Tüm klasik müzikseverler ve müzikologlar bilirler ki, Alman bestecisi J. S. Bach hiçbir opera eseri yazmamıştır. Ancak, ne gam; onun Kahve Kantatı'nı bazı rejisörler, kurgu yaparak sahnede opera gibi oynatmışlardır. İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin yeni eseri olan, Alman besteci Johann Sebastian Bach'ın, şair Friedrich Henrici'nin librettosu üzerine bestelediği bu "Kahve Kantatı"nı 23 Şubat 2017 akşamı Süreyya Operası’nda prömiyer yaparak izleyiciyle buluşturdu ve izleyicinin çok büyük ilgisi ile karşılandı. Doğan Çelik’in başarılı rejisiyle sahnelenen Kahve Kantatı'nın dekor tasarımlarını Efter Tunç, kostüm tasarımlarını Gizem Betil, ışık tasarımlarını da Taner Aydın yaptı. Klavyede ve orkestrayı başarılı yönetimiyle de Hüseyin Kaya vardı.
İlk yarıda yine, İDOB Orkestra Sanatçılarının yorumladıkları, J.S.Bah’ın keman konçertoları konseri vardı. İlk eser BWV 1041 La Minör keman konçertosunu, İDOB başkemancısı Oleksandr Samoylenko hem çaldı hem de orkestrayı çok başarılı bir şekilde yöneterek bol alkış aldı. İkinci eser ise BWV 1043 İki Keman ve Orkestra için Re Minör Konçerto idi. Samoylenko ile birlikte 2. solist olarak, yine İDOB keman sanatçısı Ceren Gürkan bu güzel konçertoyu seslendirip bol alkış aldılar. Defalarca sahneye davet edildiler. Bu konser, aydı zamanda İDOB Orkestrası sanatçılarının ne denli başarılı konser programı yapabildiklerinin bir örneği olmaktadır.
Aradan sonra perde açıldığında barok tarzda donatılmış bir mekan ile o dönem giysiler içindeki sanatçı ve fügüranlar çıktı karşımıza. Güzel tasarlanmış dekor ile o dönem abartılı giysileri içindeki oyuncularla açılan sahne, her şeyden önce göz doldurdu. Prömiyerin solistleri Lieschen (kız) Sirel Yakuboğlu, Schlendrian (baba) Kevork Tavityan ve Erzahler (anlatıcı) Ahmet Baykara idi. Rejisör Doğan Çelik, bu kantatı dramatik bir hale getirmiş, neredeyse yarım saatlik bir opera bufaya dönüştürmüş. Sanatçılara gelince, Kevork Tavityan ve Sirel Yakuboğlu iyi bir performans sergilediler. Anlatıcı olan tenor Ahmet Baykara’da, resitatifleri dışında solo ve ansambl olarak çok iyi idi. Ne yalan söyleyeyim, ben hiç bu kadar iyi sonuç beklemiyordum, umduğumdan çok güzeldi. Sahne üstü ve gerisindeki herkese çok teşekkürler.
Bu temsilin diğer sopranosu da, Sirel Yakuboğlu ile dönüşümlü oynayacak olan Sevim Zeranoğlu’dur. Oyun tekrarları 24 ve 25 Şubat ile 21, 22 ve 24 Mart’ta yapılacak.
NİYE KAHVE KANTATI?
Barok dönemde kahve henüz Avrupa’da yeni yaygınlaşınca, buna ilgi de artmıştı. Ancak, genç kızların kahve içmeleri hoş karşılanmıyordu. Hatta genç kızlar için uyuşturucu gibi telakki edilerek, ondan uzak tutulmaları, yoksa koca bulamayacakları gibi bir düşünce yaygındı. Bu bağlamda, kızını kahve alışkanlığından vazgeçirmeye çalışan bir babanın kızıyla yaşadıklarını şakacı bir üslupla ele alan bu eserin konusu kısaca şöyle. Önce sahneye anlatıcı çıkar ve herkesin sessiz olmasını, etkinliğin başlayacağını bildirerek oyuna geçilir. Baba Schlendrian, defalarca söylemesine rağmen, kızının kendisini dinlememesinden şikayet etmekte, kızını kahve içmemesi konusunda bir kez daha uyarmaktadır. Ancak kızı Lieschen, babasından sakin olmasını ister ve aryasında kahveyi ne kadar sevdiğinden bahseder. Baba Schlendrian, söylediklerini umursamayan kızının zayıf noktasını bulmaya çalışır. Eğer bulursa bunu kızına karşı kullanacak ve kızı asla kahve içmek istemeyecektir. O da, kahve içmeye devam ederse koca bulamayacaktır. Eserin hemen başında bir anlatıcı, dinleyicilere sessiz olmaları ve dikkatle dinlemeleri gerektiğini söyledikten sonra yerini baba-kıza bırakır. Üç şarkıcının birlikte söylediği, kahve içmenin normal olduğunu ilan eden bir trio ile eser biter. Kahve Kantantı’nda şan partilerini tenor, soprano ve bariton sesler söyler. Bu kısım, Orta Oyunu’nun mukaddime’sini anımsatır ve Ortaçağ tiyatrosundan miras kaldığı düşünülür.
KAHVE KANTATI HAKKINDA
J.S.Bach, dini eserlerin yanında profan (dindışı) nitelikli eserler de vermiştir. Çeşitli nedenlerle dindışı kantatlar da bestelemiştir. Kantat, 17. yüzyılın başlarında İtalya’da doğmuş, önce Fransa’ya, ardından da Almanya’ya ulaşmış vokal nitelikte bir sahne eseridir, opera ile akrabadır ancak ondan farklı olarak, dramatizasyonu yoktur, yani oyun içermez. Bach dindışı kantatlarının pek çoğunu, dramma per musica (müzikli oyun) diye adlandırmış, bunları sahnelenmeyen operalar gibi düşünmüştü. Bach’ın kantatlarının üçte biri kaybolmuştur. Bach, operaya ilgi duymamış, hiç opera yazmamıştır.
Bach’ın en tanınmış dindışı kantatı da bu Kahve Kantatı’dır ve 1734 yılında ilk kez seslendirilmiştir. Bu kantat, günümüzde sahneli ve kostümlü bir biçimde küçük bir komik opera olarak da icra edilmektedir. Kahve Kantatı’nın librettosunu, Bach’ın yakın arkadaşı Picander takma adlı ile tanınan Christian Friedrich Henrici (1700-1764) yazmıştır. Eser, o yıllarda bütün Avrupa’ya yayılan kahve bağımlılığını ele alır. Kızını kahve içme alışkanlığından vazgeçirmeye çalışan bir baba ve onun kahve tiryakisi kızı karakterleri aracılığıyla bu problemi nükteli bir üslup ile anlatır.
İtalyan oyun yazarı Carlo Goldoni (1707-1793) de Kahvehane (La Bottega del Caffé) adlı bir eser yazmıştır. Dönemin sanatçılarını kahve üzerine eser yazmaya iten, Avrupa’da kahvehanelere ilişkin tartışmalardı.
KAHVENİN AVRUPA’DA TANINMASI VE YAYILMASI
Venedik ve Londra gibi denizcilik ve ticarette önde gelen şehirler kahve ile ilk tanışan şehirler olmuştu. İlk kahvehaneler Venedik’te 1645’te, Londra’da 1650’de, Hamburg’da 1680’de, Paris’te 1686 yılında açılmıştı. II. Viyana Kuşatması döneminde Viyana’da kahve çok az biliniyordu. Kuşatmayı kaldırıp geri dönen Osmanlı ordusundan kalanlar arasında çuvallar dolusu kahve de bulunmaktaydı. Viyanalılar, deve yiyeceği olduğunu düşündükleri kahveyi Tuna Nehri’ne dökmeye başlamışlardı. Geçmişte savaş esiri olarak Osmanlı topraklarında kahveyi tanıma fırsatı bulmuş olan tüccar, diplomat, casus ve asker Jerzy Franciszek Kulczycki (1640-1694), Viyana’da ilk kahvehaneyi açmış ve burası büyük bir popülarite kazanmıştı.
Hızla yayılıp, bağımlılığa dönüşen kahve içme alışkanlığı ve sosyal bir ihtiyaca cevap veren kahvehanelerin açılması, Bach’ın yaşadığı Leipzig’de de tartışmalara konu olmuştu. Kahve Kantatı’nın yazıldığı yıllarda iyice kalabalıklaşan kahvehaneler, toplumun muhafazakar kesimleri tarafından hala uygunsuz mekanlar olarak görülüyor, birer sefahat yuvası ve suç odağı olarak değerlendiriliyordu. Kadınların ve genç kızların kahve içmelerinden duyulan rahatsızlığın temelinde ise cinsiyetçi söylem vardı. Kahve de tıpkı pantolon ve tütün gibi erkeklere mahsus bir şey olarak görülüyordu.
Leipzig kentinin pazar yerinin hemen ilerisindeki Cafe Zimmermann’da Bach, Telemann’ın 1701 yılında kurduğu müzik topluluğu Collegium Musicum ile konserler veriyordu. Alman dünyasına has bir olgu olan Collegium Musicum’ların en ünlüsü Leipzig’dekiydi. Bu ünlü okul, 1909 yılında tekrar kurulmuştur. Kahve Kantatı’nın da bu ünlü mekânda seslendirildiği tahmin ediliyor. Kadınların kahvehaneye girmesi yasak iken Zimmermann’daki konserlere gelebiliyorlardı. Cafe Zimmermann’ın bulunduğu bina, İkinci Dünya Savaşı’nda, 1943 yılındaki bombalamada yıkılmıştır. Geçen yıl Leipzig’e Bach Festivali için gittiğimde bu etkinliklere katılma fırsatı bulmuştum.
İsmail Hakkı Aksu
24 Şubat 2017