The Sound of Silence (Sessizliğin Sesi), 2019 yapımı, Michael Tyburski imzalı bir film. Filmin ana karakteri Peter Lucian depresyon, kaygı bozuklukları gibi rahatsızlıkları insanların evlerindeki uyumsuz seslerle bağdaştırıp, bu uyumsuz sesleri ortadan kaldırarak hastalarını tedavi etmeyi amaçlayan bir “ev akortçusu”. Aslında film boyunca Peter’in savını doğrulamak için verdiği mücadeleyi izliyoruz. Bu yazımda The Sound of Silence filminin bir eleştirisini yapmak yerine, filmde bahsedilen bazı müzikal kavramları arka planda yatan fizikle birlikte açıklamaya çalışacağım.
Filmde Peter’in bütün şehri mahallelere ayırarak, her bir mahallenin tonalitesini çıkartmış olduğunu görüyoruz. Arka plan gürültüsü olarak adlandırdığımız ve aslında farkında bile olmadığımız seslerin kulaklarımız tarafından algılanabildiği bir gerçek. Fizikte ses seviyesini sınıflandırmak için desibel skalasını kullanıyoruz. Matematiksel hesaplara fazlaca girmeden, desibel hesabının logaritmik bir hesap olduğunu söyleyebilirim, kulaklarımıza gelen ses (basınç) dalgasının yoğunluğunun, insan kuşağının işitme sınırına oranının kullanıldığı bu hesapta, aslında çok hafif seslere karşı bile oldukça duyarlı olduğumuzu görebiliriz. Hafif seslere bu kadar duyarlı olduğumuz düşünüldüğünde, arka plan gürültüsünün üstümüzdeki etkisi konusunda Peter’e hak vermemek elde değil. Bir kaç örnek vermek gerekirse, ortalama bir ev ortamındaki gürültü seviyesi yaklaşık olarak 40dB (desibel), ortalama bir konuşma sesinin 60dB ve yaprak hışırtısının ortalama 30dB olduğunu söyleyebiliriz.
Peki, sürekli olarak duyduğumuz bu seslerin, filmde anlatıldığı gibi depresyon ya da kaygı bozukluğu gibi rahatsızlıkların üzerinde ne gibi bir etkisi olabilir? Filmin başkarakteri Peter’e göre her bir tonalitenin farklı bir duygusu var ve bu sürekli olarak bu duyguya maruz kalmak bahsettiğimiz rahatsızlıklara yol açıyor.
Tonalitelerin farklı duygular uyandırması aslında daha önceden irdelenmiş bir konu. Christian Friedrich Daniel Schubart, ‘Müziğin Estetiği Üzerine Düşünceler’ kitabında her bir tonalitenin uyandırdığı duygular üzerine oldukça detaylı tasvirlerde bulunmuştur. Örnek vermek gerekirse re majör; zaferin, savaş çığlıklarının ve muzaffer sevincin tonu olarak tanımlanmıştır.
Filmin üstüne kurulduğu bu teoriyi günümüze uyarlamaya çalıştığımızda karşımıza iki problem çıkıyor. Birinci problem la referansı, günümüzde la referansını 440Hz olarak alıyoruz. Ancak Schubart’ın tonların karakteristiğini belirlediği yıllarda (18. yüzyıl) la referansı sabit olmamakla birlikte yaklaşık olarak 420Hz olarak alınıyordu. Kabaca bir hesapla günümüz müziğine uyarladığımızda yaklaşık olarak yarım tonluk bir fark olduğunu görüyoruz. Yani Schubart’ın savaş çığırtkanı re majörü yerine günümüz müziğinde do diyez majörü kullanmak daha doğru.
İkinci önemli nokta ise, günümüz müziğinde kullanılan nota sisteminin 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar kullanılan meantone (orta ton) tempere sisteminden farklı olması. Günümüzde kullanılan eşit tempere sistem, aralıklarının birbirine oranlarının eşit olmasına dayalı bir sistem. Ancak özellikte barok dönemde kullanılan bu sistemde do majör merkezinden uzaklaştıkça aralıklar arasındaki oranlar ufak miktarlarda değişiyordu. Bunun sonucuna baktığımızda günümüz eşit aralıklı sistemde re majör ve do majör tonları matematiksel olarak aynı oranlara sahipken, Schubart’ın kitabının yazıldığı yıllarda bu iki ton gerçekten farklı tınlıyordu.
Peki, günümüzde farklı tonların tınıları tamamen aynı mı? Cevap hayır! Ancak bu farklılık matematiksel bir farklılık yerine kullandığımız enstrümanların fiziksel kapasitelerinden kaynaklanıyor. Örnek vermek gerekirse gitar, keman gibi enstrümanlarda açık tellerin kullanılabildiği tonlar, bu pozisyonların kullanılamadığı tonlara göre daha farklı tınlıyor, ancak bu farklar tamamen enstrümanın fiziksel kısıtlamaları yüzünden oluşuyor.
Sonuç olarak Sound of Silence filminde bahsedilen konular çok ilgi çekici olsa da, arka plan gürültüsünün filmde anlatılan haliyle bahsedildiği kadar dramatik etkilere sahip olabileceğini düşünmüyorum, Peter’in kullandığı her bir tonalitenin ayrı duygular uyandırması teorisi günümüz müziğine bakıldığında maalesef yetersiz kalıyor. Ancak yine de arka planda kalan seslerin analiz edilmesi ve uyumlu - uyumsuz seslerin incelenmesinin, araştırılması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum.
Demir Güler
13 Aralık 2020, Ankara
Kaynakça
DuBois T. A: Christian Friedrich Daniel Schubart's Ideen zu einer Ästhetik der Tonkunst: an annotated translation, 1983
Güler D: 432Hz’in Kerameti Nedir? http://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/demir-guler/432-hznin-kerameti-nedir/2373/ Erişim: 15.10.2020
HealthLink BC. 2020. Harmful Noise Levels. https://www.healthlinkbc.ca/health-topics/tf4173 Erişim: 9.12.2020
Zeren A: Müzikte Ses Sistemleri, Pan Yayıncılık, 2. Basım, 2008