Merhaba sevgili okurlarım bu defa bir çoğumuzun severek yaptığı (bir nevi ata sporumuz olarak kabul edilebilir) “eleştiri” konusu üzerine yazmak istiyorum. TDK sözlüğünde “Bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi, tenkit” şeklinde ele alınan eleştiri kavramını kısaca eleştirilen şeyin “iyi ve kötü yönlerini sebep-sonuç ilişkisi içinde açıklayan, bu açıklamaları belirli bir literatür ekseni çerçevesinde objektif ve yapıcı olarak yapma” işi olarak tanımlamamız mümkündür. Burada dikkat edilmesi gereken temel noktalar ise şunlardır;
1- İyi ve Kötü Yönler (Yalnızca olumsuzlukları dile getirmek değil!),
2- Sebep-Sonuç İlişkisi (Varılan yargıya ilişkin nesnel gerekçeler),
3- Literatür (Konuya ilişkin geçmiş ve güncel verileri bilmek, konuyu uygun terimlerle ve uygun bir dille ele almak, tabi kahve ortamında değilsek),
4- Objektif Olmak (Olayı, olguyu kişiselleştirmemek, duygular yerine verileri kullanmak),
5- Yapıcı Olmak (Amaç üzüm yemek olmalıdır, bağcıyı dövmek değil!)
Görüldüğü üzere çevremizde sürekli olarak duyduğumuz ve genellikle olumsuz bir şeymiş gibi algılanan esasında olumsuz bir şeymiş gibi algılayanlar tarafından olumsuzlaştırılan “eleştiri” kavramının altı o kadar doludur ki bu işi hakkıyla yapabilmek için boş olmamak lazımdır. Değilse o boş tenekeden çok ses çıkar ama ortaya çıkan gürültünün kimseye faydası olmaz, aksine kafayı şişirir. O nedenle siz siz olun “-Bu ses … (bir çalgı) sesinden çok teneke sesine benziyor; -Garip bir şey var hiç beğenmedim, -Sen bırak o çalgıyı git bilmem kaç fırın ekmek ye de öyle gel, -Bu … (bir çalgı) sesinden başka her şeye benziyor” gibi ifadelerle literatürden yoksun, yapıcı olmayan, subjektif ve muğlak ifadelerle eleştiri diye “gürültü” yapmayın.
FATİH AKMAN
16 Mart 2021, Ankara