Merhaba sevgili sanatseverler. Bu ay itibariyle kültür ve sanat yaşamımızın önemli paydaşlarından biri olan Sanattan Yansımalar platformunda sizlerle çeşitli müzikal esintileri paylaşacağım için çok mutluyum. Sizlere aktarmak istediğim birçok konu var ancak onlar şimdilik bir kenarda beklemek zorunda. Bu yazımı geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz besteci, eğitmen, müzik düşünürü ve bir “Mızıkalı” olan Muammer Sun hocama ayırmak istiyorum.
Kendisiyle tanışamamış olsam da ona hocam diye hitap etmek istiyorum zira kendisi müzik yaşamımın ilk yıllarından itibaren gerek eğitim müziği gerekse orkestra yapıtlarıyla bana her zaman hocalık yapmıştır. Esasında ülkemizde müzik eğitimine başlayan hemen hemen her öğrenci onun solfej kitabıyla tanışmış, çok sesli müziğin ilk müzikal cümlelerini onun kaleminden çıkan notalarla seslendirmiştir. Dolayısıyla hepimizin hocasıdır Muammer Sun.
Müzik yaşantısına Askeri Mızıka Okulu’nda başlamıştı hocam, ilk bestelerini de bu şanlı yuvada yapmıştı. Bugün coşkuyla söylenen “Askeri Mızıka Okulu Marşı” nın o güzel nağmeleri yine onun kaleminden çıkmıştı. Yaklaşık altı sene eğitim aldığı okulundan mezun olmadan, besteci olmak için ayrılmış olsa da aidiyet duygusunu bestelemiş olduğu bu müthiş eserle göstermiş bir “Mızıkalı”dır kendisi.
Hocamı vefatından yaklaşık bir hafta önce katıldığı video konferansta son kez görmüştüm. Parlak zihni ve yumuşak ses tonuyla son kez bizlere ders veriyordu. Geleceğe umutla bakmamızı, Anadolu’nun farklı coğrafyalarındaki kültürel zenginliklerimizi keşfederek tüm insanlığa kazandırmamız gerektiğini söylüyor ve çeşitli kurumların üzerlerine düşen görevleri tek tek sayıyordu. Sanki hiçbir rahatsızlığı yokmuşçasına canlı ve akıcı sohbetini sürdürürken bizlere o mücadeleci ruhunu son bir kez daha gösteriyordu.
Hocamın vefat haberini öğrendiğim sabah, kendisinin kuruculuğunu yaptığı Besteciler-Orkestra Şefleri ve Müzikologlar Birliği’ne (BESOM) üye olmak üzere gerekli evrakları hazırlıyordum. İzlediğim video konferansın etkisinde kalmıştım. Yollarımız yaşamın farklı zamanlarında aynı mekânlar üzerinde kesişmişti ancak bir türlü onu yakalayamıyordum. Artık zamanı gelmişti, bu sefer onunla aynı gemide yer alacağım ve benzer amaçlar uğruna onunla birlikte ufka yelken açacağım diye düşünüyordum. Öyle ya, O bu geminin kaptanıydı ve ne hırçın sulardan ne dar boğazlardan geçerek engin denizlere yelken açmıştı da limana sağ salim dönmeyi başarmıştı her zaman. “Hoyra Ri Ra Ri Ra Hey Hey” nidalarıyla açıldığı karanlık suları, “Güneş Bizimle Doğar, Yağmur Bizimle Yağar, Bizimle Coşar Deniz, Ateş Bizimle Yanar” sözleriyle aydınlatmıştı. Keşfe çıktığı bu zorlu yolculukları başarıyla tamamlayarak yönünü şaşırmadan limana geri geleceğini bilirdi, çünkü onun pusulası hiç şaşmazdı. İlimdi, sevgiydi, umuttu ve “Biz Atatürk Gençleriyiz” sözleriyle dile getirdiği coşkusunun kaynağı olan Ata’sıydı onun en büyük yol göstericisi. Her zaman takip etti o yolu, “Atamızın İzindeyiz” sözleriyle de şahit tuttu hepimizi.
O bu yolda son anına kadar ilerlemeye devam etti ve artık bayrağı kendisinin ardından gelenlere devrederek aramızdan ayrıldı. Hocam yine yetişemedim sana ama üzülmüyorum, bizlere emanet ettiğin değerli eserlerin ve anıların hepimize rehberlik etmeye devam edecek. Sen artık her an yanımızdasın. Şimdi sen sonsuzluğun notalarıyla durmaksızın yeni melodiler yazmaya devam edeceksin ve “Atatürk Gençleri” yine karanlıktan aydınlığa senin ezgilerini takip ederek çıkacak.
Işıklar içinde uyu sevgili hocam.
FATİH AKMAN
24 Ocak 2021, Ankara