Önce, masamda dinlenmeyi bekleyen albüm yığınları azalmaya başladı. Halbuki, o albüm yığınlarını gördükçe gizli keyif alıyordum. Sonra, hem bana gelen, hem satın aldığım albümler azalmaya başladı. Bir gün, temizlik kararı verip tüm albüm yığınlarını arşive kaldırdım. Masamın üstü artık boş sayılır. Üstelik, gelen albümler hayli azaldığı gibi satın aldığım albüm de pek kalmadı diyebilirim, halbuki, inanın günde en az iki albüm dinleyen biriyimdir, hatta, bazen üç-dört. Ve artık eskiye göre daha fazla albüm dinlediğimi de söyleyebilirim ama bir albümü toplam kaç kez dinliyorsun diye sorsanız işte orada işler karışıyor. Çoğu zaman sadece bir kez dinliyorum. Birden çok kez dinlediğim albüm sayısı az.
Şunu anlatmaya çalışıyorum. Müzik yayıncılığı artık bütünüyle değişti. Bu değişim, albüm formatını da değiştirmeye başladı. Müzik kültürü için albüm formatı kutsal bir kavramdır. Ben dahil bir çok müziksever için aslında hâlâ öyle ama değişim bir kez başladı mı geri dönüş yok.
Albüm formatı yazarın kitabı gibidir. Tektir, biriciktir, özeldir. Üzerine büyük bir dünya kurulmuştur. Müzik tarihinin önemli uğraşılarından biri ilk yayınlanışının üzerinden uzun yıllar geçen albümlerin çağın gereklerine uydurularak yeniden ve yeni bakış açısıyla, yeni ve genç müzikseverler düşünülerek ‘tekrar’ yayınlanmasıdır. Bu sayede 50, 60 hatta daha yaşlı albümleri yeniden hatırlarız. Ama artık ‘reissue’ tabir edilen bu yenilenmeler de dijital alana kaymaya başladı.
İlk müzik kayıtları 1917 yılında New York’ta yapılmıştı. Üzerinden yüz yılı aşkın zaman geçti. Şarkılar ‘single’ tabir edilen şekilde tek tek kaydedilirdi. Müzik sektörünün bu anlamda ilk günden beri değişmeyen tek ve biricik önemli kavramı ‘hit’ denilen çok sayıda müzikseverin ilgisini çeken şarkı üretme potansiyelidir. Albüm neticede bir formattır. Hit ise müziğin kalbidir. Plâkların bir yüzünde bir şarkı, diğer yüzünde bir şarkı daha. Ne zaman sektör 33’lük tabir edilen formatı buldu albüm kavramı da ortaya çıkmış oldu. Artık, müzisyenlerin kaç şarkı kaydedeceğini söyleyen teknik bir zorunluluk vardı. O da kayıt süresi. Formatlar vinil, kaset, CD diye değiştikçe albüm süreleri de değişti.
Doksanlı yılların başında müzik sektörü kasetten CD’ye dönmeye başlayınca müzisyenlerin ne kadar sıkıntı çektiğini gayet iyi hatırlıyorum, çünkü çoğu, kaset uzunluğuna göre toplam sayıda şarkı hazırlıyordu, CD’ler bir anda ortalığı sarıp da 70 dakikalık süreleri kasetleri aşınca müzisyenler ne yapacağını şaşırdı. Elde avuçta bulunan şarkılar yeniden gözden geçirildi, bir takım son dakika özensiz eklemelerle genellikle albümün ruhuna pek de uymayan şarkılar en sonlara tıkıştırılmaya başlandı. Elbette kısa zamanda bu döneme de alışıldı.
Peki, yeniden başa mı dönüyoruz?
Bir anlamda evet. Single ve hit dediğimiz şarkı zaten hep vardı ama önemi yeniden hatırlandı. Zaten, kaset ya da CD de olsa popüler anlamda albümü sattıran her zaman tek bir şarkı olmuştur, çok az sayıda albüm içinden birden fazla hit çıkarabilmiştir. Tabii klasik müzik ve caz gibi türleri bu alana dahil etmek doğru olmaz.
Son aylarda cazın ‘yaşayan efsane’ statüsündeki kimi isimlerini single parçalar yayınlayınca garipsiyorum ama doğruyu söylemek gerekirse bu durum onların suçu değil. Müzisyenler albümlerini tamamlayınca plâk firmasına teslim eder. Genellikle plâk firmalarının pazarlama stratejileri nedeniyle dijital gündemde sürekli yer edinebilmek amacıyla albümün tamamını yayına girmeden bir ya da iki parçasını önden yoğun kampanyalarla duyurur. Bu bakıma geçmişten fazla fark yok ama bir fark var ki o da bence önemli. Müzisyenler, kendilerini sınırlayan albüm formatı kavramı ortadan kalkınca ya tek tek şarkılara yöneldi ya da EP adı verilen 4-5 parçalık küçük albümsü seriler oluşturmaya başladı. Bu durum, ortalama iki-üç yılda bir albüm yayınlama sürecini değiştirdi. Dikkat edin, müzisyenler artık albüme ihtiyaç duymadan her sene yeni şarkılar üretip yayınlamaya başladı.
Gelinen bu durum ise sonuç olarak bana şunu öğretti. Müzik başka, müzik sektörü başka. Müzik her zaman esas olandır, sektör, bu alandan ticari gelir elde etmek, müzisyenlerin kimseye bağımlı olmadan müzik yapabilmelerine ve müzikten geçinebilmelerine imkân tanımak için gelişti. Evet, öyle gelişti ama ilk günden itibaren açık haksızlık ve eşitsizlikler de oluşmaya başladı. Bu karmaşık duruma belki başka bir yazıda devam ederiz. Yine başa döneyim. Biz müzikseverler her zaman müziğin doğrudan kendisini önemsemeliyiz. Doğrusu budur. Bu, bazen tek bir şarkı olur, bazen bir albüm. Bazen bir single olur bazen de bir EP. Formatın ne olduğu çok da önemli değil ama pusulamız her zaman müziğin bizatihi kendisidir. Neyin içinde olduğu değil. Her zaman eleştirdiğimiz, üzerine büyük bir albüm kültürü inşa ettiğimiz, tüm nostalji uygularımızı alt üst eden, elimizde tutamadığımız için içten içe kızıp sinirlendiğimiz dijitalleşme bize aslolanın müzik olduğunu yeniden gösterdi. Belki ölçütlerimiz değişti, artık albümün kaç sattığını değil kaç kez dinlendiğini önemsiyoruz, belki üzerinden gelir elde etme yöntemleri değişti ve değişmeye devam ediyor ama yüz yıl önce de, bugün de, yüz yıl sonra da değişmeyecek olan yeni müzik yaratma heyecanıdır. O müziğin nasıl sunulduğu ise günün şartlarına göre değişir.
Feridun ERTAŞKAN
9 Mart 2021, İstanbul