Aylık "Sanattan Yansımalar" yazım için klavyenin başına oturduğumda, kafamda dolandırdığım soru, bu yıla dair neler yazabileceğim sorusuydu.
Bir yıl içinde yayınlanan yazıları hızla gözden geçirmeye çalıştım. Geçen yıldan sarkan sorunlarla dolu bir gündem varmış ama yine de hayat normal bir hızla, alışkın olduğumuz konularla akıyormuş. Öyle diyebiliriz.
Geçen Aralık ayında mesela İstanbulluların olduğu kadar müzik dünyasının da yakından tanıdığı, 1954 yılından bu yana açık olan Lale Plâk kapanmak zorunda kalmıştı. Sembolik öneme sahip bu müzik mağazası müzik sektöründeki dijital dönüşümün acımasızlığını gösterdiği için önemlidir.
Ama, böyle olumsuz gündem haberlerinin yanısıra aslında yıl her zamanki gibi başlamıştı diyebiliriz. Mesela, geçen Ocak ayı ortasında 'İstanbullular Şubat ve Mart aylarında rüya gibi konserlere hazır olun' diye bir haber hatırlıyoruz. Gerçekten önemli isimleri izleyeceğimiz konserler olacaktı. Aynı günlerde geçen yaz gerçekleşecek festivallerin ilk duyuruları da yapılmaya, programlar açıklanmaya, uluslararası isimler gururla duyurulmaya başlanmıştı. Öyle ki, Zorlu PSM Caz Festivali tüm caz festivalleri tarihimizin en önemli programlarından birini açıklamıştı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi yıl boyunca oldukça renkli ve nitelikli etkinlikler düzenleyeceğine dair işaretler veriyordu. Son yıllarda Akdeniz ve Ege sahillerindeki hareketlilik giderek artıyordu. Örneğin, bir önceki sene, sadece Bodrum yarımadasında en az beş müzik festivali gerçekleşmiş ve festivaller tüm Akdeniz coğrafyasına yayılmaya başlamıştı.
Çok geçmedi...
Mart ayının başlarında epeydir kulaklarımıza gelen salgın hastalık söylentilerinin gerçek olduğunu anladık. Şahsen benim aylar sürecek karantina günlerim Mart ayının ortasından sonradır. Rüya bitmişti.
Aslına bakarsanız, koca bir yıla dair derleme yukardaki gibi özetlenebilir ama ondan sonrası da var. Sonrasını önceki cümleden alarak devam edeyim, 'rüyadan uyanmıştık'.
Şimdi asıl soru yaşadığımız bu salgının bir yıl hatta daha fazla sürse de geçip gideceği midir yoksa yeni bir yaşam şeklinin henüz başında mıyız?
Hayatı günlük olarak yaşamaktan geleceğe dair vizyon üretemiyoruz. Vizyon dediğim de soru sorup ortak akılla cevap bulmaya çalışmak. Yoksa komplo teorileri değil.
Eğer bu salgın bulunacak aşı veya ilaçlarla geçip gidecekse tünelin sonunda ışık var diyerek katlanacağız ama ya değilse? İşte bu soru insanı ürkütüyor.
Yaşanan yılın tek bir adı var; Kovid-19 yılı!
Son sıralarda sık söylemeyi sevdiğimiz şekilde salgından öncesi ve salgından sonrası.
Salgın neticede bir hastalık. Elbet bir süre sonra çaresi bulunacak ama bu salgın bize çok sayıda zaafımız ve sorunumuz olduğunu gösterdi. Muhtemelen bundan sonra esas olarak kalbimizde kalacak olan bu tür derin kırıklar olacak.
Örneğin, müzisyenler, sanatçılar bu süreçten o kadar kırgın çıkacaklar ki! Bu konuda ilk günlerden itibaren o kadar yoğun şikayet üretildi, yazılar yazıldı, videolar çekilip paylaşımlar yapıldı ki sayısına inanamazsınız. Dünya üzerinde milyonlarca kültürel içerik üreticisi kriz anlarında feda edilecek ilk grup olduğunu öğrenmenin şokunu atlatamayacak. Bu duygular sanata üretim olarak mı yoksa küskünlük olarak mı yansıyacak bunu henüz bilmiyoruz.
Anladığım kadarıyla, üzerine konuşmamız gereken esas sorunlardan biri budur. Sanat ve kültür sektörü, sanatçılar bu kadar hızlı feda edilebilir hale nasıl geldi? Bu yalnızlığı ve tek başlarına bırakılmayı hak edecek ne yaptılar?
Bu salgın dönemi bana sık sık Birinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki utancı hatırlatıyor. Müzikte romantizmin bittiği günler. Hayalperest cümlelerin yerini savaştan mahvolmuş insanların hayatları, Elgar'ın "Viyolonsel Konçertosu" gibi unutulmaz müzikleri hatırlatıyor. İnsanî trajedileri bu kadar derin işleyen müzikler romantik uçarılığın yerini aldı, ayaklarımızı yere bastırdı, hayal dünyasından uyandırdı. Ama yirmi yıl sonra daha beteri bir savaşa kadar.
Yaşadığımız bu salgın yılı da bir tür savaş dönemi oldu ama bizim neslimizin ilk kez tecrübe ettiği bir savaş türü olduğu için henüz anlamlandırabilmiş değiliz.
Elbet bu günler geçecek. Belki gelecek yaz yine mutlu ve içiçe olacağız ama yaşadığımızı anlayabilecek, analiz edebilecek miyiz?
İşte bundan şüpheliyim.
FERİDUN ERTAŞKAN
9 Aralık 2020, İstanbul