Sanattan Yansımalar okuruna merhaba. Bundan böyle ayda bir caz dünyasına dönük yazılarımla burada olmaya çalışacağım. Türkiye ve dünyada cazdaki gelişmeleri yakında takip etmeye çalışan biri olarak 1950'lerden itibaren cazla klasik müziğin kesişen çizgisi bu iki farklı müziğin dinleyicisini yakınlaştırdı. Modern müzikler giderek hibrit bir müziğe yönelirken caz kendini yapısı itibariyle çatı bir müzik formuna dönüştürdü. Bu süreç devam ediyor, cazla klasik müziğin kesiştiği alanlar çoğalıyor. Her sene birçok virtüöz caz müzisyeni klasik müzik bestelerini yeniden yorumlayan albümler kaydediyor. Besteler türleri ayırdedilemez hale geliyor. Yazılarımda mümkün olduğu kadar bu olguyu takip etmeye çalışırken gündemin diğer gelişmelerine de göz atacağım.
Nitekim, ilk yazımın esas konusu son yıllarda caz dünyasında kadın müzisyenlerin artan görünürlüğü ve ürettikleri projelerin çoğalması olacak.
Caz, ömrü yüzyılı aşan, klasik müziğe göre genç bir müzik olmakla birlikte 20. yüzyıl ve sonrasında hızlı gelişti, ama, hayatın her alanında olduğu gibi caz da kendi içinde ayrımcılıkları olan bir müzik idi. Siyahlar sahnede alkışlanırken sokağa çıktıklarında ikinci sınıf insan kabul ediliyordu. Bu mücadele 1960'ların eşitlik mücadelesiyle yavaş da olsa başarıya ulaştı ama ulaşmayan bir alan vardı ki cazda kadın müzisyenlerin sayısı, görünürlüğü, sektörel kabullenişlerinin gecikmesi ve gelir adaletsizliği.
İkibinli yıllara geldiğimizde sadece cazda değil, tüm müzik sektöründe olması gerekenin hayli gerisinde olan kadın müzisyenlerin varlık, ayrımcılık ve eşit hak mücadelesi internet ve sosyal medyanın etkisiyle görünür hal geldi ve etkisi katlanarak arttı.
Eski yıllarda sadece şarkı söyleyen kadın imajından şimdi sektörün tüm alanlarında yaratıcılıklarını ve profesyonelliklerini gösteren kadınlara doğru değişim yaşandı, halen yaşanıyor ve devam edecek.
Aslında, belki ileriki yazılarda ayrıntılı değinmek üzere saklı tutacağımız 'müzikte sömürgeleşmenin' farkına varılması gibi sosyal konular da önemli ve kadınların görünürlüğünün artmasıyla bu konular da paralel olarak tartışılmaya başlandı. Eskiden bu konuların (veya sorunların) varlığından dahi haberdar değilken artık ele almamız gereken geniş bir konu yelpazesiyle karşı karşıyayız.
Gelecek aylarda bu konulara da değinmeye gayret edecek, aynı zamanda gündemi takip edip Sanattan Yansımalar okurunu bilgilendirmeye çalışacağım.
Bu ilk yazımı caz dünyasındaki kadın müzisyenlerin birkaç yeni çalışmasını örnek vererek tamamlamam iyi olur. İlk örnek bizden olsun. Caz piyanisti, şarkıcı ve besteci Selen Gülün, Kadınlar Matinesi isimli projesiyle son yılların Türkiye caz gündemine damga vuran isimlerden. Proje festivallerde yer alırken albüm olarak da yayınlandı.
Caz davulcusu, besteci, sosyal aktivitesi hayli yüksek bir sanatçı olan Terri Lynne Carrington yirmi yıldır sosyal temaları önemseyen müzikal kadın projeleri gerçekleştiriyor. Aynı zamanda kimi kurumlarda da çalışan sanatçı 2015 yılında Mosaic isimli kapsamlı projesinin ardından etkileyici albümler yayınladı. En son projesi yine sosyal temaları öncelediği Social Science isimli albümü oldu.
Aynı şekilde, bu alanda en yeni haber her biri enstrümanında mükemmel birer virtüöz olan 7 kadının oluşturduğu Artemis projesi ve albümü oldu. Bu kadınlar, tıpkı caz piyanisti Nilüfer Verdi'nin dediği gibi kadın oldukları için değil virtüoziteleri, besteleri ve müzisyen olarak profesyonellikleriyle öne çıkıyorlar.
Bu alandaki son örneğim ise Jane Bunnett ve yine kadınlardan oluşan topluluğu Maqueque olsun. Bunnet de yirmi yılı aşkın süredir genellikle Brezilya/Küba eksenli latin kadın müzisyenlerle ortak çalışmalar yapıyor.
Kasım ayında yeni yazıda görüşmek üzere derken bu sanatçıların albümlerini dijital platformlarda bulabileceğinizi hatırlatırım.
FERİDUN ERTAŞKAN
11 Ekim 2020, İstanbul