Köşeyi bale kaptı.
Teatro alla Scala, Temmuz 2024’te büyüleyici bir bale sahneledi: Kenneth MacMillan’ın hayranlık uyandıran koreografisiyle L’histoire de Manon’u izlerken “Kusursuzluk bu!” diye düşünüyorsunuz. Müzik, ışık, dekor, kostüm, sahneleme, elbette dansçıların tümü!... Manon’u canlandıran Nicoletta Manni ile Chevalier de Grieux’yü canlandıran Reece Clarke’ın yalnızca elleri, kolları, ayakları, bacakları, parmaklarıyla değil nasıl yüzleriyle, bakışlarıyla da dans ettiklerini görüyorsunuz.
(Yok, şölen niteliğindeki bu gösteriyi Milano’da izlemedim. Korona günlerinde kapatılmış yaşarken kendimize yaptığımız iyiliklerden biri de MediciTV’ye abone olmaktı. O abonelikten vazgeçilemiyor.)
Balenin konusu yüzyıllardır insanları etkilemiş olan Manon Lescaut… İlk baskısı 1731’de çıkan Histoire du Chevalier des Grieux, et de Manon Lescaut (Chevalier des Grieux ile Manon Lescaut’nun Öyküsü) adlı romanın yazarı Antoine François Prévost papaz olduğu için Abbé yani Peder olarak anılıyor. Peder Prévost’nun ilginç bir yaşamı var. Gençliğinde bir ara kiliseden ayrılıp orduya katılıyor, sonra askerden kaçıyor, afla geri geliyor. Önce Cizvit papazı olan Prévost daha sonra Cizvit yöneticileriyle anlaşmazlığa düşüyor, manastırından izinsiz olarak çıkıp Fransa’dan ayrılıyor, bir süre İngiltere ve Hollanda’da yaşadıktan sonra dönüp bu kez Benediktin’lere katılıyor. Bu arada İngilizce’den çeviriler yapıyor, romanlar yazıyor. 1728-1731 yıllarında Prévost d’Exile (Sürgün Prévost) adıyla yazdığı "Mémoires et Aventures d’un Homme de Qualité"’nin (Soylu bir Erkeğin Anıları ve Serüvenleri) 7. ve son kitabı olan Manon Lescaut 1731’de basılır basılmaz çok büyük ilgi görüyor. (İbrahim Müteferrika’nın kurduğu basımevinde ilk kitabın bu tarihten yalnızca iki yıl önce yayınlandığını anımsamadan duramıyorsunuz!) Ancak, kitap tartışmalara yol açıyor, ahlak dışı bulunuyor, kısa bir süre sonra yasaklanıyor. Bununla birlikte, öyle ilgi görüyor ki korsan kopyaları basılıp gizlice satılıyor. Prévost da boş durmuyor: Eleştirileri dikkate alarak kitabı elden geçiriyor; ahlak dışı bulunan bazı ayrıntıları kırpıyor, araya ahlak dersleri sokuşturuyor. Sonuçta, kısaca Manon Lescaut olarak bilinen, Fransız yazınının bugüne dek en çok baskısı yapılan romanı ortaya çıkıyor! Aşk ile para arasında seçim konusu o gün bugün güncelliğini yitirmiyor.
Böyle ilgi çekici bir konu bestecilere de esin kaynağı oluyor. Biz Türkiye’deki ortalama izleyicinin aklına“Manon Lescaut” denince Puccini’nin aynı adı taşıyan operası (1893) gelir. Müzik bilgisi ortalamanın üstünde olanlar Massenet’nin de Manon adında bir operası (1884) olduğunu bilirler. Massenet’den önce iki Fransız besteci daha bu konuda bale ve opera bestelemişler ama Fransızlar en çok Massenet’nin lirik operasını sahnelemişler, onu sahnelerinin başyapıtlarından biri olarak benimsemişler.
Aynı romandan yola çıkarak Çek şair Nezval, Manon Lescaut adında bir manzum oyun yazmış; Alman dramaturg Walter Jocksich, Prevost’nun romanını II. Dünya Savaşı sonrası Paris’ine uyarlayıp romanın erkek kahramanını konu olan bir oyun yazmış: Boulevard Solitude (Yalnızlık Bulvarı). Hans Werner Henze 1952’de bu oyunu caz ögeleri öne çıkan tek perdelik opera olarak bestelemiş. 2015’te bir kadın besteci de el atmış bu konuya: Japon besteci Joy Son, yalnızca kadın oyuncuların yer aldığı, kadınların erkek rollerini de üstlendiği Takarazuka Revüsü’nün ısmarlaması üzerine onlar için Manon müzikalini bestelemiş.
Manon Lescaut’nun başka sanat dallarına yansıması bunlarla da sınırlı değil. 1926’da başlayarak çoğunlukla aynı adla filme çekilmiş. ’68 kuşağı,Catherine Deneuve ile Sami Frey’nin başrol oynadıkları, Jean Aurel’in yönettiği Manon 70 filmini anımsayabilir. En son 1986’da Venezuelalı yazar ve yönetmen Román Chalbaud konuyu günün Venezuela’sına uyarlayarak yeniden çekiyor.
Manon Lescaut’nun resim sanatına yansımalarını dışarda bırakmazsak asıl konumuza dönmek için yerimiz kalmayacak.
Bu yazının yazılmasına neden olan bale ise İskoçyalı yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen, bizim balemizin kurucusu olan Ninette de Valois’nın öğrencisi, hizmetlerinden ötürü onun gibi soyluluk ünvanı verilmiş, bir dönem Londra’da Royal Ballet’nin yöneticiliğini de yapan, 20. yüzyılın en önemli koreografları arasında anılan Kenneth MacMillan’ın yapıtı Manon… MacMillan bu balesinde Jules Massenet’nin bestelerini, bu arada çeşitli operalarından parçaları kullanmış ama bestecinin Manon adını taşıyan operasından tek bir ezgi bile almamış. Balenin müziğinin karşısında Massenet’nin adı yazıyor, balenin adı da Manon; oysa Massenet’nin bu adla sahnelenen bir operası var! Bu nedenle Paris Opera ve Balesi bu baleyi repertuarına alınca repertuarlarından hiç çıkmayan opera ile karıştırılmaması için adının L’histoire de Manon (Manon’un Öyküsü) olarak değiştirilmesini istiyorlar. Bale, bu nedenle kıta Avrupa’sında böyle anılıyor.
En son bu ay içinde Milano’da La Scala balesince sahnelendi. Manon rolünde 37 yıllık bir aradan sonra La Scala Balesi’nden Yıldız ünvanını alan baş balerin Nicoletta Manni vardı. Teknik yetkinliği övülen sanatçı, Manon provaları arasında kendisiyle konuşan gazeteciye şöyle diyor: “Dansçı izleyiciye teknik güçlüğü fark ettirmemeyi başarabiliyorsa, yorumla -bir duyguyu nasıl belirteceğiyle, neyi anlatmak istediğiyle- uğraşmaya geçebilir. Dansçıyla sanatçı arasındaki fark da budur.” (https://www.independent.co.uk/news/ap-la-scala-manon-rudolf-nureyev-milan-b2578700.ht)
1991 doğumlu Manni, İtalya’nın güneyindeki bir kasabada annesinin bale okulunda dansa başlamış. 12 yaşında La Scala akademisinin bale okuluna kabul edilmiş. 17 yaşında bu okulu bitirip 2009’da Berlin Staatsballett’te çalışmaya başlıyor. 2013 baharında Teatro alla Scala’ya katılıyor. Bir yıl sonra başbalerinliğe getiriliyor. 2014’te, 2015’te çeşitli ödüller alıyor. 8 Ağustos 2023’te Onegin temsilinin sonunda sahnede kendisine La Scala’nın genel müdürü ve artistik direktörü Dominique Meyer ile La Scala Bale Topluluğunun yöneticisi Manuel Legris tarafından Teatro alla Scala’nın yıldızı olarak atandığı duyuruluyor. 37 yıldır söz konusu ünvan kimseye verilmediğinden sanatçı için beklenmedik bir durum!...Ama bu, Nanni’nin bir temsil sonunda sahnede yaşadığı ilk sürpriz değil. İki yıl önce de Arena di Verona’daki temsil bitince izleyicileri selamlama aşamasında Letonya doğumlu baş dansçı Timofej Andrijashenko, önünde diz çökerek ona evlenme teklif ediyor.
Manni, Manon balesindeki başrolleri de izleyicilerin coşkulu alkışları arasında evlenmeyi kabul ettiği dansçıyla paylaşmaya hazırlanıyormuş. Ancak, Andrijashenko sakatlanınca Royal Ballet’nin baş dansçısı Clarke onun yerini almış. Sakat dansçı, izleyici giysisiyle gelip eşinin dansını içi sızlayarak izlediğini söylüyor.
Biz izleyicilere benzersiz duygular yaşatan bale sanatçıları, o aşamaya gelene dek ne güçlüklerle karşılaşıyorlar, nelerle baş ediyorlar! Onlarla ilgili belgesellerin tümünde bu konu öne çıkıyor. David Kinsella’nın A Beautiful Tragedy adlı belgeselinde yatılı bale okulunun bir yöneticisi şöyle konuşuyor: “Bale güçlü olmayı gerektirir, yalnızca fizik olarak değil, duygusal ve sinirsel olarak da… Okulda dersler sabah 9- akşam 9 arasında sürer. Kız öğrencilerin çoğu anoreksiya hastasıdır. Çocukluklarını yaşayamazlar… Bale güzeldir; güzellik özveri ister.” Aynı belgeselde artık en sıkıntılı yılların sonuna gelip okulu bitirmekte olan dansçı ise şunları söylüyor gülümseyerek: “Sanırım, bu meslek mazoşizme yatkın kişilerin mesleği ☺ Sürekli kendini zorluyorsun. Bacakların ağrıyor, yine de ayakkabılarını giyip dans ediyorsun. Başın ağrıyor, yine de kalkıp çalışmalısın. Ama sonunda mutlu oluyorsun… Balerin olabilmek için sahne dışındaki her şeyden vazgeçmelisin… Acı çekiyorsun ama kişilik acıyla gelişiyor.”
Bertrand Normand’ın 2006 yapımı Ballerina belgeselinde Fransız dansçı ve koreograf Pierre Lacotte diyor ki: “Bu mesleğe girmek, manastıra kapanmak gibidir. Aynı şeylerden vazgeçersiniz. Bir inanç vardır, bir umut vardır. Öte yandan, dansçının kariyerinin kısa olması da ayrı bir sorundur. 9 yaşında başlarsınız ama 10 yıldan fazla eğitim görmeniz gerekir. Çıraklığınızı tamamlayınca bilirsiniz ki 40 yaşında kariyeriniz bitecektir. Çok kısa, çok hızlı bir kariyerdir.”
Ülkemizde bu sanatı sürdürmeye çalışan tüm dansçılara saygıyla…
Mina Tansel
21 Temmuz 2024, Ankara