Köşeyi Sina Akyol’a bir mektup kaptı.
Yeni yıla umutla girme yaşını geçtik. 2021 yılına girerken şöyle yazmıştı Sina Akyol:
“2021’in hayırsız bir yeni yıl olacağını tabii ki biliyorum. Olsun, nice Hayri’ler, nice Hayriye’ler buyurup hoş gelecekler, yeni yılın, münasebetsiz deprem münasebetiyle, eyvah ki eyvah, yıkıp yerle bir edeceği evlerimize.
Ne gam, depreme de alıştık, tusunamiye de, Covid 19’a da. Hiçbir şey olmaz bize, çünkü Sina kardeşiniz değil elbet -Sina kardeşinizi de koruması için aman duanızı esirgemeyin- Rabbim korur bizi.
İnşallah öyle olur.”
2021 gibi, 2022 de “hayırsız bir yıl” oldu: Şubat ayında “Sina kardeşimiz” aramızdan ayrıldı.
Onu toprağa verdikten sonra uçakla Ankara’ya dönerken kağıt kalemle bir mektup yazdım Sina’ya... O mektubun ilk satırları şöyle:
Korona günlerinde şehirlerarası yolculuk yapmak, uçağa binmek... Hiç düşünmediğim, hiç istemediğim şey... Bütün yolculukları, bütün kavuşmaları –eğer aşabilirsek- şu koronayı aştıktan sonraya erteliyoruz.
İzmir’e gitmek uzak bir gelecekte düşünülebilirdi: Mehmetleri, Zuhalleri, Sina’yı, Nesrin’i görmek ancak bir okul daveti sonrası şehirde kalışımı uzatarak olabilirdi.
Ve hiç hesapta yokken geldim İzmir’e, Sina... Seni görmeye değil, ama senin için...
Ne çok sevenin varmış; şaşırmadım. Kültür Park içinde, Nazım Hikmet heykelinin önünde, senin tabutunun başında konuştular. İyi konuştular.
Birisi –bu çevrelerden kimseyi tanımadığımı bilirsin- “Sina Akyol iyi şairdi, ama daha önemlisi, iyi insandı” dedi. Ne doğru söyledi! Onun için sevenin çoktu. Temiz adamdın, Sina. Sanırım, o yüzden anlaşırdık seninle.
Bir yıl sonra Sina Akyol’a ikinci mektubumu yazıyorum -bu kez bilgisayarda:
Bana İstanbul’dan, İzmir’den dolmakalemle yazıp Brüksel’e, Ankara’ya postaladığın mektuplarla ilgili “densiz” şakamı anımsar mısın? Şair olarak iyice ünlendiğinde: “Sen ölünce mektuplarını bir yayınevine verip ben de yolumu bulurum artık” gibi bir söz söylemiştim. Geçen yıl bunu Sepren’e anlattığımda “O ne demişti?” diye sordu. Anımsayamadım. Büyük olasılıkla susup belli belirsiz gülümsemiştin. 30-40 yıl önceydi, ölüm bizden çok uzaktı; şakamın densizliğini farketmemiştim. Henüz ölümle karşılaşmamış biri olarak böyle ileri geri konuşuyor, ölümle –hem de senin ölümünle- ilgili şaka yapıyordum sözde. Oysa, sen ölümün sarsıcılığını çoktan tanımışsın meğer. Daha çocukken bahçenizde sevip oynadığın hayvan dostlarının kesilmesini, gepegençken dostun Arkadaş Özger’i yitirmenin acısını henüz anlatmamıştın. Ölüm senin için ciddî bir konuydu hep. Nice dost yitirdin; onlar için unutulmaz şiirler yazdın.
Kendi ölümünü düşünüyordun son yıllarda- hele ölümle burun buruna gelip pençesinden “güç belâ” kurtulduktan sonra...Yine de doktorların sözünü dinlemiyor, sigarayı bırakamıyordun. Gerçekten bırakamıyor muydun, yoksa içten içe yaşamla kumar mı oynuyordun? Bir gün yazmakta olduğun şiirin ortasında arayıp “Öldükten kaç gün sonra insan bedeninin neresi ilk önce çürümeye başlar?” diye sormuştun!
Ölümden yalnızca şiirlerinde çokça söz etmekle kalsan hiç sorun etmeyecektim; iyi şiirler oluyordu hepsi. Ama 2021’de hazırlamaya başladığın kitap dizisine “Giderayak” adını verecek olmana kızmıştım: “Ne oluyor? Gitmeye mi hazırlanıyorsun?” diye söylendiğimde “Şimdilik böyle dedim, sonra değiştiririm” diye yanıtladıydın; “Garaja Gider Dizisi diyeyim” diye şaka yapmaya kalktıydın. “Hani, daha Şükrü’nün Çizgi’lerine birer şiir yazacaktın da benzersiz bir kitap çıkacaktı ortaya?” diye hesap sorduğumda “Tamam, onu yazacağım, aklımda” diye yatıştırdıydın beni.* Biliyorum, şimdi mahcupsun sözünü yerine getiremediğin için. Üzülme; senin dediğin gibi: “Hayattır, olur” (böyle şeyler)...
Varlık’a göndermeyi düşündüğün yazının ekine 4 Şubat 2022’de şu notu düşmüştün: “Bu arada iyi haber: Dün az kalsın gidiyordum, kesin karar: Sigarayı BIRAKTIM.” Anlamak istemedim, sordum ne demek istediğini. Meğer bir gün önce iyice soluksuz kalmışsın, acile gidecek gücü bulamamışsın kendinde; ama artık iyi olduğunu, “domuz gibi” olduğunu ekledin. Zamanın azaldığını bilemedim!... Saygılı adamdın: epeyi uzun olacağını düşündüğün bir konuşma yapacaksak önceden izin alırdın. Üç gün önce “Fırsat bulduğunda arar mısın?” demiştin. Nasıl olduysa, bir türlü arayamadım; özür dilerim. Üçüncü günün sabahında Nesrin aradı ağlayarak. Biliyorum, yine “Üzülme” dersin,“Hayattır, olur” (böyle şeyler)”...
“atomun tarihi/Hiroşimalı küçük Yakeo’nun kavrulmuş gözlerinde kazılıdır/
okunmaz” yazan İsmail Mert Başat’ı yitirince, “Çok yakınımdı. İyi bir şairdi. Bana göre günümüz filozoflarındandı. Bugün ikindide toprağa vereceğiz. Hiç iyi değilim” diyordun. Haydar Ergülen “Devr-i daim olsun” demiş. Bunun anlamını sordun bana, kendisine soramamışsın. “En doğru lâfı Şadiye söyledi: ‘Yolunu tamamlamış’ dedi” dedin. Yıllar önce, bir taksi şoförünün söyledikleri geldi aklıma, anlattım: Söz nereden açılmıştı, anımsayamıyorum. Birinin ölümü üzerine mi konuşuyorduk şoförle? “Dünyanın düzeni bu... Birileri gidecek ki başka birileri gelsin, onlar da gidecek başkaları gelecek: devr-i daim...” dediydi. Taksi şoförünün bilgece sözleri aklımdan çıkmadı. Alevî-Bektaşî geleneğinde ölünün arkasından söylenen bu sözün anlamını öğrendin mi gittiğin yerde?
Arkadaş Özger’den İsmail Mert Başat’a, tüm dostlarına kavuşmuş olmalısın! Gerçi çok kalabalıkmış orası ama yokluğunu hep duyumsadığım Şükrü’müze, dostluğunu özlediğim Güngör Tüzün Ağabeyimize, senin Ankara’da Hamamönü’ndeki söyleşini birlikte dinlemeye geldiğimiz Ümit Sarıaslan’a, hâlâ fıkralarını anımsarken gülümsediğim Özcan Özer’e selam söyle rastlayınca... Zaman zaman aranıza katılmak istesem de “Görecek günler var daha” diyerek bir süre daha buralarda kalmayı düşünüyorum.
MİNA TANSEL
16 Şubat 2023, Ankara
*Sina Akyol’la birlikte, Ekim 2020’de yitirdiğimiz arkadaşımız Şükrü Temel’in ardından, onun Çizgi adlı kısa radyo metinlerinden yola çıkan bir anma kitabı hazırladık. 2021’de basılan kitabın adını Sina Akyol koydu: “Noktalar... Çizgiler... Şükrü Temel Kitabı”... Kitapta Şükrü Temel’in Haritada bir Nokta adlı radyo metinlerinden birkaçı ile arkadaşlarımızın onunla ilgili anıları da yer aldı... Sözü edilen kitapta Sina Akyol’un başka hiçbir yerde yayınlanmamış bir şiiri var:
ŞÜKRÜ TEMEL İÇİN ŞİİR
Onca toprağın altında
iki dirhem bir çekirdek
çıplaktır Şükrü
İhmal etmedi gülümsemeyi, hiç!
Bilmez ihmal etmeyi hâlâ
onca toprak altında
Gömmedik Şükrü’yü, içimize aldık
Sakladık, gizledik, sırladık onu.
Kitap yayınlandıktan sonra bir gün Sina Akyol bana “Şükrü’nün her Çizgi’si için bir şiir yazacağım” dedi. Düzyazının en güzel örneklerinden olan Şükrü Temel’in Çizgi’leri ile Sina Akyol’un onlardan esinlenmiş şiirlerinin biraraya geleceği bir kitap düşüncesi çok heyecan vericiydi; olmadı; zaman yetmedi...