Köşeyi müzik kaptı.
“Bir çocuğa bir müzik aleti verirseniz, ona bir kimlik vermiş olursunuz. Ona bir sesinin olduğunu, o sesin değerli olduğunu anımsatırsınız.” (Gustavo Dudamel)
TRT’de çalıştığım sırada bir gün emekli bir spiker arkadaş bizi görmeye gelmişti. Erken yaşta emekli olmuştu. “Ne yapıyorsun?” soruma “Hayatımı yaşıyorum” dediğini hiç unutmuyorum. Gezip tozuyormuş. Kol gücüyle çalışan biri emekli olsaydı yan gelip yatmak isterdi haklı olarak. Gezip tozmak da herkesin hakkı, ama hele bizimki gibi toplumlarda ayrıcalıklı sayılabilecek bir eğitim almış olanların kendileri gibi şanslı olmayanlara karşı bir borcu var gibi gelir bana. O arkadaş da Türk dilini en iyi konuşmayı öğrenmiş biri olarak bu bilgisini -bir yolunu bulup- başkalarına aktarmaya zaman ayırabilirdi, diye düşünmüştüm.
İzmir Devlet Opera ve Balesi’ndeki müdürlük ve genel sanat yönetmenliği görevinden 52 yaşında ayrıldıktan sonra bilgisini aktarmayı görev bilen bir sanatçıya getireceğim sözü: Selmin Öney Günöz, Ankara Devlet Opera ve Balesi başsolistlerinden biriyken İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin açılmasıyla birlikte İzmir’e taşınıyor. Sanatçı, bilinen opera karakterlerini Türkiye’de canlandırmakla kalmıyor, Türkiye’nin yurtdışında tanıtımına da katkı veriyor. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan Karşıyaka Belediye Konservatuarı’na, çeşitli eğitim kurumlarında şan pedagogu ve öğretim üyesi olarak da çalışıyor. 1995’te İzmir DOB’dan emekli olunca bir müzik ve bale okulu açıyor. Çok sayıda öğrencisi ve öğretmeni olan bu okul bir süre sonra ona yeterli gelmiyor. Hep belli bir eğitim ve gelir düzeyinin üzerindeki ailelerin çocuklarına müzik eğitimi vermek iyi hoş da ya öteki çocuklar- ana babalarının olanağı yetmeyen çocuklar?... Onlar için bir şeyler yapılamaz mı?
Selmin Öney Günöz, bu aşamada El Sistema’dan esinleniyor. Çoğumuz, El Sistema’yı, dünyaca ünlü, genç, enerjik, sevimli, Venezuelalı orkestra şefi Dudamel sayesinde duymuşuzdur. Kendi de bu sistemde eğitim almış olan Dudamel, kurduğu gençlik orkestrasıyla bütün dünyada –bu arada İstanbul’da da- verdiği konserlerle bu konuya ilgiyi artırmıştı.
Gustavo Dudamel’in de eğitim aldığı şeflerden José Antonio Abreu (1939-2018), 1975’te bir binanın altındaki garajda 11 yoksul çocuğa müzik dersi vermeye başlıyor. Bugün Venezuela’da Simon Bolivar Müzik Vakfı’na dönüşen, dünyanın pek çok ülkesinde yoksul çocukları müzikle tanıştıran El Sistema programının çekirdeğidir bu. Abreu, topluca yapılan müziğin dayanışma, uyum ve karşılıklı anlayışı geliştirdiği düşüncesinden yola çıktı. Yoksul mahallelerdeki çocukları bu yolla kavgadan, suçtan, uyuşturucudan uzak tutabileceğini gösterdi. Zamanla program devlet okullarına eklenmekle kalmadı, cezaevlerinde de programın uygulanmasına geçildi.
Selmin Öney Günöz, bundan on yıl önce, olanakları kısıtlı çocuklara müzik eğitimi vererek onları kötü alışkanlıklardan kurtarmaya karar verince İzmir’in hangi semtinde çalışmaya başlayacağına şöyle karar veriyor: Ege Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma, şehirde çocuklar arasında suç oranının en yüksek olduğu bölgeyi Eşrefpaşa, Kadifekale olarak gösteriyor. Araştırma, ayrıca, bu bölgede uyuşturucu kullanım yaşının ilkokul düzeyine indiğini ortaya koyduğu için bu bölgeyi seçiyor. Burada erkeklerin önemli bir kısmı merdiven altı tekstil atölyelerinde çalışmakta ya da işportacılık yapmakta…
Eğitimde kullanılacak ilk müzik aletlerini ailesi sağlıyor. ADOB’un viyola sanatçısı iken İzmir Devlet Konservatuarı’nda öğretim üyeliğine geçen eşi Ethem Günöz ilk iki kemanı bağışlıyor. Kızları İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası başkemancısı Özgecan Günöz ile yine İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın birinci kemancılarından Özüm Günöz de birer keman bağışlıyorlar. Ardından ağabeyi 10 keman, dostları 6 keman daha bağışlayınca semtte eğitim vermek için yer aramaya geliyor sıra. Sokaklarda dolaşırken üzerinde Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı yazısını okuduğu bir bina görüyor.
Bu binada kendilerine ayrılan bir odada, semtte yaşayan hevesli 30 çocukla yola çıktıklarında ellerinde 20 keman vardır. Gülsin Onay bu çocuklar yararına bir konser vermeyi kabul eder. Konserden elde edilen gelirle bakır üflemeli sazlar alınır.
Artık tüm çocuklara verilecek bir müzik aleti vardır. Üstelik, çocukların küçük bir parçayla Gülsin Onay’a eşlik etmesi dinleyicilerin çok ilgisini çekmiş, bağışlar gelmiştir. Bağışlar gelmeye başlayınca Selmin Öney Günöz bir dernek kurma gereğini duyar: Barış Çocuk Orkestrası Koruma ve Geliştirme Derneği… Gelen bağışlarla viyolonsel, kontrbas gibi pahalı müzik aletleri de alınabilmiştir.
Zaman içinde, İdil Biret, Can Çakmur, Burhan Öçal, Borusan Kuartet proje yararına Barış Çocuk Orkestrası’yla konserler verirler. Gürer Aykal, Rengim Gökmen, Howard Griffiths konserlerde orkestrayı yönetir.
Müzik eğitimi almak isteyen çocuklar çoğalır. Başvuran herkes, El Sistema’da olduğu gibi, hiçbir yetenek sınavına girmeden öğrenciliğe alınır. İçlerinden bazıları iki yıl içinde orkestraya katılacak düzeye gelir; bazıları için bu süre 3-4 yılı, bazıları içinse 10 yılı bulabilir. Çocuk orkestrasına katılacak düzeye gelmeseler de müzik derslerini bırakmayan çocuklar vardır.
Ama herşey su gibi akmaz. Sorunlar da yaşanır. Öğretmenlerin çoğu konservatuar mezunudur. Teke tek ders alarak yetişmişlerdir. Oysa, burada çocuklar çaldıkları müzik aleti ve düzeylerine göre gruplandırılmışlardır; topluca ders alırlar. Öğretmenin güç öğrenen öğrenciye karşı sabırlı olması gerekir. Selmin Öney Günöz, öğretmenin çabasını “iğneyle kuyu kazma”ya benzetiyor. Bazı genç öğretmenler önceden haber bile vermeksizin ders vermeyi bırakırlar. Ama bunun da çaresi bulunur. Sözgelimi, altı yıl önce çello çalmaya başlayan Zelal Kılıçaslan adında yetenekli bir kız öğrenciden yeni başlayan bir küçük gruba ders vermesi istenir. Çok başarılı olduğu, öğretmenlerinden öğrendiklerini pek güzel aktardığı görülünce ona ikinci bir sınıf daha verilir. Bugün ikişer üçer öğrenciden oluşan iki sınıfa ders veren genç viyolonselci, öğretmenlikten para kazanmanın da haklı gururunu duyuyor.
Öğrenci sayısı arttıkça daha büyük çalışma yerleri bulmak gerekir. Sonunda, bugün semtin işlek bir caddesinde kiralanmış bir yere geçerler. Çalışma ortamını düzenlerken oradan geçen yaşlı bir kadın içeri girer, “Burada ne yapacaksınız?” diye sorar. Çalışmalar başladıktan sonra bir gün aynı kadın yine uğrar: “Hocam, siz bu mahallede bağda açmış bir çiçek gibisiniz” der.
Çocukları sokaktan kurtarmak için kurulan bu eğitim kurumuna on yıl içinde 1000 kadar çocuk girip çıkmış. İçlerinden üç çocuk, şimdi konservatuarda okuyor; altı çocuk güzel sanatlar lisesinin müzik bölümüne girmiş. Ancak Selmin Öney Günöz, amaçlarının konservatuara öğrenci yetiştirmek değil, çocukları sokaktan kurtarıp sanatla tanıştırmak, sanat eğitiminin verdiği disiplin, sorumluluk gibi duygularını geliştirmek olduğunu belirtiyor. Şu anda 9-17 yaş arasında 160 çocuk müzik eğitimi alıyor, içlerinden 70’i Mart ayındaki 10. Kuruluş Yılı kutlama konserine katıldı. Orkestradan başka kız öğrencilerden oluşan bir de kuartetleri var.
Burada müzik eğitiminin dolaylı da olsa toplumsal davranış eğitimiyle de desteklendiği görülüyor. Söz gelimi, öğrencilerde ders aralarındaki beslenme saatlerinde çöplerin toplanıp atılması gibi konularda da bilinç geliştiriliyor... Çocuklarla ilgili kararları annelerin aldığı ortaya çıkıyor. Onun için çocuklara eğitim verilirken annelerle de ilişki kuruluyor, birlikte çaylar içiliyor.
Türkiye’de ne yazık ki pek çok dernek özverili birkaç kişinin çabalarıyla ayakta kalır. O kişiler yorulup çekildiklerinde derneğin görevlerini üstlenecek kimse çıkmadığı için güzel işler süremez, sonlanır. Venezuela’daki El Sistema örneğine bakacak olursak, görüyoruz ki, Venezuela hükümetleri 1976’dan başlayarak bu projeye parasal destek vermişler. Siyasal eğilimleri farklı da olsa hepsi projeye sahip çıkmışlar. Ulusal bankalar, yaptırdıkları araştırmalar sonucunda bu müzik eğitimini alan çocukların okul başarıları ile suça karışma oranlarını görünce El Sistema’yı desteklemeye başlamışlar. Keşke, İzmir’deki Barış Çocuk ve Gençlik Orkestrası da yerel yönetimlerce sahiplenilse, bankalarca desteklense diye düşünmeden edemiyorsunuz. Ve keşke başka kentlerimize de yayılsa!...
Gustavo Dudamel, 4 Aralık 2024’te The New York Times’daki yazısında şöyle diyordu: “Son zamanlarda kişiyle toplum ilişkisi üzerinde düşünüp duruyorum- özellikle de kişisel gereksinmelerimizle toplumun gereksinimlerini… Bu çok güncel bir sorun… Kişiler olarak, çoğumuz, kendimizi yalnız ve çaresiz hissediyoruz; yerimizi bulmaya, sesimizi yükseltmeye, sakin durabilmek için koşmaya çalışıyoruz. Toplum olarak, her zamankinden daha parçalanmışız, sosyal medya tarafından yalıtılmışız, çarpık bilgilendirme yüzünden manipüle edilmişiz, siyasal dünya görüşlerimizin artan kutuplaşmışlığı nedeniyle demokrasilerimiz tehdit altında… Bazan uyum içinde bir dünyada yaşayabileceğimizi hayal bile etmek zor. Ama dünyanın çeşitli yerlerindeki orkestralarla çalışmalarım bana umut veriyor ve gerçekten sanatın bize daha iyi bir gelecek gösterebildiğini görüyorum.
Orkestra, pek çok açıdan kişiyle toplum ilişkisinin kusursuz metaforudur. Şef olarak ben bir topluluğu yönetirim ama yine de orada sesi çıkmayan tek kişi benim. Müzisyenlerle görüşlerimi paylaşabilir, onlara bir vizyonumu aktarabilirim ama onlar olmadan ben bir hiçim. Hepimizin ayrı bir görevi var, hepimiz kendi parçamızı çalmalıyız ama birbirimize de kulak vermeliyiz ki uyum içinde çalalım, yaptığımız gürültüye dönüşmesin. Birbirimizle anlaşmadığımız zamanlarda bile ortak hedefimize ulaşmak için birlikte çalışmanın bir yolunu buluyoruz.
Orkestranın yarattığı bu uyumun sahnenin ötesine taşma potansiyeli var. Tamamen karşıt siyasal görüşlerdeki anne babaların izleyiciler arasında bitişik koltuklarda oturup orkestrada yan yana çalan çocuklarını dinlediklerini gördüm.
Ayrıca, müzik kişilere güçlü bir amaç duygusu verir- bu duygu daha büyük bir iyilik amacıyla kullanılabilir. Bir çocuğa bir müzik aleti verirseniz, ona bir kimlik vermiş olursunuz. Ona bir sesinin olduğunu, o sesin değerli olduğunu anımsatırsınız. Bunu ben yaşamım boyunca genç müzisyenlerle çalışırken de gördüm, kendi yaşamımdan- Venezuela’da küçük bir çocukken arkadaşlarımla müzik eğitimi programı El Sistema’da müzik yaptığımız zamanlardan da biliyorum.
En önemlisi de sanat bize umut verir. İnsanlık için daha parlak bir gelecek düşünebilmemizi ve o geleceği yaratacak türden yurttaşlar olmamızı sağlar.” (Gustavo Dudamel, Finding a Sense of Purpose and Harmony on Stage, The New York Times, 4 Aralık 2024)
Çoğumuzun kaygılarını dile getiren Dudamel’in görüşlerine katılmamak elde mi? Gelecekten umutlanmak isteyenler, Barış Çocuk ve Gençlik Orkestrası’nın Facebook (https://www.facebook.com/share/1EMzkuc7Gi/?mibextid=wwXIfr) ile Instagram (https://www.instagram.com/bariscocukvegenclikorkestrasi/profilecard/?igsh=dHNiYThqYWg0M2Rs) hesaplarını izleyebilirler. Umuda katkı yapmak isteyenler 0536 495 64 72 ile 0535 302 04 06 üzerinden iletişime geçebilirler.
MİNA TANSEL
7 Nisan 2025, Ankara