Köşeyi bir belgesel kaptı.
Hepsi üst üste geldi: önce Türkiye’den, hemen ardından Belçika’dan iki haberle birlikte İrlanda’dan bir belgesel… Sanki, eğitim ile din üzerine kapsamlı düşünmeye bir çağrıydı.
Türkiye’de ilkokul öğrencilerinin hafta sonları camilere götürülüp gönüllü abla ve ağabeylerden din eğitimi almalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın anlaşmaya vardıkları haberi…
Belçika’da Katolik ilkokullarında gelecekte müdür olarak görev yapacak müdür yardımcılarının hafta sonları uygulamalı bilimlerin herhangi bir alanında lisansüstü eğitim almaları kararına ilişkin haber…
Bilindiği gibi, uygulamalı bilimler matematik, biyoloji, kimya, bilgisayar, mühendislik gibi alanları kapsıyor. Bu proje, söz konusu görevlere gelenlere verilmekte olan üç yıllık pedagojik desteğe ek olarak tasarlanmış. Müdür yardımcılarının bu üç yıl boyunca çalıştıkları yerdeki bir yükseköğrenim kurumuna hafta sonlarında devam ederek bilimsel donanımlarını geliştirmeleri öngörülüyor. Aynı olanak Katolik ortaöğrenim kurumlarında görevli müdür yardımcılarına (geleceğin müdürlerine) tanınmaktaymış. Ancak, ilkokul müdürlerinin görevlerinin daha ağır olduğu belirtiliyor kararın gerekçesinde. Öğretmenleri atamak, onlara destek olmak; pedagojik bir bakış geliştirmek; hem velilerle hem de üçüncü kişilerle ilişkileri yürütmek; okul binasının bakımıyla, gelir gider hesaplarıyla ilgilenmek ilkokul müdürünün tek başına sorumlu olduğu konular olarak belirtiliyor. Bu nedenle onlara verilen eğitim programının önemi vurgulanıyor.
Bu haberler üzerine insanın aklından bir takım konular hızla gelip geçiyor: Cumhuriyet’in ilk yıllarında din eğitiminin nasıl değer verildiği; nasıl ehil ellere bırakılması için uygulamalı bilim dallarının önemsendiği, imam hatip okullarının, ilahiyat fakültelerinin açıldığı… 1948 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı, bir dönem ilkokullarda okutulan, Nurettin Artam’la Nurettin Sevin imzalı Müslüman Çocuğunun Kitabı… Katolik kilisesinde çocuklara istismar olaylarını ele alan Spotlight gibi sinema filmleri; Procession gibi belgeseller…
Tam o sırada, sayısal ortamda festival filmleri izleme olanağı veren festivalscope bir belgesel sundu: Young Plato (Genç Platon/Eflatun). 50’yi aşkın festivalde gösterilip pek çok ödül alan 2021 yapımı belgeseli İrlanda Cumhuriyeti’nden iki yönetmen çekmiş: Neasa Ni Chianain ile Declan McGrath. Belgeselin çekildiği yer ise Kuzey İrlanda’nın –bizim “İngiltere” diye söz ettiğimiz Birleşik Krallık’ın özerk bir bölümü olan İrlanda’nın- başkenti Belfast’ta bir işçi mahallesi… Protestanlarla Katolikler arasında kavgaların, uyuşturucunun, intiharın yaygın olduğu yoksul bir mahalle… Burada, erkek çocukların gittiği bir Katolik ilkokulu: Holy Cross (Kutsal Haç)…
Gözlemci belgesel (“duvardaki sinek gibi” hiç karışmadan, gözleyerek çekilen belgesel) türündeki belgeselde -tıpkı yukarda tanımlanan ilkokul müdürleri gibi- okuldaki herşeyden tek başına sorumlu bir müdür var: Kevin McArevey. Genç Eflatun projesiyle genç beyinleri felsefeyle, eleştirel düşünceyle tanıştırmayı amaçlıyor. 2014’ten bu yana bir felsefe vakfı ile birlikte geliştirmiş projeyi. Belgesel bu projeye odaklanmış.
Okulda bir Felsefe Odası var. Eski Yunan’dan İbn-i Haldun’a, Konfüçyus’dan günümüze, filozofların resimleriyle sözleri duvarları süslüyor.
İlköğrenimin beş yıl sürdüğü, 6-11 yaş çocuklarını kapsadığı Kuzey İrlanda’nın bu okulunda 1. sınıftan son sınıfa bütün öğrencilere felsefe dersleri veriliyor.
Müdür McArevey, Sokrates’in “Kimseye hiçbirşey öğretemem; yalnızca onları düşündürebilirim” sözlerinden yola çıkmış. Öğrencilere günlük yaşamda karşılaştıkları herşeyi -arkadaşlarıyla kavgalarını; sokakta, evde olanları; öfkelerini; üzüntülerini- düşünmeyi, sorgulamayı öğretmeye çalışıyor.
Belgeselden birkaç sahneyi burada aktarmadan geçmemeliyim:
Felsefe Odası’ndaki bir derste müdür, herşeyin değişime uğradığını söyleyen Heraklitos’un “Aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz” sözleri üzerinde ne düşündüklerini soruyor. Öğrenciler görüşlerini belirtiyorlar. İkisinin söyledikleri, çok ilginç: Biri “DNA değişmez”, bir başkası “Geçmiş değişmez” yanıtını veriyor! Böylece, öğrencilere en tartışılmaz gibi görünenlerin bile sorgulanabilirliği gösterilmiş oluyor.
Bir başka sahnede McArevey, bir sınıfa şu soruyu soruyor: “Öfkemizi birinden çıkarabilir miyiz?” Öğrenciler, bunun bazı durumlarda kabul edilebilir olup olmadığını tartışıyorlar.
Kuzey İrlanda’da 1990’larda şiddetli çatışmalar yaşanmıştı. Bugün de bazı düşmanca eylemlere rastlansa da çocuklar ülkelerinde eskisi gibi savaşı andıran çatışmalara tanık olmamışlar. Büyüklerinin yaşadıkları, izleri hâlâ belleklerde saklı mezhepsel çatışmalara ilişkin görüntüleri izliyor, tartışıyorlar.
Bir sahnede öğretmenlerinin sıraya dikkat ederek çıkmaları için sakince yaptıkları uyarılara uyan öğrencilerin hızla okulu boşalttıklarını görülüyor. Yangın alıştırması yaptıklarını düşünüyorsunuz. Meğer okulun önüne bir bomba yerleştirilmiş! O akşam müdürün televizyondaki konuşması veriliyor. Ertesi sabah bütün öğrencileri toplayan müdür, kaygılı olmalarını anladığını söylüyor. “Olaylar çıkabilir, önemli olan sizin o olaylara nasıl tepki verdiğinizdir. Siz harika bir tepki verdiniz: iki dakikada okulu boşalttınız” diyor.
Yalnızca öğrencilerle değil, ana-babalarıyla da konuşuyor müdür: “Felsefeyi oturma odanıza getirin” dedikten sonra “Çocuklarınızla konuşun” sözleri üzerine ana-babaların gülüşmelerinden anlaşılıyor ki çocuklarıyla konuşmaya zaman ayırdıkları yok! Her akşam, televizyonu ve cep telefonlarını bir süre kapatıp “aile saati” yapmalarını, birbirlerini saygıyla dinlemelerini, herkesin bir sesi olduğunu ve sesini kullanmasının istenmesi gerektiğini söylüyor ana-babalara. “Çocuklara kendi fikirlerinizi söylerseniz sizi izlerler, kendi fikrinizi belirtmeden onlarınkini sorun” diyor.
Hep çatışmalar ya da uyuşturucu kullanımıyla ilgili duvar resimlerinin olduğu bir çevrede “Okulumuz, düşünmek üstüne düşünen çocuklarla dolu bir okul” diyerek bunu yansıtan bir duvar resmi yapılmasını istiyor okulun yakınına.
Müdürün şu sözleri belki de belgeselin ana fikri: “Felsefenin güzelliği şurada: Felsefede haklı çıkmak çok zor! Felsefe, sorgulamakla ilgili, genç beyinleri sorgulamaya zorlamakla ilgili…”
Belgeselden akla kazınan bir söz de: “Eğitim bir ateş tutuşturmaktır, tekneyi doldurmak değil.”
Young Plato (Genç Eflatun) belgeselinin dünya çapında elde ettiği başarı, bu okuldaki felsefe öğretiminin geniş çevrelerde duyulmasını sağlamış. The Times, müdür Kevin McAverey’e ödül vermiş. BBC okulun müdürüyle, öğrencileriyle söyleşmiş. Belgeselden tanıdığımız bir öğrenci şöyle diyor bu söyleşide: “Felsefede YBD’yi kullanabilirsin: Yüzleş, Başa Çık, Ders Al… Başarısız olursan bununla yüzleşmekten başka çaren yok, başa çıkacaksın, daha iyisini yapmaya çalışacaksın.” Aynı söyleşide müdürün şu sözlerine yer veriliyor: “Bu yörede yaşayan gençlerin koşullar ne olursa olsun her zaman soru sormaya ve yanıt vermeye hazır, kendini iyi anlatabilen, güvenli gençler olmalarını hedefliyoruz.”
Müdür McArevey, başka ilkokulların da felsefeyi ders programlarına katmalarını özendirmek için bir kitap yazmış. Kitabın satışından elde edilen gelir, okula gidiyor. “Yalnızlık, öfke, şiddet, ölüm gibi felsefî kavramlar konusunda çocuklar aracılığıyla büyükleri eğitmek istedim. Bu yöredeki düşünme biçimini değiştirmek istedim” diyor. Kitabının adı Think Think Respond (Düşün Düşün Tepki Ver).
Küçük yaşta verilen eğitimin öneminin herkes farkında… Verilecek eğitim, “Nasıl bir toplum, nasıl bir dünya istiyoruz?” sorusunun yanıtına bağlı…
Müdür McArevey, Elvis Presley hayranı… Odasının her yerinde onunla ilgili andaçlar var: kupa, biblolar, saat… Arabasında Elvis’i dinliyor. Bu yazı da -belgeselde yer yer duyulan- şu Elvis şarkısıyla bitebilir: If I can Dream (Düşleyebiliyorsam)… Şarkı, 1968’de Martin Luther King Jr’ın ölümü üzerine bestelenmiş.
Bir yerlerde ışıklar daha parlak yanıyor olmalı
Kuşlar daha mavi bir gökte daha yükseklere uçuyor olmalı
Daha iyi bir ülke düşleyebiliyorsam eğer
Bütün kardeşlerimin elele yürüyebildiği
Söyle, neden neden düşlerim gerçek olamıyor, neden?
Barış ve anlayış olmalı bir gün
Kuşkuyu ve korkuyu dağıtmalı vaadlerin güçlü rüzgârları
Daha ılık bir güneşi düşleyebiliyorsam eğer
Umudun herkesin üzerine ışıdığı
Söyle neden neden o güneş ortaya çıkmıyor
Yoğun bir yağmur bulutunun içinde yitip gitmişiz
Acılar içindeki bir dünyaya kıstırılmışız
Ama insan düş kurma gücünü bulabildiği sürece
Ruhunu kurtarıp uçabilir
Yüreğimin derinlerinde titreşen bir soru var
Yine de biliyorum, gelecek yanıtı
Orada, karanlıkta bir yerlerde çağıran bir mum var, evet
Ve ben düşünebiliyor, konuşabiliyorken
Ayakta durabiliyor, yürüyebiliyorken
Düş kurabiliyorken
Lütfen düşüm gerçek olsun
Hemen şimdi
Hemen şimdi gerçek olsun
https://youtu.be/u-pP_dCenJA?si=O4Xo-8zdvQuDdXNf
MİNA TANSEL
6 Şubat 2024, Ankara