Her meslek dalında meslekdaş dayanışması çok önemlidir. Tıp alanında hekimler arası tıbbi-deontoloji hekimlik mesleğinin olmazsa olmazlarındandır. Hele tıp dışı bir konuda deontolojik bir davranış insanın başını göğe erdirebilir.
İşte, Finlandiyalı göz hekimi dostum bana Richard Wagner’in Götterdämmerung (Tanrıların Şafağı) adlı eserine fazla bir bileti olduğunu, istersem benim izleyebileceğimi söylemesi ihya edici deontolojik bir teklifti. Derhal uçağa atlayıp Helsinki’ye uçtum ve 28 Mayıs 2024 tarihinde söz konusu eseri seyrettim. Hemen söyleyeyim başımın göğe ermesi ne kelime, sanki uçaktan hiç inmemişçesine temsilden bugüne bulutların üzerinde dolaştım durdum.
Finlandiya Opera Evi (Fince: Suomen Kansallisooppera) 1993’te kullanıma açılmış, 1350 kişilik ana salonu, 500 kişilik küçük stüdyo salonu olan, iddiasız ama kullanışlı bir bina.
Kendisi de iddiasız ama etkin bir kuruluş olan Finlandiya Ulusal Operası 30’u solist, 60’ı korist, 90’ı 17 ülkeden dansçı ve 120’si orkestra üyesi olmak üzere toplam 735 kişiden oluşan bir kadroya sahip.
GÖTTERDÄMMERUNG (TANRILARIN ŞAFAĞI)
Tanrıların Şafağı, Richard Wagner’in (1813-1883) “Nibelungen Yüzüğü” adlı dörtlü opera dizisinin sonuncusu olup, sırasıyla ilk üç eser olan “Das Rheingold” (Ren Altını), “Die Walküre” (Walküre’ler) ve "Siegfried”i takiben olayların çözüldüğü, “tılsımlı yüzük” efsanesinin son bulduğu eserdir. Dünyada ilk kez 1876’da Bayreuth’da, Wagner’in kurduğu opera-evinde sahnelenmiştir. Ulaşabildiğim kaynaklarda ülkemizde Wagner operalarından Uçan Hollandalı’nın 1960’da Ankara ve yakın zamanda İstanbul ve İzmir Operalarında, Lohengrin’in 1990'lı yıllarda Ankara Operasında, Tannhäuser’in 2012’de yine Ankara Operasında sahnelendiği belirtilmiş (1,2). Ayrıca, Wagner’den seçmelerin seslendirildiği bazı konserlerin yanı sıra 2009 yılında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile "Walküre’ler"in birinci perdesi konser olarak seslendirilmiş. Üzülerek söylemeliyim ki, bu eserler dışında, özellikle de Nibelungen Yüzüğü dörtlüsünün ülkemizde sahnelendiğine dair herhangi bir kayda rastlamadım.
KONU
Tüm dörtlünün konusu kısaca “güç veren tılsımlı yüzüğü” kimin eline geçirip en kudretli olacağı üzerine. Nitekim rejisör Anna Kelo eseri “Yüzük Dörtlüsü aşk, intikam, güç ve açgözlülükle ilgili bir hikâyedir. Ancak bu destansı anlatının arkasında mitoloji, inanç ve bilince dair soru ve cevaplar gibi çok daha büyük temalar yer almaktadır” diye özetler.
Eser, kuzey mitolojisi kader tanrıçaları Norn’ların (Yunan mitolojisindeki Moira’ların mevkidaşları), geçmişi görmek için kullandıkları ipin kopmasıyla başlıyor. Ardından, birlikte mesut şekilde yaşayan ölümlü insan Siegfried ve ölümsüz tanrıça Brünnhilde’nin (ilk üç operada aşklarının başlangıcının öyküleri anlatılır) muhabbet sahnesi geliyor.
Mutluluklarına rağmen içinde "korku" duygusunu hiç hissetmemiş ve bu duygunun neye benzediğini hissetmek için maceralara atılma arzusu yatan Siegfried kendi sahip olduğu güç verici tılsımlı yüzüğü, sadakatini kanıtlamak için Brünnhilde’ye verip Ren nehri boyunca yola düzülür. (Siegfried’in macerası bir anlamda Odysseus’un Troya savaşına gidiş ve dönüşünü çağrıştırır. Odysseus yıllar sonra evine döndüğünde kimse onu tanıyamaz, o da kendi yeni haline yabancılık çeker.)
Öte yandan önceki operalarda (Das Rheingold ve Siegfried) dizginlenemez hırsı ve kötülükleriyle tanıdığımız cüce Alberich'in, kişiliği aynı babasına çekmiş oğlu, Gibichung krallığının hükümdarı Hagen yüzüğe sahip olmak istemektedir. Kardeşi Gunther’e Brünnhilde ile, üvey kız kardeşi Gutrune'a da Siegfried ile evlenmelerini buyurur, böylece yüzük kendisinin olacaktır. O sırada yolu oraya düşen Siegfried'in işaret borusunu duyan Hagen, onu şatosuna çağırır. Hain Hagen, davetini memnuniyetle kabul eden Siegfried'e Brünnhilde'yi unutmasına ve Gutrune'a âşık olmasına neden olacak sihirli bir iksir sundurur. Dahası bu iksirin etkisiyle Siegfried, niyetinin kötü olduğunu anlamadığı Gunther ile kardeşliğe yemin eder.
Bu olaylardan haberdar olan Brünnhilde çaresiz kalır, babası olacak baş-tanrı Wotan onunla ilgilenmez bile. Kısa süre sonra Gunther, “Siegfried'in imgesi alevlerle” donanmış olarak oymuş gibi çıka gelir; Hagen’in emri uyarınca Brünnhilde ile evlenip yüzüğe sahip olmak istemektedir. Gunther Brünnhilde'nin direncini kırıp yüzüğü ele geçirerek onu Hagen’in şatosuna götürmeyi başarır.
Orada Siegfried ile karşılaşan Brünnhilde çevrilen tüm dolapları ve Siegfried’in niye ona soğuk davrandığını anlar. Gerçi kendisiyle ilk beraber olan erkek yani esas kocası Siegfried'dir, kendisine verdiği yüzüğün tekrar onun parmağına geçmiş olması bunu kanıtlamaktadır ama Siegfried’in iksirin etkisinden kurtulması için uğraşması ve zaten onunla evli olduğunu, başkasıyla evlenemeyeceğini kanıtlaması gerekmektedir. Birçok karmaşık tatsız olay sonunda hâlâ iksirin etkisindeki Siegfried Rheinmaiden'lara (Ren’in bakire tanrıçaları) yüzüğü vermeyi reddedince kendi sonunu yaklaştırmış olur. Bu sırada Hagen, Siegfried’e başka bir sihirli iksirle anılarını geri verir. Böylece Siegfried, Brünnhilde'yi hatırlamasına hatırlar ama Hagen, hem onu hem de kardeşi Gunther'i öldürür. Brünnhilde artan kan dökülmesini önlemek için geleneklere uyarak Siegfried'in cesedini ateşte yaktırır ve alevlerin içinde ona katılır. Yangın, Gibichung kalesinden tanrıların dağı Valhalla'ya yayılır ve tümü yok olur. Yüzük de ait olduğu yere, Ren nehrinin sularına karışır.
ESERİN MÜZİKAL ÖZELLİKLERİ
Ansiklopedik bilgi kapsamında olması nedeniyle bu eserin ve diğer Wagner operalarının tüm müzikal özelliklerini burada yazmaya imkân yok. Ancak klasik Wagner usulü leitmotif‘ler (karaktere özgü, tanımlayıcı-tekrarlayıcı müzikal ana-motif kullanımı), uzun mu uzun aryaların arasında bol orkestra müzikleriyle bezeli beste, şeklinde özetlenebilir.
TEMSİL
Seyircilere Bilgiler
Otuz dakikalık iki ara dahil toplam 5,5 saat süren temsil, orijinali gibi Almanca oynandı; Fince, İsveççe ve İngilizce çevirileri üst yazılarla verildi. Temsil sırasında sahnede alevler ve yanıp sönen flaş ışıkları olduğu uyarısı yapılmış ve yaş sınırı 12+ olarak belirtilmişti. Perde aralarında yığılma olmaması için önceden yiyecek içecek siparişi verilebiliyordu. Aylar öncesinden tükenen bilet fiyatları 35–145 Avro arasında değişiyordu.
Eserin ilk perdesinin bitiminde operanın müdürü, emekli olan bir koro sanatçısına çiçek takdim ederek duygulu bir teşekkür konuşması yaptı. Bunu, yıllarca beraber emek verdiği koro meslekdaşlarının ve sanat sunduğu sanatseverlerin uzun alkışları izledi. Böylesine değer-bilir bir jest kurumun kendi değerinin kıstası olarak kabul edilebilir. Böylece, halen çalışanlar emekli olduklarında tüm sanat yaşamlarını kapsayan, kendilerine özel bir alkışın onları bekleyeceğine emin olarak çalışmalarını sürdürecekler.
YARATICI SANATÇILAR
Operanın beste gibi librettosu da hemen her eserinde olduğu gibi Richard Wagner’e ait. Eseri Anna Kelo sahneye koymuş; dekor, Işık ve video tasarımı Mikki Kunttu’ya, kostüm tasarımı Erika Turunen’e aitti; orkestrayı Hannu Lintu yönetiyordu,
YORUMLAYICI SANATÇILAR
Yorumlayıcı sanatçılar şunlardı: Siegfried (tenor) Daniel Brenna; Brünnhilde (soprano) Johanna Rusanen; Gunther (bariton) Tuomas Pursio; Alberich (bariton) Jukka Rasilainen; Hagen (bas) Rúni Brattaberg: Gutrune (soprano) Reetta Haavisto; Waltraute (mezzosoprano) Tuija Knihtilä; 1. Tanrıça (alto) Maiju Vaahtoluoto; 2. Tanrıça (mezzosoprano) Jenny Carlstedt; 3. Tanrıça (soprano) Sonja Herranen; Woglinde (soprano) Marjukka Tepponen; Wellgunde (soprano) Mari Palo; Flosshilde (mezzosoprano) Jeni Packalen. Onlara Fin Ulusal Opera Korosu ve Fin Ulusal Opera Orkestrası eşlik etti.
Dikkatinizi çektiyse her rolün ses tipini de yazdım, çünkü aslında rolleri tanımlarken ses tipi de olmazsa-olmaz bilgidir. Bunun bilincinde olan opera yönetimi bu bilgileri program kitapçığına yazılmasını sağlamıştı.
İZLENİMLERİM
Genellikle opera temsili izlerken ben seyirci koltuğunda oturan, sanatçılar da sahnede yorum sergileyen konumdadır haliyle ve aramızda âdeta şeffaf cam bir duvar bulunur. Cam duvar ya da “berzah” alkışlara kadar geçirmezliğini korur; seyircinin alkışlarıyla bazen erir, bazen de eritilemez. Kendimi bildim bileli, yurtiçinde ve dışında izlediğim yüzlerce temsilin içinde kendimi bu cam duvarın ötesine geçmiş bulduğum tek bir temsil oldu: Ankara Devlet Opera ve Balesi‘nin 28 Aralık 2022’deki Andrea Chénier (Umberto Giordano) prömiyeri (3). Bu temsilde ben sahnede olayların içindeydim; kâh Gerard’ın yanında, kâh Chénier’in arkasındaydım, kâh Maddalena’nın elinden tutuyor veya kalabalığın arasında dolaşıyordum. Bu unutulmaz deneyimden sonra Tanrıların Şafağı beni hayatımda ilk kez bambaşka bir boyuta taşıdı. Bu kez sahne veya salon yoktu; yanımda önümde arkamda âdeta başka seyirci de yoktu. Operada veya dünyada değildim ben; Siegfried, Brünnhilde ve diğerleri hep birlikte efsane diyarındaydık. Orkestra görünmüyor, sadece zihnimde tınlıyordu. Başlangıçtan sonra geçen sürenin de farkında değildim, araların da. Sonunda kendi alkış sesim ve elimdeki titreşim beni hipnozdan uyandırınca nerede kimlerle olduğumun ve ne yapmakta olduğumun farkına varabildim.
Kuşkusuz bu hayal dünyası etkisi yaratan unsurların başında Wagner’in büyülü müziği ve konunun yanı sıra sahneleme de geliyor. Ek olarak Johanna Rusanen ve Daniel Brenna ve diğerlerinin büyük ve geniş volümlü, uçsuz bucaksız gökyüzü misali sesleri ve mükellef Wagner’ien söyleyiş ziyafetinin etkisi olduğu da inkâr edilemez.
Gönül ister ki böylesine olağanüstü veya olağandışı bir deneyim için bu kadar uzun bir yol yapmak ve yurtdışına gitmek gerekmesin, ülkemizde de bunca yetenekli sanatçı varken, biz sanatseverlere artık tüm Wagner operaları sunulması daha da gecikmesin. Ne de olsa herkesin benim gibi başka ülkelerde opera-seven deontolojiye saygılı meslekdaşı olmayabilir!
Kaynaklar
- Devlet Opera ve Balesi’nde Sahnelenen Eserler Bibliyografyası. Derleyen: Ö. Kaysı, Redaktör, Yayına Hazırlayan: G. A. Karaman, 2009
- https://www.operabale.gov.tr/tr-tr/Sayfalar/festival.aspx ggv Erişim: 22.6.2024
- https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/pinar-aydin-o-dwyer/andrea-chenier-daha-muhtesem-yilbasi-hediyesi-olamaz/2913/ tK Erişim: 2.1.2023
Not: Dr. Tapio İhanamäki’ye ve Pekka Holmström’e davetleri, Wagner’ien helden-tenor Ünüşan Kuloğlu’na verdiği bilgiler için teşekkür ederim.
Pınar Aydın O’Dwyer
02 Temmuz, 2024