Ankara Devlet Opera ve Balesi 28 Aralık 2022 tarihinde Andrea Chénier adlı operasının sezon prömiyerini yaptı. Umberto Giordano’nun (1867-1948), Luigi İllica’nın librettosu üzerine bestelediği Andrea Chénier dünyada ilk kez 1896'da Milano’da La Scala’da, ülkemizde ise ilk kez 1963’te Ankara’da sahnelenmiş. Dört perdelik muhteşem eser “verismo” (gerçekçilik) tarzında bir opera olup müziğinin zorluğu ve geniş sanatçı kadrosu gerektirmesi nedeniyle ne yazık ki dünya operalarında sık sahnelenemeyen bir opera. Az sayıda opera bestelemiş olan bestecinin bu eseri konusu itibariyle Puccini’nin “Tosca”sını, müziği itibariyle de “La Bohème”ini andırır.
Operanın Charles Dickens’ın Fransız İhtilali sırasında geçen “İki Şehrin Hikayesi” (1859) adlı romanına benzeyen konusu romandan farklı olarak trajik sonla biten bir aşk hikayesini içeriyor. Her ikisinde de sevgililerin arasında “öteki adam” var; romanda “öteki adam” kendi isteğiyle “esas oğlanın” yerine giyotine giderken operada “öteki adam” yüzünden “esas oğlanın” yanında “esas kız” da kendi isteğiyle onunla beraber giyotine ölmeye gidiyor.
Eser ihtilalden az önce şatolarında keyif içinde oturanların yaşamlarının anlatımıyla, bir balo sahnesiyle başlıyor. Misafirlerden şair Andrea Chénier ile Coigny Kontesinin kızı Maddalena birbirlerine âşık olurlar. Bir yanda onların bu sorunsuz yaşamları, öte yanda halkın açlık ve sefalet içinde oluşu ayaklanmaya ve ihtilale yol açar. Kontesin uşağı Gérard ihtilalcilere katılmak için şatoyu terk eder. Daha sonra ihtilal fırtınası hızla esmeye başlayıp kendi çocuklarını bile yok etmeye başlar. Casuslar masum insanları ihtilal karşıtı olarak suçlar, mahkemelerde giyotinle ölüm cezasına çarptırılmalarına yol açar. Incredible (Fransızca “inanılmaz” anlamında) adlı casus da artık ihtilalin güçlü kişiliklerinden biri haline gelmiş olan Gérard’ın ispiyonlamasıyla Andrea Chénier’yi mahkemeye çıkartır. Aslında esas sebep Gérard’ın Maddalena’ya ezelden beri âşık olması ve Andrea Chénier’nin ölmesiyle sevdiği kadına sahip olacağını hayal etmesidir. Ancak sonuç beklediği gibi olmaz, Maddalena sevgilisini ne yaparsa yapsın kurtaramayacağını anlayınca başka bir idam suçlusunun yerine geçerek Andrea Chénier ile birlikte ölüme gider.
Yaratıcı Sanatçılar
Daha bu eser için özel olarak yapılmış perde açıldığı ilk anda ortaya çıkan eğik sahneden başlayarak her adımda ve eserin sonunda yukarıdan inen devasa giyotin de dahil olmak üzere tipik bir “Recep Ayyılmaz rejisi” ile karşı karşıya olunduğu belli oldu. Hem dramaturjik yaklaşımla hem de karmaşık eseri çözümleyip, şancılara güven vererek, sahnedeki tüm sanatçıların eseri içselleştirmesini sağlayarak, nispeten kısa sürede, son derece başarılı yaratımıyla Recep Ayyılmaz’ı gönülden kutlamak gerekir. Sahnelemeye önemli katkısı olan Çağda Çitkaya’nın dekor ve N. Gazal Erten’in hem dramaturjik hem de estetik açıdan kusursuz kostüm tasarımları, Ali Karaköse’nin etkileyici (Seine nehri suları, ateş ve yağmur) video prodüksiyonu, Özge Ay’ın temsile estetik derinlik katan dans koreografisi, her zaman olduğu gibi Fuat Gök’ün ışık tasarımı ortaya birinci sınıf bir yapım çıkarmış, Reji asistanları M. Boran Savran ile Zeynep Utku ayrıca kutlanmalı. Zira solistler, koro, balerinler, çocuklar ve diğer figüranlarla böylesine büyük bir kadronun sahnede dağılmadan, yanlış yöne gitmeden devinimlerini sağlamak büyük bir emek ve sabır işi. Korodan büyük ve müzikal bir ses elde eden koro şefi Maurizio Preziosi’yi de tebrik etmeden geçmemek gerekir.
Yorumlayıcı Sanatçılar
İlk söz başrol sopranoya, Maddalena rolünde Burcu Uyar’a dair olmalı. Baharda mis kokulu kır çiçeklerinin renklerini anımsatan sesiyle Uyar aldığı tüm ödülleri, Avrupa sahnelerindeki rolleri ve CD kayıtlarını hak etmiş bir soprano. İşini ciddiye alan; seyirciye, sanata ve sanatına değer veren tam donanımlı bir sanatçı. Leyla Gencer için sahneye adımını attığı anda seyirciyi etkilemeye başladığı söylenir. Burcu Uyar da benzer şekilde hançeresinden çıkan ilk notadan itibaren unutulmamak üzere insanın benliğine işleyen bir sese, eserin duygusunu tanımlayan bir söyleyişe ve seyircinin dikkatini yöneten bir oyun yeteneğine sahip. İnsanda onu bir daha, bir daha dinlemek isteği uyandırıyor. Sesini zorlamadığı için daha uzun yıllar onu izleyebileceğimize inanıyorum.
Andrea Chénier rolünde lirik tenor Emrah Sözer tam olması gerektiği gibi genelde romantik, yeri geldiğinde de ateşli heyecanlı bir şair portresi çizdi. İlkbahar esintisi misali duygusal sesi ve söyleyiş stili ile insana kendisini açık yeşil renkli ipekten dokunmuş yumuşak bir kumaşa bürünmüş gibi hissettiriyordu. Gerçekten de Sözer’in güzel sesini ve mimiklerinin etkisinden uzun süre kurtulmak kolay değil. Ayrıca orkestranın forte veya yavaş ritimle çaldığı yerlerde sesini ve nefesini zorlamaması, orkestra ile yarışa girmeye çalışmaması sesinin daha güzel şekilde duyulmasını sağladı. Sözer’i, yaşlanmış ve yorgun sesine rağmen gırtlağını ve sahneyi zorlayan sanatçılara değişmem. Gerçekten de başarının sırrı sadece yetenekte değil, sesini tanımak ve kendine inanmakta da yatıyor.
Önceleri uşak, ilerleyen zamanda ihtilalci Carlo Gérard rolünde Kamil Kaplan daha ilk perdede sahneye çıkıp söylediği ilk aryadan itibaren, özellikle de başrollerde nedense pek önem verilmeyen oyun gücüyle son derece inandırıcı ve etkileyiciydi. Sahnelerimizin genç ve böyle rollerin emanet edilebileceği bir baritona sahip olduğunu görmek ne kadar mutluluk verici. Onun gibi oyun gücünü de konuşturan diğer bir sanatçı ise casus İncredible rolünde İbrahim Halil Turgut idi. Özellikle kadın elbiseli olması gerektiği bölümlerde olağanüstü bir teatral oyun çıkardı. Turgut tiyatro ve sinema eserinde karakter rolleri oynayabilecek yetenekte.
Coigny Kontesi rolünde Selva Erdener tam bir Marie Antoinette idi. Erdener her zaman, her türlü karakter rolünün altından kalkabilen deneyimli, kendini defalarca kanıtlamış, tam anlamıyla profesyonel bir opera sanatçısı. Madelon adlı kör kadın rolünde (rol dağılımında yaşlı anlamında Vecchia olarak yazılı) kendisine özgü vişne renkli sesiyle Zeliha Kökçek önceki yıllarda kazandığı Ulusal Genç Solist Yarışması ödülünün ne kadar isabetli olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu. Maddalena’nın sadık yardımcısı Bersi rolünde Ferda Yetişer kendisinden beklendiği üzere her zamanki gibi başarılıydı. “Başrolden başka rol oynamam” demeyen sanatçılar Bersi gibi rollerle temsilin başarısına muazzam katkıda bulunmuş oluyorlar. Keza ihtilalci Mathieu rolünde Mert Özdemir yan rolün değerini artıran, seyircinin dikkatini üzerinde toplayan, konunun anlatım yükünü başrol aryalarının sırtından alan bir genç sanatçı olarak çok başarılıydı. Öte yandan yazar Fleville rolünde Emin Özdemir, gardiyan Schmidt rolünde Kemal Badem, Chénier’nin arkadaşı Roucher rolünde Yiğitcan Tatlıoğlu, şair Abbé rolünde Haser Ek, savcı Fouquier rolünde Kaan Çelikcan, mahkeme başkanı Dumas rolünde Batuhan Karatay, kâhya rolünde Mahir Kat da temsilin başarısına dikkati çeken katkılarda bulundular.
İlk perdedeki kısa bale bölümü ve şancıların gavotu esere renk ve hareket kattı; üstelik şancıların dans etmesi nadirdir, çok da güzel dans ettiler. Dahası, bu dört başı mamur yapımda sahnede figüran olarak yer alan çocuk korosundan (soyadı alfabe sırasına göre) Çınar Alpan, Ersin Emre Çalışkan, Elif Yaren Kale, Kuzey Ali Karaköse ve Mehmet Ata Sadık sahnede büyükleri kadar sorumluluklarını ciddiye almışlardı.
Elbette nispeten kısa sürede böylesine zor bir eseri müzikal açıdan ortaya çıkaran ve prömiyeri dikkati çeken bir aksaklık olmadan yöneten orkestra şefi Sunay Muratov‘u, baş kemancı Deniz Aydın’ı ve tabii orkestra ile koronun her bir üyesini yürekten kutluyorum.
Andrea Chénier gerçekten söylenmesi, çalınması, oynanması ve sahneye konulması zor bir opera. Dahası “gerçekçi opera” olması nedeniyle şancıların içselleştirmesi gereken bir konuya sahip. Böylesine karmaşık bir eserde çoğu gençlerden oluşan sanatçı kadrosunu yer yer gözlerime kulaklarıma inanamadan, yer yer yüreğim taşarak izledim. Güzel bir opera temsili insana umut ve mutluluk verir: Yeni yılınız güzel bir opera gibi olsun!
Pınar Aydın O’Dwyer
1 Ocak 2023, Ankara