“Benim işimin düsturu, yolu sevgidir. Ben kendimi gerçek sevgiye adadım. Yunus Emre de bunu söyleyen bir insan olduğu için ona bağlandım.”
Ahmet Adnan Saygun(1907-1991)
Antalya Devlet Senfoni Orkestrası bu hafta Öğretmenler Günü konserinde, A.Adnan Saygun’un ölümsüz eseri “Yunus Emre Oratoryosu”nu seslendirdi. Orkestrayı Devlet Sanatçısı şef Gürer Aykal yönetti, başkemancı olarak da Semih Kartal görev aldı. Konserin solistleri; Aylin Ateş(alto), Ufuk Toker(tenor), Tuncay Kurtoğlu(bas) ve Mine Kurtoğlu(soprano), koro şefi de Burak Onur Erdem idi. Aslında soprano olarak Gülbin Kunduz Günay görev alacaktı, Günay’ın rahatsızlanması nedeniyle de Mine Kurtoğlu davet edildi.
Sahnede kalabalık bir sanatçı topluluğu yerini almıştı; (yanlış saymadımsa) 70 kişilik orkestra ve 60 kişilik koro vardı karşımızda. Salon ise tamamen doluydu. Şef ve solistlerin de yerini almasıyla “kutsal, koral” yapıt seslendirilmeye başlandı. Orkestra, koro ve solistlerin mükemmel uyumu ve muhteşem bir icra…Karşılığı da dinleyici/seyircinin ayakta alkışlarıyla verildi. Özellikle, ara ara tekrarlanan “Aşkın Aldı Benden Beni” temasının-ilâhisinin huşu içinde dinlendiğini düşünüyorum.
Ahmet Adnan Saygun’un; “Bir ömür boyu düşündüm, dört buçuk ayda yazdım” dediği Yunus Emre Oratoryosu’nun ilk seslendirmesi, 25 Mayıs 1946 Pazar günü saat 15.30’da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Farabî Salonu’nda yapıldı. Tarih ve saat, Cumhurbaşkanının çıkacağı bir yurtdışı seyahatine göre ayarlanmıştı. Koro; Opera ve Gazi Eğitim Müzik Bölümü korolarının birleşimiyle oluşturulmuş, dönemin iyi sesleri soprano Muazzez Ünal, alto Necdet Demir, tenor aydın Gün ve bas Hilmi Girginkoç solist olarak seçilmişlerdi.
Sonuç mükemmel olmuş, oratoryo büyük beğeni kazanmıştı. Özellikle de 29 Mayıs 1946 akşamı sahnelenen ikinci temsil sonrası, büyük talebi karşılamak üzere 4 ve 7 Haziran’a iki temsil daha konuyordu. Radyo yayını sayesinde de Anadolu’da geniş bir kitle bu yapıtı dinleme olanağı buluyordu.
Saygun, Yunus Emre Oratoryosu ile ilgili bir anısını şöyle anlatıyor: Konserlerden beş, on gün sonra, bir gün evimin kapısı çalındı. Baktım, bir kaç köylü. İçeri aldım. Büyük bir saygıyla bana bakıyorlardı. ‘Hoş geldiniz’ dedim. İçlerinden yaşlıca olanı söze başladı: ‘Yunus Emre'yi siz radyoya iki defa verdiniz. Köyde, halk odasında bizim bir radyomuz var. Orada köy halkı, kadın erkek hepimiz dinledik, ciğerimize işledi. Allah senden razı olsun deyip elini öpmek için buraya geldik’ diyerek elinde gazete kağıdına sarılı paketi bana uzattı. ‘Bunu da bacın sana armağan gönderdi’ dedi. Paketten bacımın benim için ördüğü bir çift yün çorap çıktı. Bugüne kadar aldığım hediyelerin en değerlisidir. Hala saklarım.”
Yunus Emre Oratoryosu büyük beğeni kazanmasına rağmen, Batı müziği ve formlarını reddetmekte olan kimi sekter müzikçilerin, “bizden değil” türü eleştirilerine de uğramıştı. Oysa Saygun, çocukluğundan 1942 yılına kadar yaşadıkları, biriktirdikleri, öğrendiklerinden bir yapıt ortaya çıkarmıştı. Felsefesi, metni Anadolu’dan almış, bunu bir Batı formu içinde ustalıkla işlemişti. Kullandığı Batı formunun Hıristiyanlık temalarını işleyerek 16. Yüzyılda ortaya çıkıp gelişmiş olması ne denli gerçekse, Yunus Emre felsefesi ve şiirlerinin de o denli Anadolulu olduğu bir başka gerçekti.
Nitekim Saygun, bir söyleşide Ergican Saydam’a şunları söylüyordu:
“Oratoryo, biliyorsunuz Hıristiyan diye düşünülen bir şeydir. Halbuki oratoryo Batı’da yazıldığı tarihlerden çok önceki tarihlerde bizde mevcuttu. Mesela mevlid. Mevlid esasen bir oratoryodur. Anlamıyla eğer müzikal bakımdan bir terim söylemek gerekirse, oratoryo diyebiliriz mevlid için. Resitatifleriyle, korosuyla, aryalarıyla, her şeyiyle bir oratoryodur.”
Alman İslam dilleri ve tasavvuf araştırmacısı Annemarie Schimmel temsili izledikten sonra şu saptamaları yapıyordu: “Modern müzikle dervişlerin tekkelerinde söyledikleri ilahileri hünerli bir şekilde bir arada işleyen bu eserin büyüsünün etkisinden hiç kimsenin kurtulmasına imkân yoktur.”
Saygun’un eserle ilgili ilk önemli becerisi, Yunus’un şiirlerini olduğu gibi almayıp, değişik şiirlerden dizeleri kafasındaki plana ve kişisel tercihlerine göre seçerek kendi librettosunu hazırlamasıydı. Yunus’un insan sorunlarına eğilerek onları vurgulayan büyük bir şair, bir filozof olarak tanımlayan Saygun, şiir seçimlerini de karanlıktan aydınlığa doğru gidişi simgeleyecek biçimde yapmıştı. Şiirleri, üç bölüm ve bir ara bölüm halinde üç solist, koro ve orkestra için bestelerken de göz boyamacı bir tavırdan kaçınmış, derinlikli bir yaklaşımla etkileyici bir müzik ortaya koymuştu. Yararlandığı makamları da izlenimci bir tavırla yorumlamış, birer renk olarak araçsallaştırmıştı. Bu, Saygun’un kendine özgü müzik dilini yaratmada önemli bir adımdı.
Sonuçta; mistik bir hava taşımakla birlikte Yunus Emre Oratoryosu, günümüze kadar toplumun değişik kesimlerince benimsendi ve şu çok yaygın ve ne yazık ki, yerli-yersiz kullanılan “yerelden evrensele” deyimine tam oturan bir yapıt olarak ortaya çıktı. Zaten Yunus’un şiirlerindeki felsefenin de evrensel olduğu herkes tarafından kabul ediliyordu.
SCHUBERT’İN BÜYÜLÜ SONATLARI
Schuberttiade: Schubert’in Büyülü Sonatları
Re22 Kültür Sanat, önceki akşam iki değerli müzikçiyi konuk etti; Önder Baloğlu(keman) ve Çağdaş Özkan(Piyano). İkili, romantik dönemin dâhi bestecisi Franz Schubert’in unutulmaz eserleriyle gerçekten büyülü bir akşam yaşattı sanatseverlere.
Schubert’in 35 yıllık yaşamına sığdırdığı, derin duygularla dolu eserlerinden seçkiyi; bazen neşeli, bazen melonakolik, bazen de içe dönük ruh halini yansıtanlarını usta sanatçıların yorumlarıyla dinledik.
Program:
• Sonat No. 1 Re Majör, D 384
• Sonat No. 2 La minör, D 385
• Sonat No. 3 Sol minör, D 408
• La Majör Sonat, D 574
Kemancı Önder Baloğlu seslendirilen her sonatın, her bölümünü detaylıca anlatırken Sol minör için, “en pozitif sonatlarından birisi” vurgusunu yapması, bestecinin karmaşık ruh halini de bir nevi özetliyordu.
Re22’de düzenlenen etkinlikler DenizBank’ın destekçiliğinde gerçekleştiriliyor. Bu sanat dostu sponsor marka, umarım ülkemizdeki bazı orkestralara olduğu gibi Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’na da destekçi olur.
Bu mütevazı salonun(Re22) hemen her konserde tamamen dolduğunu belirtmeliyim.
***
ADSO önümüzdeki hafta, Avustralyalı ünlü orkestra şefi Daniel Smith’i ve müziğe ülkemizde başlayıp, kariyerini yurtdışında sürdüren genç ve başarılı keman sanatçısı Sofiko Tchumburidze’yi konuk edecek.
Programda bu konserin şefi Marek Pjarowski idi. Son anda rahatsızlanması nedeniyle şef değişikliği oldu. Pjarewski mesajında üzüntüsünü şöyle dile getiriyor; “Türk seyircisini ve Antalya’yı çok özlemiştim. Fakat hastalığım nedeniyle gelemeyeceğim için üzgünüm.”
Peogramda, Aleksander Glazunov “La minör Keman Konçertosu” ve J. Brahms “3.No Senfonisi” yer alıyor.
HASAN HÜSEYİN DULUN
23 Kasım 2024, Antalya
Yararlanılan kaynaklar:
*Cumhuriyetin Müzik Öncüleri: 10 Portre-Şefik Kahramankaptan