Geçtiğimiz günlerde Antalya Sanatçılar Derneği'nde (Ansan) önemli bir etkinlik gerçekleştirildi. Etkinlik, Ansan ve Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Antalya Şubesi işbirliği ile sunuldu. Akdeniz Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Hilmi Uysal, öğretmen/rehber Yavuz Ali Sakarya’nın yönlendiriciliğinde “Köy Enstitüsü Sağlık Kolu ve Revirleri”ni anlattı. Bu toplantıda, Köy Enstitüleri’nde görev yapmış, eğitim almış doktor ve sağlık memurlarının yakınları da bulunuyordu.
Cumhuriyet tarihimizin en büyük ve en devrimci eğitim projesi olan Köy Enstitüleri, kuruldukları 1940’tan, kapatıldıkları 1954 yılına kadar; 17.341 köy öğretmeni ve 8646 eğitmeni ülkemizin eğitim yaşamına katmıştır. Köy Enstitüsü kurucuları mezunlarını sadece eğitim içinde bireyler olarak değil, köy yaşamına yararlı olan, köylüye çağdaş çözümler sunan ve bunu yaşantısında uygulayarak gerçekleştiren insan olmasını hedeflemiştir. Köy Enstitülüler köyün pedagojik önderi, köy yaşantısındaki sorunların çözüm öncüsü, ülkenin gelişim sürecinde kaçınılmaz olan kültürel çatışmaların insancıl çözümleyicisi ve köy halkının bilge omuzdaşı olmuşlardır.
Köy Enstitülülerin eğitim yaşamımıza katkıları arasında hiç ele alınmayan konuların başında, “revir”ler gelmektedir. Köy Enstitü yaşamında tıpkı marangozhane, demirhane ve tarım alanı gibi önemli işlevleri bulunan işliklerden birisiydi revirler.
Bugünkü konuşmacı Prof. Hilmi Uysal işte bu revirleri anlattı, Antalya Sanatçılar Derneği’nde.
UYSAL ANLATIYOR:
Bu yıl Cumhuriyet’in 100. Yılını yaşıyoruz. Bugünkü konuşmayı, “Cumhuriyet’e saygı” konuşması kabul edin lütfen. Öncelikle Cumhuriyet’in 100. Yılının önemini anlamamız ve hepimizin sahip çıkması gerekiyor.
29 Ekim 1923 de Cumhuriyet kurulduğunda ne idik, oradan başlamak istiyorum. 13 milyon nüfus var, 40 bin köy var, köylerde yaşayan sayısı 11 milyon. Yani, nüfusun önemli bir kısmı köylerde yaşıyor. İlk nüfus sayımı 1927’de yapılıyor.
Günümüzde, 6 milyon köylerde, 75-80 milyon da şehirlerde yaşıyor. 1980’lerde ise bu oran %50-%50 oranına ulaşmış. 40 bin köyün 3 bininde okul var, 37 bin köyde okul yok. 2002-2003’de okul sayımız 32.400 olmuş. Cumhuriyet, 3 bin köyden başlayıp 32 bin köye çıkmış okullaşmada. Günümüzle kıyaslayalım; 2002’de 32 bin köy okulu varken, 2022’de 12 bin köy okulu var!
1923’te erkeklerin % 7’si, kadınların ise % 0.4’ü okuma yazma biliyor. Türkiye’de 23 lise, 72 ortaokul, (Ankara’da sadece 2 lise) var. Tüm liselerde kız öğrenci sayısı 230. Ülkede tek üniversite var; Dârülfûnun, o da medreseden geliyor. Cumhuriyet kurulduğunda 417 kitap var, basılı. Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nün kitaplığında 15 bin kitap var, 1940’larda.
Bebek ölüm oranı %40, olağanüstü bir kayıp. 5 anneden bir tanesi doğumda ölüyor 1923’lerde. Bugün için söyleyecek olursak, bebek ölüm oranı %0.9, yüz bin doğumda 13 anne ölüyor. Yaşam süresi 40 yıldan 80 yıla çıkıyor Cumhuriyet döneminde. 40 yaş, insanın en verimli olduğu dönemi, işte o yaşta ölüyordu insan.
11 milyon nüfusun 2 milyonu sıtmalı. Trahoma büyük sorun. Urfa-Gaziantep’e bu nedenle “körler memleketi” deniyor, o kadar yani, gözlerinizi kaybediyorsunuz, 1923’lerden söz ediyorum. Sağlık elemanı açısından bakarsanız; doktor sayısı 500, 250 de Kurtuluş Savaşı’na vermişiz. Diş hekimi sayısı: 0, hemşire 4, ebe 136, eczacı 60(sadece 8’i Türk kökenli). 500 kişiyle başlıyoruz Cumhuriyet’in kuruluşuna doktor olarak.
Ekonomik açıdan bakalım 1923’e; Traktör sayımız: 0, biçer-döver: 0. Ayçiçek üretimi yok, şeker üretimi yok, ekmeklik un ithal, sulanabilir alan 5 bin hektar. Bu toplam sulanan alanın %2’si, ülkemizdeki Köy Enstitüleri’nin toplam alanları kadar alan sulanıyormuş, Cumhuriyet devraldığında. Kişi başı milli gelir 45 Dolar. Sağlık sorunu orda, eğitim sorunu orda, ekonomi sorunu orda. 2020’de 8 bin Dolar, 2021’de 9 bin Dolar, 2022’de 10 bin Dolar(Tüik verileri tabi ).
1923’te devlet bütçesi 105 milyon lira. Eğitim için ayrılan miktar 5 milyon lira.
1940’a kadar neler yapıldı sağlık alanında:
Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü (ben burada eğitim aldım)
Sıtma Savaş Derneği
Verem Savaş Derneği
Trahoma Savaş Derneği
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı kurulduğunda, 1 bakan, 2 personelden oluşuyordu tüm kadro. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, Cumhuriyet’e özgü bir kavramdır. Önemli yasalar çıkartıldı bu arada; Tabipler Birliği Yasası, Umumi Hıfzıssıhha Yasası. 1930’larda çıktı, hala geçerli. Pandemide en çok işe yarayan yasalardan biri de bu oldu.
1940’lara geldiğimizde nüfus 17 milyon oluyor. Sağlık, ekonomi, eğitim sorunları çözülmüş değil, nasıl çözeceğiz bunları? Resüsitasyon yapıyorlar tıp dilindeki adıyla. Kalp masajı, ölüyü canlandırma demek. Çözüm, “Eğitim Yoluyla Canlandırma”ya, yani Köy Enstitüleri’yle. Olağanüstü, Cumhuriyet’in en büyük buluşlarından birisi. Kurtuluş Savaşı neyse, Köy Enstitüleri de odur. 17 Nisan 1940’da yasayla kuruluyor köy enstitüleri. Onu kutluyoruz aslında. Çok önemli bir yasa. O kadar sade bir yasa ki; “Köye öğretmen ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek üzere, ziraat işlerine elverişli yerlerde köy enstitüleri açılır.” Milli Eğitim Bakanlığı’na görev veriliyor, köye yararlı eleman yetiştirilecek.
Bu programın başında İsmail Hakkı Tonguç var. Tonguç sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en büyük eğitim teorisyen ve pratisyenlerinden birisidir. O dönem Saffet Arıkan Milli Eğitim Bakanı, programda ise İlköğretim Genel Müdürü İ.Hakkı Tonguç ve H.Âli Yücel (daha sonra MEB oluyor) var. Bu insanlar gerçekten konunun önderidirler. Onlara, buradan saygı ve şükranlarımı sunmak isterim.
Yasa çıkınca 21 yerde Köy Enstitüleri açılıyor. Olağanüstü dengeli bir dağılımı var ülke genelinde. “Köyden alırım öğrenciyi, öğretmen olarak yetiştirip geri, köyünün okuluna gönderirim” diyor. 21 köy enstitüsü demiştik ya, her birinin bir reviri var. Her birinde “sağlık başı” var. Sağlık başı doktor. Alanında çalışan usta öğreticiler var, sağlık memuru ve hemşire var. Öğrencilerden de “sağlık kolu başkanı” var. Ülkemizdeki “sağlık kolu” kavramı, Köy Enstitüleri’nden çıkan bir kavramdır.
Sağlık başı doktorlardan Bedia hanımın kızları da aramızda. Antalya’nın ilk kadın doktorudur Bedia hanım. Köy enstitülerinin doktorları çevre köylerden gelen hastalara da bakıyorlardı.
Yavuz Ali Sakarya araya bir anekdot ekledi;
“Bedia hanım Aksu’ya gidip gelmek için bir motosiklet almış, onunla gidip geliyor okula. Bir gün Aksu’ya yakın bir yerde, yolun daralıp araçların da zorunlu olarak yavaşladığı bir noktada, üşümemek için sıkı giyinip, yüzünü de atkısıyla kapatan Bedia hanımın yolunu eşkıya keser. Yüzünü açtığında eşkıya Bedia hanımı tanır; “Doktorum, siz miydiniz?” diye sorduktan sonra özür diler kendisinden. Bedia hanım, sonra eşkıyayı nasihatleriyle eşkıyalıktan vaz geçirir. Böylesine etkileyici ve güçlü bir kadın, iyi bir hekimdir Bedia hanım.”
Bir yıl içinde 368 saat sağlık bilgisi dersi var; “Tabiat ve Sağlık Bilgisi”. Bu derslerin sorumlusu hekim, köye hijyeni, sağlık sorunlarını bu bilgilerle anlatacak, aktaracak enstitülülerdi. 7 kadın doktor var Köy Enstitüleri’nde. Bunlardan birisi olan Bedia (Hüdaverdi Tamer) hanım Aksu Köy Enstitüsü’nde görev yaptı.
Revirlerde kimler var? Hastabakıcı, sağlık memuru ve doktor var. Köy Enstitüleri’nden gelen öğrencilere; revirde çağdaş sağlık hizmetini, hastalıkla nasıl mücadele ediliyor, enjeksiyon nasıl yapılır, ateş nasıl ölçülür, tansiyon nasıl alınır, hastalık nedir, bulaşıcı hastalık nedir, nasıl tedavi edilecek, hijyen nedir, temizlik nedir, ayak nasıl temizlenir, diş nasıl fırçalanır, bunları öğretiyorlar. O kadar önemli kavramlar ki bunlar, söz ettiğim kişilere borçluyuz işte bunları.
1940’la 1954 yılları arasında doktor olarak çalışanların… 21 Köy Enstitüsünün 162 kişilik sağlık topluluğu var. Bunlar da 98 doktor, 27 hastabakıcı ve hemşire, 37 hastabakıcı ve sağlık memurundan oluşuyordu. Revirlere ortalama 5 doktor, 1 hemşire ve yaklaşık 2 sağlık memuru düşüyor.
Çağdışı sağlık anlayışının hüküm sürdüğü köy kökenli öğrencilere (sadece) çağdaş bilgileri, koruyucu sağlık bilgisini değil, tutumunun kazandırılması lazımdı. Bu da, 5-10 yataklı hasta odaları, bulaşıcı hastalıklara karşı tecrit odaları, mikroskop, çeşitli tetkik araçları, tansiyon aleti, enjektör gibi donatıları, ilaçları, doktoru, hastabakıcısı, sağlık memuru ve hemşireyle “revir” denilen işlikler sayesinde mümkün olmuştur.
Köy Enstitülüler revirlerde, diğer işliklerin olduğu gibi nöbetleşe görev yapmışlar ve hastalanan arkadaşlarına olan yaklaşımları, revirdeki sağlık çalışanlarının yanında yaşayarak veya bizzat doktorların rehberliğinde uygulayarak görmüşlerdir. Beş yıllık eğitim süreleri içinde 368 saati bulan kuramsal ”Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi” dersini gören öğrenciler, insan sağlığı ile ilgili uygulamaları doğrudan revirde yaparak bilgilerini kullanma olanağı bulmuşlardır. İnsan vücudu, biyolojik sistemler, hastalık yapan mikroorganizmalar, ilkyardım gibi konuları içeren dersleri verenler arasında en başta “Revir Doktoru” gelmiştir.
Köy eğitmenleri kursunda insan iç organlar maketlerle işliyorlardı.
Yasaya bir madde ekleyerek, köy enstitülerinden mezun “sağlık kolu öğrencileri”nin, köylerde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı personeli olarak istihdamı sağlanmış. Bu amaçla ilk önce 4 Köy Enstitüsü’ne “Köy Sağlık Kolu” kuruluyor; Hasanoğlan, Kızılçullu, Pulur ve Akçadağ. Bir yıl sonra 3 tane daha kuruluyor; Çifteler, Arifiye ve Gölköy. Hedef şu; 1943’ten, 1953’e kadar 5000 Köy Sağlık Memuru yetiştirmek. 40 bin köye “sağlık danışmanlığı” yapacaklar.
Köy Enstitüleri Sağlık Kolu’nda okutulan ders kitapları; Çocuk Sağlığı ve Bakım Bilgisi, Halk Sağlığı Bilgisi, Bulaşıcı Hastalıklar, Patoloji Genel Bilgileri, Küçük Cerrahi Bilgisi, Fenni Sünnetçilik, Pratik Tedavi Notları… Sünnet bile ciddi problem o dönem. Nasıl sünnet yapılır, öğretiyorsunuz. Sünnet yapan kişi yetiştiriyorsunuz.
Yavuz Ali Sakarya- “Daha önceleri berberler yapıyordu.”
Çok sakatlıklar olan bir konuydu. İlk dört sene teoriler, 5. Sene pratikleri vardı.
-Sıtma savaşı ve durgun sular
-Köyün su ihtiyacının temiz bir şekilde temini
-Hela sorunu. Hela yok köylerde.
-Kirli sular, çöpler… bunları öğretmek gerekiyor
-Doğum ve ölümlerin tespiti. Köyde doğum ve ölüm oranları, ölüm nedenleri, istatistik tutmak, rapor tutmak.
-Salgın hastalıklarla savaş. Günümüzde yaşadık, gördük salgınla savaşın önemini.
-Köy temizliği; karasinek, sivrisinek ve bit mücadelesi.
Gezici sağlık memurları, 10-15 köyü bir ay içinde kendilerine verilen bu görevleri yaparak raporlarını yazmaları gerekiyordu. Sıtma ve hayvanlar için de çalışmalar öğretilmişti.
Bir sağlık memuru yazdığı anısında şöyle diyor; “Sorumlu olduğum köyde bir tane çocuk kızamıktan ölmedi”. Övünç bu. Özü bu işte.
Köy Enstitülü yaklaşık 18.000 öğretmen ve 1600 sağlık memurunun en önemli özellikleri, çocuklarının hemen hepsini okutmuş olmalarıydı. Olağanüstü bir şey. İkinci önemli özellikleri de, ömürlerinin uzun olması, sağlıklı geçen ömürler.
1946’ya geliyoruz. Köy Enstitüleri neler başarıyorlar?
-Eğitimde çözümü buldu
-Sağlıkta çözümü buldu
-Ve bunlar üretime yansıyacak!..
Yansımaması mümkün mü?
***
Kısa Notlar:
Zaman zaman adı geçen Köy Enstitülülerin çocuklarının tepkileri, anlattıkları duygusal anlar yaşanmasına sebep oldu toplantıda.
Sağlık memuru Emin Erol’un kızı Nadire hanım anılarını anlattı.
Daha sonra sağlık memuru Ali Türkmen’i oğlu Ecz.Ömer bey anlattı. (5 ve 6 No.lu videoda)
Sunumu amatör kamera ile kaydettim. Zaman zaman rahatsız edici dış sesler de yansıdı kayıta. Görüntü bozuklukları da var aralıklarla. Elde olmayan teknik yetersizliklerdi bunlar, umarım hoş görülür diyerek video linklerini de ekliyorum:
https://www.youtube.com/watch?v=e8xZne8jQzY&t=84s
https://www.youtube.com/watch?v=2Ffq-adBJk4&t=66s
https://www.youtube.com/watch?v=lxgN8_zDAd4&t=110s
https://www.youtube.com/watch?v=6ZeyvDgbR3g&t=78s
https://www.youtube.com/watch?v=KOaqS9QGYho&t=109s
https://www.youtube.com/watch?v=LsLUguXP9Jw&t=15s
H. HÜSEYİN DULUN
24 Nisan 2023, Antalya
Yararlanılan Kaynak: Yeniden İmece Dergisi