İKSV'nin düzenlediği 44. İstanbul Müzik Festivali, 24 Haziran 2016 tarihinde, Lütfi Kırdar Kongre Sarayında, Robert Trevino şefliğinde ve konserlerini çıplak ayakla veren Alice Sara Ott ile Viyana Senfoni Orkestrası’nın konseri ile sonlandı. Daha önce, programda, orkestra şefi olarak açıklanan İspanyol şef Pablo Heras-Casado’un, bir bebeği dünyaya geldiği için gelemeyeceğini bildirmesi üzerine, yerine Amerikalı şef Robert Trevino geldi.
Konsere Doğru, saat 19.00-19.30 arasında, Sevin Okyay'ın konser programı ile ilgili, üst fuayede bilgilendirme konuşması vardı. Shaskepeare’nin Fırtına adlı eserini, Rus tarihçi Vladimir Stasov’un önerisiyle, Hamlet ve Romeo ile Juliet gibi nasıl bestelediği konusunda bazı tarihsel açıklamalarda bulundu. Ancak, konuşmacımızın müzisyen veya müzikolog olmaması nedeniyle, eserin analizi hakkında fazla açıklaması olmadı. Bununla birlikte, eserin nasıl ortaya çıktığı konusunda bizleri bilgilendirdi.
Konserin ilk eseri, Piyotr İlyiç Çaykovski’nin, Shaskepeare’nin aynı adlı eseri üzerine bestelediği Orkestra için Fantezi Uvertür Fa minör, Op.18 "Fırtına" idi. Çaykovski bu uvertürü, öneri üzerine bestelediğinden, sanırım tüm ilgisini üzerine yoğunlaştıramadığı içindir ki, diğer eserlerinde olan romantizm ve melodi zenginliğinden biraz yoksun. Bu yüzden, bazı eleştirmenlerce pek beğenilmemiş, pek fazla da yorumlanmamıştır. Deniz motifinin arka planda betimlendiği bu eserde, fırtına temaları birden belirir. Zaman, zaman sakinlik ve ardından fırtına motifleri ile eser sona erer.
Konserin ikinci eseri Franz Liszt’in No.2 La Majör, S.125 Piyano Konçertosu’nu yorumlamak için sahneye çıkan piyanist Alice Sara Ott, çıplak ayakları ile piyanonun başına geçerken herkesi şaşırttı. Acaba, çıplak ayakları ile piyanonun pedallarına nasıl basacaktı? Ancak, yorumcumuzun, bu konumu ile pedallara daha iyi hakim olduğu hemen hissedildi. Hiçbir yadırgama olmamıştı. Sanırım, bu tarz yorumlamayı kendine tarz edinmiş.
Konserin solisti, eleştirmenlerin övgü yağmuruna tuttuğu Alice Sara Ott, The Guardian gazetesi tarafından "müzik dünyasında bir efsane olacak potansiyele sahip" olarak görülüyor. Chopin Valsleri'nin tamamını yorumladığı iddialı kaydı İngiltere dâhil 25 ülkede liste başı olurken, piyaniste ayrıca Echo ödülünü de kazandırdı. Londra Kraliyet Filarmoni, Philharmonia Orkestrası, Bavyera Radyo Senfoni, NHK Senfoni, Los Angeles Filarmoni, Chicago Senfoni Orkestrası gibi önemli orkestralar eşliğinde konserler vermiş olan 28 yaşındaki genç solist, festivalde Viyana Senfoni Orkestrası ile Liszt'in Weimar yıllarının en önemli eserlerinden biri olan ve icracının virtüözitesini şart koşan 2 numaralı Piyano Konçertosu'nu seslendirirken son derece başarılıydı. Ayrıca, zerafeti ve sevimliliği ile de seyircileri etkileyerek bol alkış aldığı için, teşekkürünü bir bis ilegösterdi.
Aradan sonraki eser Antonín Dvořák’ın, konser salonlarında yine fazla çalınmayan, op.70 B.141 Re minör 7. Senfoni’si idi. Dvořák’ın senfonilerini bir şansızlığı var. Bazıları kaybolup, sonra tekrar bulunmuş, numaralanırken de önce başka, sonra başka sıra numarası ile numaralanmıştır. Örneğin, 9. Yeni Dünyadan adlı senfonisi, önce 5. Senfoni olarak bilinmiş, sonradan ise 9. olarak isimlendirilmiş. 7. Senfoni de böyle. Müzikologlar tarafından ‘’Patetik’’ olarak tanımlanan bu senfoni, bestecinin diğer senfonilerine hiç benzemez. En çok da üçüncü bölüm olan Scherzo (vivace - poco meno mosso- vivace) bilinir ve sevilir. Allegro tonundaki final bölümü ise tipik Dvořák temasıdır. Robert Trevino yönetimindeki Viyana Senfoni Orkestrası, bu senfoniyi başarı ile tamamlayınca, seyirci tarafından bol alkış aldı. Sahneye tekrar giren şef bageti eline alarak, alkışlara, yine Dvořák’ın Op. 46 1 No’lu Slav dansı ile karşılık verdi. Salon alkışa boğuldu. Alkış bitmedi, şef yine sahneye geldi ve bu kez J.Brahms’ın Sol minör 5 Nolu Macar Dansını seslendirirken, salondaki seyircilere tempo tutturdu. Çok akıcı olmayan ilk üç eserden sonra bunlar seyirciye, yemekten sonra verilen tatlı ve kahve gibi geldi. Alkışlar, alkışlar… Şef yine sahneye gelerek, son kez, J.Strauss’un Polkası ile konserini tamamladı. Böylece seyircilerini memnun olarak salondan yollamış oldu.
44. İstanbul Müzik Festivali, 116 yıllık zengin müzikal geleneğiyle Viyana'nın kültür elçisi ve şehrin kültürel hayatında önemli pay sahibi olduğu gibi, Avrupa'nın en saygın topluluklarından biri kabul edilen Viyana Senfoni Orkestrası ile kapattı.
1900 yılında kurulduğundan bu yana geleneksel Viyana tınısına sahip çıkan orkestranın müzikal karakterini şekillendiren efsanevi şefler arasında Richard Strauss, Wilhelm Furtwängler, Herbert von Karajan ve Fabio Luisi sayılabilirken, konuk şef olarak orkestrayı yöneten isimler arasında da Leonard Bernstein, Lorin Maazel, Zubin Mehta ve Claudio Abbado yer alıyor. Artık çağımızın orkestra repertuarının temel taşları haline gelmiş bazı eserlerin ilk seslendirilişleri de Viyana Senfoni imzasını taşıyor.
Kısa zamanda kendini kanıtlayarak günümüzün en ilgi uyandıran şeflerinden biri olan Robert Trevino’nun Münih Filarmoni Orkestrası ile ilk defa sahneye çıkışı Süddeutsche Zeitung tarafından “nefes kesici bir Mahler” olarak nitelendirildi. Trevino’nun Bamberg Senfoni, San Francisco Senfoni, Dresden Filarmoni, Londra Filarmoni, Royal Flemish Filarmoni ve Frankfurt Radyo Senfoni Orkestralarıyla konserleri geçen sezonun yankı uyandıran işbirliklerinden... Gelecek sezon da Royal Stockholm Filarmoni, Berlin Radyo Senfoni Orkestrası, City of Birmingham Symphony, Orchestra della Maggio Musicale Fiorentino, Philharmonia Zurich, Toronto Senfoni, Royal Liverpool Philharmonic ve Cleveland Orkestrası’nı yöneteceği konserler müzikseverler tarafından ilgiyle beklenmete.
Deneme konserlerinin Aydın Gün tarafından 1961 yılında başlayarak temelini attığı İstanbul Müzik Festivali, ilk olarak kurumsal anlamda, yine Aydın Gün ve Nejat Eczacıbaşı’nın gayretleri ile 1973 yılında başlamıştı. Önceleri birçok etkinliği içinde barındıran ve o zamanlar İstanbul Festivali adı ile anılan bu oluşumdan, sonraları, niteliklerine göre farklı isimler altında etkinlikler yapılmış, bu festival de Müzik Festivali adını almıştır. 44. idrak eden bu Festivale emek veren sanatçı, destekleyici ve organize eden İKSV ile tüm seyircilere teşekkür etmemiz gerekiyor. Ben benzer festivalleri yurt dışında da izledim. İKSV’nin onlardan aşağı kalır hiçbir şeyi yok, fazlası bile var.
Bu Festival bitti. Şimdi ise, ilk başvuru ve girişimlerini 1990’larda başladığım, daha sonra da 2010 Kültür Ajansı’na proje ile yapılması için başvurduğum, ancak, dönemin DOBGM Prof. Rengim Gökmen tarafından, bana hitaben; ‘’İsmail bey, siz bu projeyi Ajans’tan geri çekin, biz DOBGM’lüğü olarak yapalım. Yoksa tek bir seferde kalır’’ demesi üzerine, hazırladığım projeyi Ajans’tan alarak Rengim beye teslim ettiğim ‘’ULUSLARARASI İSTANBUL OPERA FESTİVALİ’’ etkinlikleri , adına bale de eklenmiş ve bale yarışması da içine alınmış olarak 2 Temmuz’da başlıyor. Ardından Bodrum Bale Festivali ve Eylül Ayında da Aspendos Opera ve Bale Festivali devreye giriyor. Bu yaz da, müzikseverler için hem tatil hem de etkinlik izleme olanakları doğuyor. Bir yerde festival turizmi oluyor.