İstanbul Devlet Opera ve Balesi 2017-18 sezonunun ilk yarısında, 2 Aralık 2017 akşamı, Kadıköy Süreyya Operası sahnesinde, genç Türk bestecisi Evrim Demirel’in bestelediği ve Ahmet Ümit’in Ninatta’nın Bileziği romanından librettosunu yazdığı “Ninatta” operası, rejisör Mehmet Ergüven yönetiminde sahnelenerek, ‘’Dünya prömiyerini’’ yaptı.
Ninatta operasının konusu, 3400 yıl önce savaş sırasında Ninatta ile Komutan Nuvanza arasında yaşanan büyük bir aşk hikâyesi. Kısaca, Anadolu'nun kalbinde yeryüzünün ilk büyük imparatorluğu olan Hititler... Açgözlü kralların toprak hırsı. Kanla yazılan bir tarih. Umarsız bir sevda. Aşkını günah gibi yaşayan genç bir kadın. Tanrıların lanetlediği insanlar... Yıllar öncesinden gelen bir çığlık... Savaşa karşı bir kadının hikâyesi üzerinden haykırış ve barış temaları ağır basıyor.
Hitit Panku Meclisinin soylu kızı Ninatta ile asil savaşçı Nuvazza arasındaki kara sevdanın konu edildiği operada, yeryüzündeki ilk çatışma olan Kadeş Savaşını, aç gözlü kralların, iktidar hırsı ile yok ettikleri bu sevdayı, bu nedenle aşkını günah gibi yaşayan bir kadını, dolayısıyla ihanetini büyük acılar çekerek ödeyen bir askerin sonu, Hitit ve Mısır saraylarında tezgahlanan entrikalar sonunda, Mezopotamya topraklarında ölen binlerce insanın acısının konu edildiği bir eser bu opera.
Orkestra şefliğini Zdravko Lazarov'un yaptığı operada koroyu şef Paolo Villa hazırladı. Dekor tasarımı Ferhat Karakaya, kostüm tasarımı Serdar Başbuğ, ışık tasarımı Kemal Yiğitcan, hareket düzeni ise Canberk Yıldız'a ait.
Bu opera İDOB yönetimince repertuvara alındığı zaman gerçekten çok heyecanlandığımı belirtmek isterim. Çünkü bir opera bestelemek gerçekten ağır ve güç bir iş. Opera alanında yerli bestemizin az olduğunu biliyoruz. Bu nedenle, yeni bir eserin ortaya çıkmış olması, bunu hayata geçirecek olan besteciyi, oldukça zor günler bekler. Ninatta sahne provaları başladığı zaman üç kez peş peşe izledim. Öyle ya, ilk tez tanık olacağım bir eseri iyice anlamam ve özümsemem gerekiyordu. İlk iki provayı izlediğim zaman, biraz hayal kırıklığına uğradığımı belirtmek isterim. Önceleri bu eseri, operadan çok bir oratoryo havasında gördüm. Fazla arya ve düetlerin olmadığı, hatta mizansen olarak de sahne üzerinde fazla bir dramatizasyon hareketin yaşanmadığı, sadece barok operalarda olduğu gibi olayların anlatıldığı bir yapı gibi izlenim içinde oldum.
Bestecisi Evrim Demirel’in tanımıyla, ‘’bu eser Türk Operası için bir arayış ve önermedir’’ ifadesinden hareketle, az sayıdaki diyalogların yer almasıyla, olaylar anlatılarak konu işlenmiş olarak düşündüm. Ayrıca bunu diğer sanatçı arkadaşlarımla da değerlendirdim, herkesin birleştiği ortak payda yaklaşık bu şekildeydi. Üçüncü provayı izlediğim zaman, eser hakkındaki düşüncem giderek şekillenmeye başlamıştı. Opera hakkındaki düşüncem, prömiyeri izlediğim 2 Aralık akşamı temsil sonunda, beynimde oluşan tüm önceki endişelerimi birleştirerek, bestecinin ve dolayısıyla rejisör Mehmet Ergüven’in neyi vurgulamak istediğini tam olarak anlamış oldum. Genç besteci Evrim Demirel, bu eserinde bir denemeye girişmişti. Eski Hitit tabletlerinin deşifre edilmesiyle, Genç besteci Evrim Demirel, bu eserinde bir denemeye de girişmiş, o da eski Hitit tabletlerinden deşifre edilen bir metni müziğe çevirmiş onu da kendi hayalindeki Hitit müziği olarak operasına eklemiş olmasıdır. Operada belki de en belirgin arya, İnara’nın annesi olan Manni’nin yakarışıydı.
Eserin rejisine gelince, yılların deneyimli ve resimden gelen sanatsal yeteneğini sahnede de göstermiş olan rejisör Mehmet Ergüven, sahneyi tablo gibi düşünmüş ve sade, neredeyse dekorsuz diyebileceğimiz bir sahne düzeni ile karşımıza çıkmıştı. Ahmet Ümit’in romanından biraz farklı olarak, rejisör Mehmet Ergüven, imkansız aşk yerine barış temasını öne almıştı. Ergüven rejisi için şöyle diyor:‘’Ninatta’da sıradan izleyicinin bile ilk dikkatini çeken şey, iki aşığın, Ninatta ve Nuvazza’nın biri birilerinin adlarını defalarca tekrarlamalarıdır. Niye? Yasak aşkın ölümcül bir tutkuya dönüştüğü bir ilişkide, adın tekrarlanması, karanlıkta çalınan bir ıslığı çağrıştırır.. Gelgelelim ne kadar yinelense yetmez; nihai son baştan belirlenmiştir burada. Ölümsüz aşkın büyüklüğü, ödenen bedel ile doğru orantılıdır ve bu bedel her zaman aynıdır: Ölüm.’’
Temsilde kullanılan projeksiyon gösterileri ise eserin yorumlanmasına önemli katkılar sağlamıştı. Bunların yanında, eserin bestecisi Evrim Demirel’in, günlük kıyafeti ile elindeki cep telefonu kamerası seyircilerin arasından sahne üzerine çıkarak, solo ve düet yapan sanatçıları yakından videoya çekiyor olması, rejisör Mehmet Ergüven’in bu opera rejisinde bir soyutlama açısından farlı bir yorum örneği olarak beğeni topladı.
Sanatçıların performanslarına gelince, bu operada, sanatçıların bireysel kariyerlerini gösterebilecek fazla bölümler yok. Ana yapı tamamen anlatıma dayalı olduğu için, sanatçıların, tek tek yetenekleri fazla belirgin olarak ortaya çıkmıyor. Eserde, "Ninatta"yı Gülbin Günay, "Nuvanza"yı Erdem Erdoğan, "Muvatelli"yi Caner Akgün, "İnara"yı Cenk Bıyık, "Manni"yi Aylin Ateş, "Arinna"yı Jaklin Çarkçı ve "Zuvappiş"i ise Engin Yavuz son derece başarılı olarak canlandırdı.
Eseri bütün olarak değerlendirirsek, Türk Operası için bir kazanç olarak belirtmem gerekiyor. Dekor ve kostüm son derece sade olarak tasarlanmış. Ferhat Karakaya’nın dekoru, Serdar Başbuğ’un kostümleri, Kemal Yiğitcan’ın ışığı ile yoğrularak, rejisör Mehmet Ergüven’in, konuyu Hititlerden günümüze taşıyarak yorumlamasıyla seyirci karşısına çıktı. Orijinal romandaki kralın yerine burada örneğin bir subay vardı. Zaman ve mekan olarak Hitit çağı değil, günümüze uyarlama yapılmıştı. Paolo Villa’nın çalıştırdığı koro, Canberk Yıldız’ın hareket düzeni ile bir çeşit görsel efekt etkisi de yaptı.
Temsilden sonra sahneye çıkan İDOB Müdür ve Sanat Yönetmeni Suat Arıkan şunları söyledi: ‘’Bu yıl, Aydın Gün’ün doğumunun 100 ve ölümünün de 10. yılı, Ninatta operasını da İstanbul Operası kurucusu Aydın Gün anısına sahneye koyduk. Çağdaş yolda olan ve bu uğurda yaşayan tüm insanlar bilsinler ki, bu bir başlangıçtır, daha çok Türk operaları, üstelik konusunu Anadolu’dan alan daha çok opera, daha çok tiyatro, daha çok baleler sahnelerimizde sergilenecektir. Bu opera kolay çıkmadı. Çok zorluklarla oluşturuldu. İDOB’un bir İnstegram hesabı var, yaklaşık 1000 kişi üzerinde takipçisi var. Sizleri bu sayfamızı takibe davet ediyoruz.’’
Suat Arıkan daha sonra, operanın yaratıcı kadrosunu tek, tek sahneye davet ederek kendilerine teşekkür etti. Seyircinin memnuniyeti, yaptıkları alkış ve bravo sesleri ile belli oluyordu. Sahne üzerinde seyircileri tek rahatsız eden şey ise, sahnede bulunan iki adet dolap içindeki beyaz ve kırmızı floresan lambaların kuvvetli ışıklarıydı. Bazı seyircilerin gözlerini rahatsız etmişti ve o ışıklar yanarken sahneye bakamadıklarını söylediler.
Davetlileri daha sonra Süreyya Operası’nın Balo Salonunda bir resepsiyon bekliyordu. Bu operanın konusu eski Hititlerin yaşadıkları bölge olan Çorum’da geçtiği için, temsile davet edilen Çorum Milletvekili, Çorum İl Kültür ve Turizm Müdürü ile Çorum Müzesi Müdürü de Balo Salonundaki resepsiyonda, operanın yaratıcı kadrosuna teker teker plaketler sundular. Çorum Müze Müdürü de görmemiş olanların mutlaka Çorum Müzesini ziyaret etmeleri için davette bulundu.
Ninatta operası Türk ve Dünya opera dağarı için bir kazançtır. Her ne kadar, klasik operalar gibi şarkı ve ansambllar olmasa bile, bu bir yenilik ve arayıştır. Tamamen destekliyor ve Bestecimiz Evrim Demirel ile tüm ekibi gönülden kutluyorum. Bir ve asıl teşekkürüm de bu operayı repertuvara alarak, bizlere kazandıran İDOB Müdür ve Sanat Yönetmeni Suat Arıkan için. Çünkü, o olmasaydı, belki de bu eser gün yüzüne çıkamayacaktı. Onun bu cesaretli öngörüsünü takdirle karşılıyor ve kutluyorum. Bu girişim, diğer bestecilerimize ilham ve güç vermelidir ki, yeni operalar, baleler, oratoryolar yaratılsın. Türk Klasik Müziği ve sahne sanatları güçlensin.
Tekrar, tekrar tebrikler.
İsmail Hakkı Aksu