İstanbul Devlet Opera ve Balesi, 2016-17 sezonunun en önemli yapımlardan biri olan, Rus asıllı, Amerikalı besteci İgor Stravinsky'nin "The Rake's Progress- Hovardanın Sonu" isimli operasının Türkiye prömiyerini Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası Sahnesi'nde 21 Ocak Cumartesi akşamı yaptı.
20. yüzyıl müziğinin en etkili ve önemli bestecilerinden biri olarak kabul edilen besteci, piyanist ve orkestra şefi İgor Stravinsky'nin, "The Rake's Progress- Hovardanın Sonu" isimli operası "Hovarda kalplere, ellere ve zihinlere, Şeytan her zaman yaptıracak bir iş bulur" teması üzerine kurulu.
Eser, Türkiye'de ilk kez İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nde Aytaç Manizade'nin rejisi ile sahneye konuldu. Aytaç Manizade, opera rejisi konusundaki, engin deneyimini yine bu operada da gösterdi. Operanın dekor tasarımı Efter Tunç'a, kostüm tasarımı Ayşegül Alev'e, Işık tasarımı da Yakup Çartık'a ait. Operada orkestrayı dönüşümlü olarak, Can Okan ile Kriss Russman, koroyu da Paolo Villa yönetiyor. Prömiyer temsilde, şef kürsüsünde orkestrayı hazırlayan Can Okan vardı.
İgor Stravinsky bu neo-klasik eserini, yaşadığı Amerika Birleşik Devletleri’nde tamamladı. Eserin kötü adamı Nick Shadow, Tom Rakewell’i zevklerinin peşinden gidip nişanlısını terk etmeye ikna eder. Rakewell aslında bir girdabın içine çekilmektedir. İnsanı bir “gölge” gibi takip eden şeytan Nick Shadow ‘dur. Operadaki metin çok parlak ve çarpıcı. Stravinsky bu canlı, etki altında kalmış ve bir anda kötüye yönelmiş genç adama aynı zamanda karmaşık bir karakter de çizmiş.
Stravinski, çok donanımlı ve büyük bir besteci. Bu yüzden, eserin içinde çağrışım yaptıran birçok nokta ele almış. Bu operada Bach, Mozart, Haydn’ı duyabilirsiniz. Solistler, bazı bölümleri neredeyse barok tarzda icra ettiler. Asla da aykırı kaçmadı. Bunların tümü de kesinlikle bütünüyle bir kopya değil. Bestecinin buna zaten gereksinmesi yok. Stravinsky’nin harika süzgecinden, merceğinden geçmiş bir şekilde hepsi. Zenginleştirilmiş ve sürprizli bir şekilde. Sanki büyük klasik eserlerle Amerikan komedileri arasında seyahat ediyor gibi. Bir parça icra edilirken, ritm değişiklikleri, sanatçıları zorlasa da, bunu eserin zenginliği ile özleştirmek mümkün.
Eser konu olarak Faust benzeri. Hemen, hemen benzer öğeleri ele alıyor. Yine şeytan var, yine, paradan değerli olan ruh isteniyor, yine sonuçta çöküş. Ancak, bu kez, teknik olarak yeni klasik pencereden yorumlama yapılıyor. Aytaç Manizade’nin rejisi olağanüstü başarılı. Dekor tasarımını yapan Efter Tunç ile kostüm tasarımcısı Ayşegül Alev’i yürekten kutluyorum. Işık tasarımcısı ise, İDT ışık dekoratörü Yakup Çartık, bu birliktelikte çok iyi işler çıkarmış bravo. Bir başka başarılı çalışmaya övgü de, koro şefi Paolo Villa için.
Başlıca rolleri Caner Akın, Aylin Ateş, Işık Belen, Ahmet Baykara, Kenan Dağaşan, Gülbin K. Günay, Peyman Yücelkan ve Yücel Özeke paylaştılar.
Sanatçının emeklisi olur mu? Bunu bir sorgulamamız gerekiyor. Nasıl eğitim elemanının da emeklisi, başka birimlerde değerlendiriliyorsa, sanatçının da en donanımlı dönemi, yaştan emekli olduğu zamanlara denk düşüyor. İşte Aytaç Manizade bize bunun en yakın örneği.
İDOB’un bir handikapı da, yaş nedeniyle emekli olan ışık dekoratörleri yerine, yenilerinin atanamamış olmasıdır. Bu yüzden, başka kurumlardan uzman tasarımcı ihtiyacı karşılanmaya çalışılıyor. Bu da, koskocaman bir kurumun hak edeceği bir şey değil.
İsmail Hakkı Aksu
23 Ocak 2017