Opera ve klasik müziğe bir tutku şeklinde bağlanmam 1965 yıllarında başladı. O yıllarda Taksim’de oturuyorduk, kısa bir süre sonra İstanbul Kültür Sarayı (AKM) 12 Nisan 1969’da açıldı. İstanbul Şehir Operası’ndan sonra burası bana muazzam bir tiyatro binası olarak gelmişti, tüm oyunlara gidiyordum. Ertesi yıl, La Traviata operasını izlerken bir sanatçıya hem hayran kaldım, hem de nedense ona içim ısındı. Kendisini ilk kez bu oyunda görmüş, çok beğenmiştim. Bu oyun 1 Nisan 1970 tarihinde prömiyeri yapılan ve Aydın Gün’ün sahneye koyduğu G. Verdi’nin La Traviata operasıydı.
İşte ilk görüşte hayranlık böyle bir şeydi galiba. Bu oyunda Alfredo Germont rolünde de eşi İsmet Kurt da oynuyordu. Rahmetli Seza Altındağ’ın olağanüstü güzellikteki dekor ve kostümleri, oyunun etkisi bir kat artırıyordu. Bu binada kendisini ayrıca Aydın Gün’ün sahneye koyduğu Donizetti’nin Lucia di Lammermoor operasında da izleme fırsatım olmuştu ki bu temsilde İspanyol tenor Pedro Lavirgen ile oynamışdı. Bundan sonra İstanbul’da başka oyunlarda da görev aldı. AKM yangınından sonra etkinlikler Maksim sahnesinde devam ediyordu.
Işık Kurt çok iyi bir koloratur soprano idi. Sesinin güzelliği kadar sahne üstü oyunculuğu da son derece iyi idi. Birçok oyunda eşi tenor İsmet Kurt ile sahneye çıkmıştı. Işık Kurt’un vefatı Türk Operası için çok büyük kayıptır. Onun vefatını öğrenince içimden bir parçanın koptuğunu hisseder gibi oldum. Yeri doldurulamaz bir sanatçı, aynı zamanda hoca idi. Tüm opera camiasına baş sağlığı diliyorum.
İsmail Hakkı Aksu