EB Mezunları ile Konservatuvarlılar:
Sonuç ve Son Söz
Eğitim Bilimleri Profesörünün Konservatuvar sanat alanlarında jüri olma isteği anlaşılır bir durum değildir. Yukarıda da anlattığım gibi bu seçenek profesörlerin tercihine ve etiğine emanet edilmiştir. Sehven işaretleme gibi bir durum da söz konusu değildir.
Aynı şekilde Eğitim Bilimlerinden mezun bir adayın da Konservatuvar sanat dallarından birinde doçentlik başvurusu yapması yanlış bir tercih veya niyettir.
Bu konuda maalesef onlarca örnek bulunmaktadır. Bilinen bir örnek: Eğitim Bilimleri Fakültesinden mezun bir adayın doçentlik sınavına, Konservatuvar sanat dalı “Yorumculuk” alanından başvurduğu ve jürisinin tamamının veya çoğunluğunun yine Eğitim Bilimleri Fakültesi Profesörlerinden oluşması neticesinde, sınavı başarıyla geçerek doçent unvanını aldığı ve konservatuvarda öğretim üyesi olduğudur. Bu ve benzeri örnekler her yıl ne yazık ki yaşanmaktadır. Konservatuvar alanından yapılan doçentlik sınavlarında bazı Konservatuvar sanat dalı Profesörlerinin, oluşturulan jürilerde Eğitim Bilimleri Fakültesi Profesörlerine uyarılar yaptıkları, ancak buna rağmen o aynı öğretim üyelerinin ısrarla Konservatuvar sanat dalları alanında jüri üyeliklerine katıldıkları da bilinmektedir. Bu tamamen sistemin boşluklarını suistimal etmektir. Bunu denetlemesi gereken Üniversitelerarası Kurul da kendisine düşen görevi yapmamakta, dahası bu konularda yapılan itiraz ve şikayetleri ciddiye almamaktadır.
Konservatuvarlar, sahne üstü performans sanatçıları yetiştirirler demiştik. Bunun sonucunda da mezunlarının çalışma alanları; Devlet Orkestraları, Devlet Opera Baleleri ve Orkestraları, Devlet Tiyatroları, Belediye Tiyatroları, Özel Tiyatrolar ve benzeri kurum - kuruluşlardır.
99 yıl önce Genç Cumhuriyetin oturttuğu taşların yerinden oynatılması yüzünden , günümüzde Konservatuvarlar, sanatçı yetiştirdikleri kurumlardan, tecrübe sahibi sanatkarları öğretim sistemine dahil edememektedirler. Usta çırak ilişkisinin baz alındığı Konservatuvar eğitimi için bundan daha büyük bir ihanet düşünülemez . Buna karşın Yükseköğretim Kurulu sayesinde ve Üniversitelerarası Kurulun da katkılarıyla yukarıda saydığım Devlet Sanat Kurumlarına girmesi mümkün olmayan Eğitim Bilimliler, Konservatuvarlarda öğretim üyesi ya da elemanı olabilmektedirler.
Şu düşündüren örneği vererek yazıyı sonlandırmak istiyorum:
“Devlet Opera Ve Balesi Genel Müdürlüğünde Sözleşmeli Olarak Görev Yapan Sanatkar Memur, Uygulatıcı Uzman Memur Ve Uzman Memurlar Hakkında Sınav Yönetmeliği”nin “Sınava Katılacak Adaylarda Aranacak Şartlar” alt başlıklı 5. Maddesi 1. Fıkrasında; “Stajyer koro sanatçıları, Stajyer opera solistleri ve Stajyer orkestra sanatçıları için Yükseköğrenim Kurumu bünyesinde müzik ve sahne sanatları eğitimi veren fakülte, akademi ve konservatuvarlarından lisans düzeyinde mezun olmak,”
2. Fıkrasında; “Stajyer Bale Sanatçısı için yapılacak olan atamalarda Yükseköğrenim Kurumu bünyesinde müzik ve sahne sanatları eğitimi veren fakülte, akademi veya konservatuvarların bale bölümünden en az lise düzeyinde mezun olmak”
şartları aranmaktadır. Bu durumda Ülkemizde; Müzik ve Sahne Sanatları bölümlerinin Konservatuvarlarda, fakülte olarak da Bilkent Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesinde bulunduğu düşünüldüğünde, Eğitim Bilimleri Fakültesi Müzik Öğretmenliği Anabilim Dalı mezunlarının başvurmalarının mümkün olmadığı Devlet Opera ve Balesi Kurumlarına öğrenci yetiştirmeleri abesle iştigaldir.
SİNAN DİZMEN
3 Ağustos 2022, Ankara