Kendi adıma, eksikleri ve yanlışları olduğunu düşünsem de, kanun yapıcının 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda konservatuvarları, diğer eğitim birimlerinden ayrı tuttuğunu düşünüyorum. Ve Kanunun mevcut haliyle bile konservatuvar kültürünü bir nebze koruyabileceğini düşünüyorum.
Şöyle ki ;
2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun “tanımlar” alt başlıklı 3. Maddesi h) bendindeki konservatuvar tarifi önemlidir:
“Konservatuvar: Müzik ve sahne sanatlarında sanatçı yetiştiren bir yükseköğretim kurumudur.”
Bu tarif neredeyse, 1940 tarihli “Devlet Konservatuvarı Kanunu”da konservatuvarların amaç ve hedeflerini belirleyen maddesi ile örtüşmektedir.
Yine 2547 sayılı Kanunda, Doktora programlarının uygulandığı, bilimsel eğitim veren fakülteler için 3. Maddenin (e) bendi ise şu tanımı yapmaktadır :
“Fakülte(ler): Yüksek düzeyde eğitim – öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan; kendisine birimler bağlanabilen bir yükseköğretim kurumudur. “
Konu üniversite sistemi olunca, öğretim üyesi olmanın olmazsa olmazı lisansüstü programların, 2547 sayılı Kanundaki tanımlarına da göz atmamız gereklidir.
2547 sayılı Kanunda, yüksek lisans programı için tek bir tanım yapılmaktadır :
“Yüksek Lisans: (Bilim uzmanlığı, yüksek mühendislik, yüksek mimarlık, master): Bir lisans öğretimine dayalı, eğitim – öğretim ve araştırmanın sonuçlarını ortaya koymayı amaçlayan bir yükseköğretimdir”
Ancak YÖK’ün 20.04.1916 tarihli Lisansüstü Eğitim ve Öğretim’i düzenleyen yönetmeliğine göz atarsak, iki farklı Yüksek Lisans tanımının yapıldığını görüyoruz; ilki tezli, ikincisi tezsiz yüksek lisans. Yönetmelikte iki programın da eğitim alanı ve hedefleri farklı olarak değerlendirilmiş.
Tezli yüksek lisans programı alt başlıklı, 6. Madde:
“Tezli yüksek lisans programı öğrencinin bilimsel araştırma yöntemlerini kullanarak bilgilere erişme, bilgiyi derleme, yorumlama ve değerlendirme yeteneğini kazanmasını sağlar.” derken,
Tezsiz yüksek lisans programı alt başlıklı 11. Maddesi; “Tezsiz yüksek lisans programı, öğrenciye mesleki konularda bilgi kazandırarak mevcut bilginin uygulamada nasıl kullanılacağını gösterir.” açıklaması yapılmaktadır.
Konservatuvarların performansa dayalı, enstruman sanat dallarında performans eğitimi verdikleri düşünüldüğünde ve aynı zamanda, 2547 sayılı Kanunun Konservatuvarlara verdiği amaç ve eğitim hedefleri ile birlikte değerlendirildiğinde , sanat dalları için uygun programın, bilimsel araştırmaları hedefleyen Tezli Yüksek Lisans değil, mesleki eğitimi ve uygulamayı hedefleyen Tezsiz Yüksek Lisans programı olduğu görülecektir.
Tezsiz yüksek lisans yapan bir aday nasıl Doktora programına hak kazanacak sorusunu soracak olursak, cevabı çok basittir: Konservatuvar mezunları sanat dallarında doktora yapmazlar. Sanatta Yeterlik yaparlar. Ve ilgili yönetmelik Sanatta Yeterlik için her hangi bir Tezli-Tezsiz Yüksek Lisans şartını da aramamaktadır.
2547 sayılı Kanunun, doktora ve sanatta yeterliğin farklarını ortaya koyduğu tanımlarına bakalım.
Kanunun tanımlar alt başlıklı 3. Maddesinin 2. bendinde:
“(2) Doktora: Lisansa dayalı en az altı veya yüksek lisans veya eczacılık veya fen fakültesi mezunlarınca Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı tarafından düzenlenen esaslara göre bir laboratuvar dalında kazanılan uzmanlığa dayalı en az dört yarı yıllık programı kapsayan ve orijinal bir araştırmanın sonuçlarını ortaya koymayı amaçlayan bir yükseköğretimdir.”
denilmekte ve bu haliyle, konservatuvarın eğitim hedef ve amaçlarına hizmet etmediği anlaşılmaktadır.
(4) “Sanatta Yeterlik: Lisansa dayalı en az altı, yüksek lisansa dayalı en az dört yarı yıllık programı kapsayan ve orijinal bir sanat eserinin ortaya konulmasını, müzik ve sahne sanatlarında ise üstün bir uygulama ve yaratıcılığı amaçlayan doktora düzeyinde lisans üstü bir yükseköğretim eşdeğeridir,” açıklaması yapılmaktadır.
Yönetmelik Doktora için Tezli Yüksek Lisans şartı ararken, Sanatta Yeterlik programı için bu şart, sadece yüksek lisans ifadesi olarak geçmekte ve tezli - tezsiz ayrımı yapılmamaktadır.
Kısacası Tezsiz Yüksek Lisans programı, sanat dallarının mesleki uygulamaya dayalı eğitim hedeflerine son derece uygun olduğu gibi, devamında yapılacak olan Sanatta Yeterlik amaç ve hedefleri ile de örtüşmektedir.
Sanatta Yeterlik programı, 2016 senesine kadar, 2547 sayılı kanunda tarif edildiği şekliyle, tez yazma şartı olmaksızın, uygulama ağırlıklı bir lisansüstü program iken, YÖK’ün 20.04.1916 tarihli Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği ile, adeta bilimsel değerlendirme kıstasları olan Doktora programına evrilmiştir.
Tez, Türk Dil Kurumu sözlüğünde şöyle açıklanmıştır : “Üniversitelerde öğrencilerin hazırlayıp, genellikle bir sınav kurulu önünde savundukları bilimsel eser.”
Üniversitelerde bilimsel çalışmaların bilim ana dallarında yapıldığı bilinirken, akademik şeması ana sanat dallarından oluşan konservatuvarların, bilim kriterleri ile değerlendirilmesi ve bu yönde inat edilmesi son derece yanlış bir tutumdur.
Düşünmeden, sorgulamadan ve fikir sahibi olmadan, bir alanda kriter oluşturmaya çalışmanın ne kadar hatalı ve bir o kadar da komik olacağının en belirgin ispatı; YÖK’ün 20.04.1916 tarihli Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği’dir.
İbreti alem olması açısından, yönetmeliğin sadece “Sanatta Yeterlik” ara başlıklı bölümünden örnekler vermek istiyorum. Belirtmek isterim ki aşağıdaki verdiğim örnek maddeler bile, konservatuvarların ivedilikle, üniversitelerin kriter kıskacından neden kurtarılması gerektiğini açıklamaktadır.
YÖK’ün “Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinin” Sanatta Yeterlik ara başlıklı 25, 26, 27 ve 28 maddelerinde eğitim verilen ana dallardan, anabilim/anasanat şeklinde bahsedilmektedir.
Oysa ülkemizde Sanatta Yeterlik programları, anabilim dalları altında açılamaz. YÖK kendisi buna asla izin vermemektedir. O yüzden burada yazılan anasanat dalı /anabilim dalı ibaresi kopyala yapıştır bir ibaredir. Ancak hukuki bağlayıcılığı olan bir metinde de yapılmaması gereken bir hatadır.
Bir parantez açmak istiyorum, anabilim dalları konservatuvarlarda sadece Müzikoloji alanında mevcuttur, bu haliyle Konservatuvarlar bünyesinde Doktora programı açılabilen, tek bilim dalıdır.
Yönetmelikte anabilim/anasanat dalı hatası, Doktora ara başlıklı maddelerde de yapılmıştır.
Doğrusu, Sanatta Yeterlik için anasanat dalı, Doktora için ise anabilim dalı ibaresi kullanımıdır.
Bir sanatçı adayına, 2547 sayılı Kanunda sanat dalları için uygulama şartı istenirken, tez yazdırma çabası içinde bulunmak, aşağıda verdiğimiz örnekteki gibi tuhaf ve anlaşılması imkansız sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.
Sorunlu Yönetmeliğin 28. Maddesi şöyledir;
“Tez hazırlayan öğrenci elde ettiği sonuçları, sergi, proje, resital, konser, temsil gibi çalışmasını açıklayan ve belgeleyen metni ilgili senato tarafından kabul edilen yazım kurallarına uygun biçimde yazarak, tez, sergi, proje, resital, konser, temsil gibi çalışmalarını jüri önünde sözlü olarak savunur.”
Bu maddeye göre, öğrenci, hem tez hazırlayacak hem de sergi, proje, resital, konser, temsil gibi çalışmasını açıklayan ve belgeleyen bir metin hazırlayacak, dahası her iki metni de, “….senato tarafından kabul edilen yazım kurallarına uygun biçimde yazarak, tez, sergi, proje, resital, konser, temsil gibi çalışmalarını jüri önünde sözlü olarak” savunacaktır.
Bu durumda Yönetmeliğe göre öğrencinin, sergi, proje, konser, temsil çalışmaları uygulamalı değil, yine bir metin haline getirilmiş halde ve sözlü olarak sunulmalıdır.
Aynı maddenin (2) bendinde ise :
(2)“Sanatta yeterlik çalışmasının savunmasından önce ve düzeltme verilen tez ve çalışmalarda ise düzeltme ile birlikte öğrenci tezini/çalışmasını tamamlayarak danışmanına sunar. Danışman tezin savunulabilir olduğuna ilişkin görüşü ile birlikte tezi enstitüye teslim eder.”
Burada da, Tez ve Sanatta Yeterlik çalışması beraber mi yapılacak, yoksa tez veya sanatta yeterlik çalışması mı yapılacak ? Aradaki “ya da” anlamına gelen taksim işareti, kafalarda büyük bir soru işareti yaratmaktadır.
Anlaması gerçekten kolay değil.
(5) numaralı paragrafta ise işler daha da karışmaktadır:
“(5) Jüri üyeleri, söz konusu tezin veya metnin kendilerine teslim edildiği tarihten itibaren en geç bir ay içinde toplanarak öğrenciyi sınava alır. Sınav, sanatta yeterlik çalışmasının sunumu ve bunu izleyen soru-cevap bölümünden oluşur. Sınav öğretim elemanları, lisansüstü öğrenciler ve alanın uzmanlarından oluşan dinleyicilerin katılımına açık olarak yapılır.”
Halbuki, 28. Maddenin 1. bendinde, sanatta yeterlik çalışması hakkında yazım kurallarına uyulması gereken bir metin olarak bahsedilirken, (5). paragrafında sanatta yeterlik çalışması sunumu denilerek, sanki uygulamalı bir sınavdan bahsedildiği ihtimali de akla gelmektedir.
Görüldüğü gibi, hukuken bu kadar çelişkili bir metinle yapılacak değerlendirmelerin, konservatuvarların performans sanatçısı yetiştirme amaç ve hedeflerine, hiçbir katkıda bulunamayacağı, dahası, bu haliyle zarara bile uğrattığı ve uğratacağı son derece açıktır.
Sanatta yeterlik yapan öğrencilerden, aynı anda bir sanat dalında tez yazıp, üzerine, resital, konser, sergi ya da proje gibi uygulamalar yapması beklenmektedir.
Halbuki, Doktora öğrencileri, sadece tez yazarak her hangi bir uygulama performansı olmaksızın programlarını tamamlayabilmektedirler.
Bu durum hukuken Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırıdır.
Tez yazmanın, sahne üstü performans sanatçıları için bir değerlendirme kriteri olamayacağının kabul edilmesi gerekmektedir.
Maalesef bu tür çelişkili dikkatsizce yazılmış yönetmelikler yüzünden, konservatuvarların öğretim elemanları istihdamı konusunda telafisi güç zararlar meydana gelmiş, sanatında ve alanında yetkin olmayan kişilere akademik ünvanlar dağıtılmıştır.
Bu durumun bilinçli ya da bilinçsiz olduğu ayrı bir tartışma konusudur.
SİNAN DİZMEN
11 Ocak 2024, Ankara
Gelecek yazı: Konservatuvar kimliğinin çalınışı, sanatta yetersiz doçent ve profesörler.