Geçen yıl Mart ortasında Cenevre Havaalanı’nda, Avrupa’nın değişik şehirlerinden gelmiş, pandemiden kaçan yüzlerce insanın arasında kaldığımızda; o kalabalıktan korunmak için ıssız bir kafenin bahçesine sığınıp, kahve muhabbetleriyle zaman geçirmiştik. Karşımızdaki küçük billboardlarda MAMCO’nun (Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi) afişlerinden birinde bize gülümsüyordu Marcel Duchamp.
Yıl boyunca, kalıcı bölümde sergileniyor Duchamp’ın yapıtları MAMCO’da.
1. Dünya Şavaşı döneminde pek çok ressam Zürih’e kaçtığında, o da savaşa karşı çıkarak ABD’ye gitmiş. Ancak, İsviçre’de bıraktığı izler de çok önemli; 1918’de Zürih Dada ve New York Dada’nın bir araya gelmesini sağlamış. Ve belki de bu nedenle MAMCO evi gibi Duchamp yapıtlarının. Zaten müzeyi tasarlarken de onun ruhunu yansıtsın istemişler...
Bireysel bir anarşist ve de sanat provokatörü Duchamp. Sıradışı bir anlayışla, sanatı derinden sarsan etkiler bıraktı. Kabül gören geleneksel sanat üretimi yöntemlerini ironi ve yergilerle yıkmaktı temel amacı. Hayatımızdaki sıradan objelere farklı anlamlar yükleyerek, alaycı bir biçemle sundu onları.
1913’te tasarımladığı “Bisiklet Tekeri”, Hazır-Yapım objelerinin ilkiydi. Tuhaf bir nesne; bir taburenin üzerine ters monte edilmiş bir bisiklet tekeri. Bunu tasarımlama sürecini; “Aklıma bir bisiklet tekerleğiyle bir mutfak sandalyesini birleştirme ve tekerleği dönerken izleme konusunda mutlu bir fikir geldi.” diye tanımladı. Amacı; sergilemek değil, eğlenmek, ama sonra kavramlaştırdı bu işi...
Dadaizm akımı sanatçılarının ilgisini çekti ve daha sonra da öncüsü oldu bu akımın. Ben en çok kendine özgü bir tarzla yorumladığı, kübizm ve fütürizmin etkisiyle yaptığı resimlerini severim Duchamp’ın. “Sürrealist Tasarımlar Sergisi”nden “Bisiklet Tekeri” fotoğrafım. Onu gördüğümde; bir Marcel Duchamp anısı olsun istedim o kadar...
İBRAHİM KARAOĞLU
24 Mayıs 2021, Ankara