Her mevsim güz bu resimlerde; kişiler, mekânlar, olaylar, nesneler ve zaman tek bir mevsimin içinde, her şey güzden almış renklerini. Ve her şeye dokunuyor güz; bozuyor, yeniden şekillendiriyor şeyleri. Bile isteye seçmiş bu anakronik tavrı ressam Nihat Kahraman. Eskimiş ve geçmiş olanı değil, toplumsal kırılma dönemlerinde yaşadığımız, unutamadığımız gerçeklikleri, yaşanan travmaların benzerliklerini, eskimeyen izleri ve bunların bir sanrı olmadığını duyumsatıyor son sergisi “Anakronik Bir Olay”da.
Platform A’daki sergisini gezerken yıllar öncesinde, ressamların atölyelerinde dolaştığım günlerde, yeni bir sergi hazırlığında olan Kahraman’ın atölyesindeki söyleşimizi anımsadım. Apartmanın girişinde küçük bir köşe daireydi atölyesi. Sanatçıların en gizemli mekânlarıdır atölyeleri; düşlerini tuval yüzeyine serdikleri, nice sancıyı ve erinci yaşadıkları, özgürlüklerini özgünlüğü aramak İçin sınırsızca yaşadıkları, varoluşlarını üreterek gerçekleştirdikleri en önemli yerleridir. Kahraman’ın atölyesi de düşlerinin sığınağıydı. 70’li yıllara götürüyordu insanı; eski komidin, iskemleler, Fransızca plaklar… Paris yıllarında durmuş gibiydi zaman. François Breanger’den, Graeme Allwright’den şarkılar dinlemiştik. Mikis Teodarakis’in Costa Gavras’ın Z filmi için yaptığı müziği dinlerken Paris anıları başlamıştı; Komet, Cengiz Çekil ve Veysel Günay’lı anılar. 1972’de, Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdikten sonra ihtisas İçin gitmiş Paris’e. İlk sergisini orada açmış. Yaklaşık elli yıldır sanatla uğraşıyor. Yıllarca, ikiye bölünmüştü yaşamı; gündüz Devlet Opera ve Balesi’nde dekor yapıyor ve Hacettepe Üniversitesi’nde dersler veriyordu, gece de atölyeye döndüğünde şövalesindeki yarım kalmış resimlerini yapıyordu. Şimdi yalnızca resim yapıyor. Tuvallerinin içinde biriktiriyor düşlerini. “Resim salt biçimsel anlamda doğaya öykünmek olmamalı. Daha çok düşünsel boyutlarda gelişen bir olay resim. Doğanın verileri bu iş için yetmeyebilir. Sanatçı yeni biçimler bulmalıdır. Doğa karşısında edilgin olmaktan kurtulmalıdır.” Bu nedenle düşünsel bir resmin peşinde hep. Kendiyle ve yaşamla hesaplaşan bir arayışla dolanıyor tuvallerinin içinde.
“Resimde gösterilmek istenen salt nesnenin kendisi değildir, resimdeki özün anlatılmasında bir araçtır nesne.
Sanatçı esas işçiliği beyninde yapar. Tuvale aktarımında kullandığı biçimler, semboller, renkler, nesneler birer araçtır… Görülmeyeni görmek, yeni ilişkileri bulmak, insanları geleceğe hazırlamak ve bulguları ilgi çekici biçimde sunmalı sanatçı.”
Son sergisini gezerken, Wolfgang Amadeus Mozart'ın bestelediği Requiem Re Minör’ü dinledim güz hüznüyle yüklü resimlerinden.
Aslında mekânsız bu resimler. Kalın dış konturların çevrelediği suretler de silik. O figürlerden biri siz de olabilirsiniz. “Resimlerimde yakın ve uzak etkisine önemli benim için. Canlı, çekici renk devinimleriyle yakın planda algından resimler izleyiciyi, sanatçının serüvenine ortak ediyor. Resimlerimdeki soyut derinliğin içindeki silüetlerle izleyici arasında bir ilişki kurulsun, izleyici yaşamın kendine sunduğu koşullanmış görme biçimlerinden kurtulsun.” Bunu bekliyor izleyicisinden.
“Resimlerimdeki mekânların belirsizliği; gelecek endişesini, değişen çevre koşullarını, sınırsız mekân kavramını, resimdeki olayların ve ilişkilerin her yerde olabileceğini anlatmak içindir. Sürekli değişen koşullarda ve değerleri oturmamış bir toplumsal yaşam sürecinde tüm insanlar tedirgindir, edilgendir. Yarını kendi isteği dışında belirlenen insanların yaşamı, haliyle belirsizlik içinde şekilleniyor. Bu yüzden resimlerimdeki insanları bu belirsizliğin içinde mekânsız yansıttım.” diyen ressam Nihat Kahraman’ın “Anakronik Bir Olay” sergisini mutlaka gezin. Kendinizle buluşun resimlerin içinde. Sergi 11 Aralık’a kadar Platform A’da devam ediyor.
İbrahim Karaoğlu
4 Aralık 2021, Ankara
Bu yazı 2 Aralık Perşembe günü BirGün Gazetesi’nde yayınlandı.