Renklerin; türlü türlü halleriyle, sözcüklerin; en tılsımlı şiirleriyle, hiç yorulmadan dokunmuş hayata; çizgilerle, lekelerle, beneklerle. Ve sözcüklerin en dokunaklı olanıyla düşünmüş. Rüyalarında bile resmini, şiirini çizmiş, yazmış yurdunun. Doğasının ve halkının tasasını, kederini, sevincini yüklenmiş. Ve nereye gitse; Avrupa'ya, Amerika'ya ya da en ücra yerlerine Anadolu'nun, taşımış o yükü benliğinde. Gizli bir çığlığa dönüştürmüş yükünü. Çığlığı; resim ve şiir.
Kilimlerin, halıların, cicimlerin, yazmaların ve seramiklerin renkli dünyalarına, nakışlarına vurulmuş. İflah olmaz bir tutkuyla, sanatla örmüş menzilini. Renklerin bin bir çeşidini öğrendiğinde, utanmış ressamlığından ve her resmine bin birini bulaştırmış. Bitmek bilmez bir merakla, kana kana bitimsizce izlemiş halk kültürünü. Sanatının ocağına, kendi alevleriyle taşımış her şeyi. Anadolu'nun rüyasını uyutmuş resimlerinde. İçini renklerin aleviyle yıkamış. Daha da tutuştuğunda içi, sözcüklere sığınmış. Kanayan şiirlerine katmış gün görmemiş kederli sözcükleri.
"Eğer bizi göklere asan ömür ipleri hep bir büyüklükte ise ilerde kim bilir neler yapacağız? Belki ben tanınmış bir ressam olacağım." demiş daha yolun başında. Ve onu göklere bağlayan ömür ipleri Karadeniz'in kıyısında, Görele'de başlamış örülmeye. Umuda, sevgiye, içtenliğe inanmış daha yolun başında. O inançla bağlanmış hayata.
Asıl adı: Ali Bedrettin. Zamanla, unutulmuş Ali'si. Adı,önce Bedir'e, sonra da Bedri'ye dönüşmüş. Çocukluğunu yurdun değişik kentlerinde, ergenliğini Trabzon'da geçirmiş.
Lisede, resim öğretmeniymiş Zeki Kocamemi. O keşfetmiş Bedri Rahmi'nin içindeki ressamı. Ve her şey İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde başlamış. Nazmi Ziya, İbrahim Çallı ve Ahmet Haşim'in öğrencisi olmuş.
Eğitimini bitirmeden, Fransa'ya gitmiş. Lhote'un atölyesinde kalmış.
Gaugin'in; Post- Empresyonist tavrından ve folklorik sanatın zenginliğine olan tutkusundan,
Van Gogh'un; çağının resmini altüst eden heyecanından,
Matisse'in; saf, yalın renkli kompozisyonlarından,
Brague'nin; "Gündüz ve Gece " defterinden,
Chagall'ın; "Bütün renkler komşularının arkadaşı ve zıtlarının sevgilisidir." sözünden ve iyimserliğini canlı renklerle mutluluğa dönüştürmesinden, Picasso'nun; doğu sanatına düşkünlüğünden çok etkilenmiş.
Halk sanatına yaslanmanın erincini duymuş hep, dünya resmini tanıdıkça. Ernestine Letoni'ye ( Eren Eyüboğlu'na) sevgisinin etkisiyle, ilk sergisini Romanya'da açmış.
Yaratıcı bir dışa vurumla yansıtmış duygularını. Dönüştürmüş, biçimlendirmiş, yaşamsal değerler yaratmış sanatıyla. Biçimleri, renkleri kendi biçemiyle sunmuş tuvallerinde. Bilinçaltından yansıyan her şey Anadolu'ya bürünmüş yapıtlarında. "Sanatın Beyoğlu'ndan Beyazıt'a geçmediği bir ülkede" düşlerine inanmış hep. Halkının sanatına inandığı kadar çok inanmış düşlerine. Halılarına, kilimlerine, cicimlerine, yazmalarına inanmış memleketinin. O zengin kültürün deryasına dalmış hep.
"Bir kilimi, bir İznik çinisini,
su katılmamış bir Orta Anadolu bakır işini,
bir tahta oymayı,
kızılcık dalından örülen sepeti,
kurt başlı baltayı, nacağı,
nakışlı keçeyi her zaman sev"miş.
Yüz yıllarca insan figürü yasak diye geometrik şekillerle, bitki ve hayvan figürleriyle nice güzellikler yaratmış bir halkın ve resimlerini minyatür olarak kitapların arasına saklamış saraylı ressamların yarattığı değerleri incelemiş durmadan. İnce el işçiliğiyle estetik değerler üreten, geleneksel kültürün beğenisini ve güzelliğini taşıyan halk sanatının öğrencisi olmuş hep. Onlardan ödünç aldığı motiflerle, halk kültürünün gülüşünü taşımış resimlerine.
Kapısı çalınmadan girilirmiş evine. Kalamış'taki o küçük ev, sığınağı olmuş dostlarının ve düşlerinin. Kimler yok ki dostluk skalasında; Sait Faik, Orhan Veli, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Halikarnas Balıkçısı, Ara Güler, Ahmet Hamdi Tanpınar, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Azra Erhat, Vedat Günyol, Abidin Dino, Melih Cevdet Anday ve daha niceleri...
Bir derya ki uçsuz bucaksız o. Hiç bilmediğimiz dünyalara götürür bizi, halk kültürünün engin deryalarına ve çağdaş sanatın özgün tadlarına. Yoğun, üretici dostlukların ve hayatı üreterek çoğaltmanın, anlamlandırmanın en seçkin ustalarından biriydi Bedri Rahmi Eyüboğlu. Doğumunun 101. yılında,101 yapıtını seçmiştik torunu Rahmi Eyüboğlu'yla.
Resme adanmış bir ömrün atlasından, özenle seçilmiş yapıtlarıyla, bir büyük sergiyle anmıştık Koca Reis'i. Yıllar ne çabuk geçiyor; Bedri Rahmi Eyüboğlu şimdi 109 yaşında.
İBRAHİM KARAOĞLU
1 Aralık 2020, Ankara