İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın 29 Ocak 2016 tarihli konseri Fulya Sanat Merkezinde verildi. Orkestrayı geçen hafta olduğu gibi yine şef Gürer Aykal yönetiyordu ve Başkemancı koltuğunda Ayşe Özbekligil vardı.
Kemancı Olgu Kızılay ve bas Hakan Tıraşoğlu'nun solist olarak katıldığı gecede İlyas Mirzayev'in Sol diyez minör Keman Konçertosu, Guiseppe Verdi'nin Don Carlos Operasından Filippo'nun aryası, Piotr İliç Çaykovski'nin Evgeni Onegin Operasından Gremin'in aryası, Adnan Saygun'un Bozlağı ve Igor Stravinsky'nin başyapıtlarından Bahar Ayini'nin orkestra versiyonu yer alıyordu.
BESTECİNİN ACI GECESİ
İlyas Mirzayev ülkemizde iyi tanınan bir besteci. Yapıtları sıkça konser salonlarında yer buluyor ve dinleyici onun eserlerini dinlemekten keyif alıyor. Bakü doğumlu, besteci ve piyanist İlyas Mirzayev ilk müzik derslerini babası, dönemin en önemli Rus bestecilerinden, devlet sanatçısı Musa Mirzayev’den almış. 1979’da girdiği Bakü Müzik Akademisi Kompozisyon Bölümü'nü birincilikle bitirmiş. 1984'de mezun olduktan sonra Moskova Konservatuvarı'nda kompoziyon dalında lisansüstü eğitimi görmüş. Daha sonra çalıştığı sanatçılar arasında Alfred Schnittke, Edison Denisov ve Dimitri Şostakoviç'in öğrencisi Jovdat Hajiyev bulunmaktadır.
Ney Konçertosu, kanun, ud ve piyano konçertoları, Karadeniz Rapsodisi, Rebab Konçertosu ve Üç Deniz Senfonisi gibi eserleri Tokyo, Berlin, Londra, Viyana, Moskova, Paris, Brüksel ve İstanbul’un aralarında bulunduğu birçok kentte seslendirilen Mirzayev, sadece besteci olarak değil, aynı zamanda başarılı bir piyanist ve caz müzisyeni olarak da tanınıyor.
Geri plânında bu kadar şeyi bir araya getiren biri olarak Mirzayev çağımızın önemli isimlerinden biri. Ne yazık ki konserin olduğu Cuma sabahı babasını kaybeden Mirzayev için sanırım bu akşamki konser hafızasında acı bir anı olarak kalacak. Kendisine buradan da baş sağlığı diliyorum.
Sanatçı olmanın en zor tarafı bazı durumlarda acılarınızı bir kenara bırakarak konserinizi, oyununuzu ya da icra etmeniz gereken ne varsa onu icra etmenizi gerektiren bir şey olmasıdır. Bu akşam Mirzayev'in içinde olduğu durum da aynen buydu...
Keman konçertosunu seslediren Olgu Kızılay hem solist olarak hem de Borusan Dörtlüsünün bir üyesi olarak müzikseverlerin yakından tanıdığı isimlerden biri. Konser öncesi yaptığımız küçük sohbet sırasında eseri daha önce de seslendirdiği için bu konuda kendini rahat hissetse de, akşamın yoğun konser programı nedeni ile provaların biraz eksik kalmasından endişe duymuyor değildi. Ancak son yapılan prova ile bu endişesi yerini rahatlamaya bırakmış olacak ki, bu da konser performansına direkt olarak yansıdı.
Mirzayev'in Sol diyez minör Keman Konçertosu tek bölümlü bir eser. Besteci konser programında konçertonun kısaca hayatın bölümlerini anlattığını yazmış olsa da, konçerto kendi içinde çok daha başka ruh hallerine gidiyor. Zaman zaman bir film müziği havasına bürünen konçerto, bazen daha karanlık bazen de daha uhrevi tınılar içeriyor. Konçertoyu sindirebilmek için bir defadan fazla dinlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Yapısal bütünlüğü anlamak için temalardan temalara geçişi doğru dinlemiş olmak önemli.
Solisti teknik zorluklara baş başa bırakmak yerine melodilerin birbirine geçişini "dikişsiz" bir biçimde tınlatılmasını gerektiren konçerto bana kalırsa "Mirzayevvari" bir zorluğa sahip. Olgu Kızılay da bu ruhu çok iyi yakalamış bir yorumcu. Konçertoyu hazmetmenin verdiği rahatlıkla eseri dinleyiciye en doğru şekilde ulaştırdı. Konser dinleyicisi de bu keyfi biraz daha uzatmak adına kendisini sahneye tekrar çağırınca Olgu Kızılay da bir film müziği olan Lavanta Kokulu Kadınlar teması ile kulaklarımızda hoş bir tını bıraktı.
BOŞUNA ALINMAMIŞ BİR ÖDÜL
Konserin ikinci solisti olan bas Hakan Tıraşoğlu ülkemizin ünlü bas seslerinden Ayhan Baran'ın yetiştirdiği öğrencilerden biri. Geçtiğimiz yıl ünlü opera sanatçısı Semiha Berksoy'un anısına verilen ödül gecesinde Ayhan Baran Özel Ödülü'nün sahibi olan Tıraşoğlu, gerek sesi gerekse yorumu ile Ayhan Baran ödülünü boşuna kazanmadığını dinleyicilere göstermiş oldu.
Bas ses insan sesinin en kalın sesi olmakla birlikte doğru kullanılmadığı zaman dinlenmesi en zor seslerden biri olmak gibi tehlikeli bir tarafı da vardır. Kalın bir ses tipi olduğu için yumuşak tınlatmak ve entonasyonu yâni doğru sesi vermek için iyi bir çaba göstermek gerekir. Bütün bunları yaparken de işin içine bir de yorumunuzu katmanız gerekir.
Hakan Tıraşoğlu bu geceki performansında bütün bu zorlukları dinleyiciye dünyanın en kolay işiymiş gibi ulaştırdı. Verdi ve Çaykovski aryalarını keyifle dinledikten sonra gecenin dikkate değer başka bir noktasına gelindi. Saygun'un Bozlağı ve bis parçası olarak seslendirilen, düzenlemesi de bariton Mesut İktu için Gürer Aykal tarafından yapılan "Köroğlu".
Bu iki parçaya dikkatinizi çekmek isterim. Birisi Türk Halk Müziğinin en önemli türlerinden Bozlak. Ahmed Adnan Saygun'un "Piyano ve Ses İçin 10 Türkü" başlıklı eserinde yer alan ve sözleri Pir Sultan Abdal'a ait olan "Bozlak", özellikle Ayhan Baran ile bütünleşmiş bir eser. Hakan Tıraşoğlu'nun özgeçmişinde Ayhan Baran'ın öğrencisi olduğunu okumasam bile gözlerimi kapattığımda Ayhan Baran'ı dinlediğimi düşünmem yanlış olmazdı. Tabii bir sanatçının başka bir sanatçı ile bu kadar benzeşmesi kendisini nasıl etkiler, ya da Hakan Tıraşoğlu bundan çok memnun mudur bilemiyorum. Bazen birisine bu kadar benzetilmek insana benzetildiği kişinin gölgesinde kalmış hissi de verebilir. Ancak buradan şunu yazabilirim ki varsın Hakan Tıraşoğlu Ayhan Baran'ın bir yansıması olsun. Kendisi bu ustayı bu kadar özümsediği için o tınıyı sahnede duymak bana ancak keyif verir.
Bis olarak seslendirilen ve 2009 yılında Şef Gürer Aykal tarafından bariton Mesut İktu için düzenlenen "Köroğlu" parçası da en az Bozlak kadar etkiledi dinleyiciyi. Bu noktada değinmek istediğim şey aslında türkülerimizin son dönemde ne kadar yalnız bırakılmış olduğu. Hem Bozlak hem de Köroğlu bu toprağın sesi olan türkülerimizin bizim sesimiz, bizim hayatımız, bizim yaşamışlığımızı ifade ettiğini bir kez daha hatırlattı. Türk bestecilerinin bir an önce kendi müziğimize geri dönmesi ve türkülerimizi dinleyicisi ile çok sesli olarak buluşturması gerekiyor.
BİR ÇILGIN ESER, BAHAR AYİNİ
Gecenin son eseri olan ve Stravinsky'nin adını müzik tarihine perçinleyen Bahar Ayini, orkestralar için demir leblebi sayılacak eserlerden biri.
Daha bestelenmeye başladığı dönemden sahnelendiği zamana kadar yoğun tartışmalar, kavgalar ve en sonunda isyana kadar giden silsilenin ürünü olan Bahar Ayini, kuşkusuz Stravinsky'nin en önemli eseri. Romantik dönemden geçişin yaşandığı bir zaman diliminde müzisyenlerle şef arasında "İkide bir bana notada yanlışlık olup olmadığı sormayın, bir şey yanlışsa size söylerim" dedirtecek kadar uyumsuz armonilerle bezenmiş, koreografisi izleyicide şok yaratmış, bale otoritelerinin "böyle şey olmaz" dediği, müzik eleştirmenlerinin "Bay Stravinsky bu kadar ilkel müzik yapmak istiyorsa partisyonu sadece davullarla yazsa daha iyi olurdu" dedirten Bahar Ayini işte bu kadar sansasyonel bir eser aynı zamanda.
Kimine göre bu kadar "olay" yaratması aslında plânlanmış bir reklam kampanyası. Komplo teorileri ne kadar gerçektir bilinmez ama Stravinsky'nin döneminin çok ötesinde bir besteci olduğunun da bana kalırsa en büyük işareti.
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası için biraz yoğun bir hafta olan bu konserde, Bahar Ayini için yüksek konsantrasyon gerekiyordu. Gürer Aykal'ın elinde pür dikkat kesilen İDSO bu konsantrasyonu eserin neredeyse sonuna kadar sürdürmeyi başardı. "Neredeyse" demek zorundayım çünkü eserin en dikkat gerektiren bölümünde Stravinsky'nin döşediği tuzaklar maalesef orkestranın dengesini bozdu.
Her şeye rağmen bu kadar yoğun bir programı dinleyiciye sunmak için Gürer Aykal'ın olduğu bir haftanın seçilmiş olması iyi olmuş. Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi Sayın Aykal bir marka ve kendisi de bu markanın gerektirdiği sorumluluğu her konserde en üst düzeyde taşıyor.
Dinleyici ile olan diyaloglarında esprili bir şekilde "orkestranın kendisine iki haftadır katlandığı için teşekkür eden" Aykal, aslında ne kadar titiz ve ne kadar zor beğenen bir şef olduğunun da altını çizmiş oluyor. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın Aykal ile olan iki haftalık birlikteliğinden inanılmaz memnun olduğu, ortaya çıkan konser performansından da belli.
Son olarak Cuma gecesi konsere gelen dinleyicilerin arasında Devlet Sanatçısı piyanist Sayın Ayşegül Sarıca, geçtiğimiz haftalarda 45. Sanat yılını kutlayan bariton Sayın Mesut İktu ve kitapları, yazıları ile müzik edebiyatına katkıları tartışılmaz Sayın Evin İlyasoğlu'nu görmek güzeldi.
Bu konseri 17 Şubat Çarşamba akşamı TRT Radyo 3'te saat 20.00'den itibaren dinleyebilirsiniz. Herkese müzik ve sanat dolu bir hafta diliyorum.