Bugün 26 Mart 2025 Pierre Boulez’in 100. doğum yıldönümü. Neden bir hafta içinde Boulez üzerinde iki yazı diye sorulabilir. Doğru bir soru olur bu. Boulez ülkemiz için çok önemi olan bir yabancı müzikçi değil – ne Cumhuriyet müzik devrimlerine katkısı olan bir Hindemith, bir Bartok veya İdil Biret’in yetişmesinde önemli rol oynayan Wilhelm Kempff. Fakat, bu defa yazının konusu Boulez’den ziyade yazıyı yazan İlhan Mimaroğlu önemli olan. Dostumuz İlhan bey, son yazımda söz ettiğim gibi, 1996 yılında New York’ta “Biret’in Boulez’ini bulamazken” başlıklı harika bir yazı kaleme aldı.
İdil Biret Ilhan Mimaroglu'na bir klarinet eserinde eşlik ederken- New York 1972
Onu bugün hatırlayalım istedim. Sözü keserek sizleri İlhan Mimaroğlu ile başbaşa bırakıyorum:
Biret’in Boulez’ini bulamazken
İlhan Mimaroğlu
New York - İdil Biret birkaç ay önce buraya geldiğinde Avrupa'daki son çalışmaları arasında bir de Boulez plağı olduğunu söylemişti. Kendisiyle ilk yaptığım plak da bir Boulez plağıydı. Bestecinin ikinci sonatını çalmıştı o plakta. Aradan geçen çeyrek yüzyıla yakın süreden sonra ne gibi bir değişik yorumla çalıyordu o sonatı? Hem de yeni plağında Boulez'in piyano sonatlarının yalnız ikincisini değil üçünü birden çalmıştı. Plak Avrupa'da yeni çıkmıştı. Buralara henüz gelmemiş olabilirdi. Sordum dükkanlara. Haberleri bile yoktu. Öyleyse beklemeliydim birkaç hafta.
Birkaç hafta birkaç ay oldu. Plağı ara da bul! Derken bir dergide eleştirisi çıktı. Biret'in çalışının en iyisi olduğu yazılıydı. Boulez'in sonatlarının birini, ikisini, bu ara üçünü birden, plakta çalan az sayıda başka gözüpekler de var. Daha dinlemeden, İdil Biret'inkinin gerçekten en iyisi olabileceğini düşünüyordum. Boulez'in üç sonatının herbiri birer demir leblebidir, özellikle ikincisi. Gözüpeklik yalnız bu sonatların güçlüğü açısından söz konusu oluyor değil. Yeni müzik çalanlara dinleyicilerin çoğu yüz çevirirler. Ancak eski müzik çalmakla tanınıp arada sırada ve pek seyrek yeni müzik çalan hoşgörüyle karşılanabilir. Bu bakıma İdil Biret'in yeni müzik çaldı diye ses geçirmez bir hücreye kapatılması sakıncası yok. Plağını öven dergiye gelince, American Record Guide yeni müzik plaklarının da eleştirilerine sayfalarında yer verip okuyucu kaçırmayı göze alan yok denecek kadar az sayıdaki dergilerden biri. Bu ara, bundan 40-50 yıl önce bestelenmiş Boulez sonatlarından hep "yeni müzik" diye söz edildiğine ilginizi çekerim. Giderek, geçen yüzyılın sonundan bu yana bestelenmiş müziklerin çoğuna "yeni müzik" demek zorundayız. Yılların geçmesiyle halkın yeni müziğe alışacağı boyuna öne sürülmekteyse de bunun böyle olacağının hiç bir belirtisi yok. Birbirini izleyen yeni müzikler çok küçük bir azınlık dışında dinleyici bulamadıkları için eskiyemeyecekler ve hep "yeni müzik" diye anılacaklar. Bugün "yeni müzik" yaftası altında dinleyici bulan müzikler ancak Philip Glass, John Adams, Henryk Görecki gibi bestecilerin kafa tütsüleyen müzikleri. Dinleyicilerin daha da büyük bir çoğunluğu "yeni müzik, modern müzik, çağdaş müzik" diye pop müziğinin türlerinden başkasını bilmiyorlar bile. İdil Biret'in buradaki dinletilerinden biri bittiğinde kendisini kutlamak, elini sıkmak isteyenler çevresinde toplanmışlardı. Gençten bir adam yanına yaklaştı ve sordu: "Siz hiç modern müzik çalıyor musunuz? Özellikle Billy Joel?" Bu bilgilerin ışığında İdil Biret'in Boulez plağını dükkanlarda bulabilme yolunda gene de umutsuz değildim. Başlıca plakçılarda çağdaş bestecilerin plakları sürüsüne bereket değil miydi? (Çoğunun her birinden ancak bir tane varsa ve günün birinde satıldığında yerine yenisi konmazsa bile.) Gittim büyük dükkanlardan birine. Boulez'in adı altındaki bölümde yoktu aradığım. Satıcılardan birini yakaladım. Gerekli bilgileri verdim. Bestecisi şu, çalanı bu, markası da plağın Naxos. CD'lerin ateş pahası olduğu bugünlerde bir Naxos CD'sini altı dolara alabilirsiniz. "İşte orada Naxos'lar" dedi satıcı. Ellerindeki Naxos CD'lerinin hepsini bir yere yığmışlar. Müzik türüne, besteciye, çalana göre bir sıralama yok. Aradığım plak da yok. Derken İdil Biret'le gözgöze geldik. Kendisiyle değil, fotoğrafıyla. Saint-Saens'ın ikinci ve dördüncü konçertolarını çaldığı CD'nin kapağıyla. Boulez yerine Saint-Saens aldım, çıktım dükkandan. Alışveriş diye bildiğim böyledir buralarda. Kiraz almaya gidilir, fesleğen alıp dönülür. Dükkandan çıkarken satıcıya aradığımı bulamadığımı söyledim. "Yoksa yoktur" dedi. Bu sözdeki mantık su götürür gibisinden değil idiyse de dediğini hem de bilgisayarla doğrulamak istedi. Bekledim. Verdiğim bilgileri unutmuş olduğu için geri geldi. Bir kağıda yazıp verdim bilgileri. Gitti, az sonra döndü: "Bilgisayarda da yok. Demedim mi? Yoksa yoktur." O gün bir başka büyük dükkânı telefonla aradım. Yüksek atlama hünerimi bu kez nasılsa başarıyla uygulayıp telesekreter engelini aştıktan sonra makine değil insan olduğu izlenimini veren birine aradığım plağın bilgilerini sunmaya başladım. Boulez adını duymuştu gerçi ve nasıl yazıldığını biliyordu ama İdil Biret adının harflerini saymam gerekiyordu. Küçük adın harfleri bittikten sonra yazdığını okudu: "Aydıl" dedi. Düzelttim. "Aydıl"ın üstelik "idle" diye yazıldığını ve "aylâk" anlamına geldiğini, oysa söz konusu piyanistin hiç de aylâk olmadığını, Chopin'in ve Brahms'ın yapıtlarının tümünü ve daha neleri neleri plâğa çaldığını da ekledim. Sıra soyadına geldi. "Boy"daki gibi "B"den başlayıp "Tom"daki gibi "t"de bitirdim. Yazdığını okudu: "Bayrıt". Düzelttimse de işe yaramadı. "Bilgisayarda Aydıl Bayrıt'ın birçok plağı varsa da Boulez sonatları yok" dedi. Bu iş de böylece bitti. Bilgisayarda olmak ya da olmamak. Soru işte bu Hamlet için değilse de. Günün birinde Zorzor'un başlıca yapıtlarını içeren bir CD'yi aramaya gidersem plâkçıya, Biret'in Boulez'i karşıma çıkar belki. (Zorzor diye bir besteci olduğuna inanmıyorsanız, güvenin bana ki var.)
Yeni Yüzyıl / 7 Şubat 1996