İktidarın, uluslararası besteci-piyanistimiz Fazıl Say'a karşı uygulamaya çalıştığı ambargo konusunda Kültür ve Turizm Bakanlığı yeni bir adım attı, bestecinin eserlerinin seslendirileceği konseri Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın programından çıkarttırdı.
Böylece anlaşıldı ki, Devlet Tiyatroları'ndaki sansür olayının açığa çıkmasının ardından, Bakanlık artık orkestraların programlarına da cüzamlı burnunu sokacak, dolayısıyla “ot”la “çok”u birbirine karıştırma tutumlarını daha da yoğunlaştıracak.
Bu ülkenin kültürünün üstünü yepyeni simsiyah bir tül daha koyacak.
Eeee… Övüncümüz olan genç dâhi Fazıl Say “ot” değil ya!
Elbette kırılacak.
* * *
Amaç da zaten kırmak, dalından koparmak, yok saymak.
Dogmatizmle, dinsel otoritenin düşünce yasakçılığıyla başlayan, dolayısıyla tarihi ilkçağlara kadar uzanan sansürü hortlatmak…
21. yüzyılda, dünya ulusları önemli olaylara adlarını koyarlarken; kültürsüz kültür bakanı bestecinin eserlerinin seslendirileceği konseri Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın programından çıkarttırmakla, böylece belki de gelmiş geçmiş en büyük gericilik olayına imza koymakta.
Kültürden, sanattan korktuğunu, klasik müziğe de sansür uygulayarak çok yanlı olarak alenen kanıtlamakta.
Her fırsatta dile getirdiğimiz, kamuoyunun dikkatini çekmeye, farkındalık yaratmaya çalıştığımız gibi Cumimam yönetimindeki günümüz iktidarı; sanat ve sanatçı üzerindeki baskısını gün be gün artırmakta.
Son 12 yıllık tek parti iktidarı döneminde, tiyatrodan sinemaya, pop müzikten televizyon dizilerine, resimden heykele, edebiyattan arkeolojiye kadar, sanat, edebiyat ve insanı ilgilendiren her disiplinde, iktidarın baskıcı, yasakçı ve sansürcü zihniyeti altında yaşamaktayız, tamam da, Fazıl Say eserlerinin seslendirileceği Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın programını engellemek dünya tarihine “zırva” olarak yazılmakta.
* * *
Bunlar, “kesmek/budamak” eylemini, yani eşanlamıyla sansür olgusunu topluma "toplumun tercihi" olarak yutturuyorlar.
Bunların diline pelesenk ettiği "seçilmişlik" vurgusu, sanatın üzerindeki Demokles’in kılıcını oluşturuyor.
"Halk böyle istiyor"dan yola çıkarak kültür-sanatın içeriğinin gericilikle doldurulması amaçlanıyor.
“Müzik Haber” adlı bir TRT programında, Hafif Müzik Şarkıcısı Ajda Pekkan'ın Kıbrıs'taki konserinde, transparan ve kalçasına kadar uzanan derin yırtmaçlı kostümüyle dikkat çeken Ajda Pekkan'ın görüntülerine mozaik döşüyorlar.
Kıbrıslı Şarkıcı Ziynet Sali'nin hafif dekolte kıyafetini televizyonda buzluyorlar .
TRT İzmir Radyosu şarkıcılarından Nevra Günay Tosun, mavi straples (askısız, kolları açık ve etek boyu diz üstünde) bir giysi ile şarkısını söylerken Ankara'dan rejiye telefon edip Tosun'un bu kıyafetiyle programa devam etmemesini emir buyuruyorlar.
Muallim İsmail Hakkı Bey’in acemkürdi şarkısı “Fikrimin İnce Gülü”ndeki “Ellerin ellerimde/Leblerin (dudakların) leblerimde” dizesini, TRT ekranlarındaki eğlence programında koroya “Ellerin ellerimde/Gözlerin gözlerimde” diye okutuyorlar.
* * *
“Halk istemiyor” diyerek topluma uyuşturucu şırınga ediyorlar.
Cumimam nezaretinde gemi iyiden iyiye azıya alıyorlar.
Devlet radyosunda klasik ve caz müziği çalınmamasını: "Nüfusun yüzde 96,2'si caz, yüzde 92,3'ü klasik müzik dinlemiyor" gerekçesiyle tırpanlayan sanatın tırpanlı Azrailleri, bu kere de Fazıl Say’ın eserlerinin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın programından çıkartarak işi katmerliyorlar.
Bize güneşi göstermemek için ampul yakmamızı istiyorlar.
Bunlar, “Güneşin zaptının yakın” olduğunu vallahi bilmiyorlar.