13 Kasım Cuma akşamı İDSO'nun Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayında verdiği konser 10 Kasım nedeni ile "Atatürk'ü Anma" başlığını taşıyordu. James Judd'un yönettiği orkestranın solisti de Devlet Sanatçısı piyanist Gülsin Onay'dı.
Konserin başlığına uygun biçimde seçilen eserler, Beethoven'in Fidelio Operası Uvertürü, 3. Senfonisi ve Schumann'ın la minör piyano konçertosu, dinlemeye gelen seyirci için bana kalırsa tam bir klasik müzik ziyafetiydi.
Orkestrayı yöneten James Judd, hem ülkemizde hem de yurt dışında tanınmış bir şef. Deneyimi tartışılmaz ancak konser kaydı sırasında dikkatimi çeken en önemli unsur eserlerin olması gereken temponun çok altında seslendirilmesi oldu. Gülsin Hanımın yorumladığı konçerto maalesef orkestra ve solist arasında tempo çekişmesini hissettirdi. Keza Eroica senfonisi özellikle de senfoninin ikinci bölümü bu tempo mücadelesinin kurbanı oldu bana göre.
Her yazımda özellikle belirtmek istiyorum, ben konser eleştirmeni değilim. İşim o konserlerin en iyi şekilde kaydını yapıp radyo dinleyicisine sunmak. 20 yılın üzerinde bu işi yapınca ister istemez konserin hâlet-i rûhiyesine de giriyorsunuz.
Gülsin Hanımın benim kayıt skalamda başka bir yeri vardır. Kendisinin pozitif enerjisi bugüne kadar yaptığım her kayda da yansımıştır. Schumann konçertoda da farklı olmadı. Piyanist solistlerin olduğu konserlerde kayıt için hazırlık yaparken sahnenin bir tarafında da akort ustası Ali Tozan ağabeyim olur. Piyanoların karakterlerini konuşur, piyanonun başına oturacak soliste piyanonun nasıl cevap vereceğini tartışırız. Konu Gülsin Hanım olunca beklediğimiz sonuç oldu yine. Schumann romantizmi Gülsin Onay'ın parmaklarından piyanonun tuşlarına aktı gitti... Bir solisti diğer solistlerden ayıran, yorumu gözü kapalı hissedebilmektir. Gülsin Hanım da bu ayrımı verebilen nadir sanatçılardan biri.
Konser kaydından bir gün önce Gülsin Hanımın kişisel asistanı ve ayrıca da dostum Füsun Koçoğlu Özgüç'le yaptığımız konuşmada kendisinden dinlemekten büyük keyif aldığım Saygun prelüdlerini seslendirirse çok mutlu olacağımı söylemiştim. Beni kırmamış olması ve bu eserleri hakkı ile seslendiren sanatçılardan biri olduğu için kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.
Konserin ikinci yarısı konserin temasını yansıtan bir eserin seslendirildiği bölümdü. Beethoven'in 3. Senfonisi, diğer adı ile Eroica... Beethoven'in başlangıçta fikirlerine hayran olduğu Napoleon'a ithaf ettiği ancak kendini İmparator ilan edince senfoniden adını yırtarcasına sildiği ve "Ölmüş bir kahramanın anısına" diye başlık attığı 3. Senfoni...
Yazımın başlığında yer alan Napoleon ve Mustafa Kemal işte tam burada 3. Senfoninin bize ne öğrettiğini sergiliyor. Bir tarafta tüm gücü elinde tutarken bu gücün etkisinde kalarak kendini İmparator ilan eden Napoleon ve diğer tarafta gücü kendi üzerinde tutmak yerine Cumhuriyeti ilan edip bu gücü halkına veren Mustafa Kemal Atatürk.
Kanımca Atatürk, Napoleon ve Beethoven aynı dönemde aynı olayları yaşayabilseydi 3. Senfoninin Atatürk Senfonisi olması hiç de hayal ürünü olmazdı.
Bu arada konserin içinde Gülsin Hanımın öyle güzel bir tanımlaması vardı ki bunu da yazmamak mümkün değil. Bugün o sahnede bir klasik müzik konseri verilebiliyorsa ve o sahnede bir kadın solist yer alabiliyorsa, işte bu Mustafa Kemal Atatürk'ün bu ülkeye vermiş olduğu en büyük haklardan biridir. Kadınlarımızın bu konuya hassasiyetle eğilmesini ve eşit haklara sahip olmanın değerini bu hakları kaybetmeden önce anlamasını ve anlatmasını diliyorum.
Bıkmadan usanmadan konser dinleyicisinin bölüm aralarında alkışlayarak konserin havasını ve bu sefer tam anlamıyla bir sonraki bölümün içine girerek bir kez daha yapılan kaydı mahvetmesini yazmak zorundayım. Belki birileri bu serzenişi okur ve bu alkış hastalığı geri dönmemek üzere biter...