Tercüme içinde yaşanabilir mi? Böyle bir soru ne demek olabilir? Günlük hayatta tercüme deyince genellikle “arası” ilgeci akla gelir; yani, diller, belki kültürler arası gibi. Ama tercüme içinde mi? Peki, tercüme içinde yaşayan kişi tek bir dili doğru dürüst kullanmayı bilmez mı? Çalışma masası yabancı kitaplarla mı dolu? Yoksa sürekli seyahat eden biri mi?
Son yazımda Türk Beşleri üyesi olan Hasan Ferid Alnar’ın (1906- 1978) Avusturyalı hocasına yazdığı, Avusturya Milli Kütüphanesi’nde bulduğum bazı mektuplardan bahsetmiştim. Bunu takiben, bu yazıda asıl amacım gayet mütevazidir: burada ve bundan sonra arada bir Alnar ve etrafındaki bazı kişilerin Avusturya’ya gönderdiği mektupların Türkçe tercümelerini sunacağım. Böyle yaparak belki birkaç mütevazi amaca daha ulaşılabilir: Alnar’ın bazen gayet canlı bir dille paylaştığı düşünceleriyle Türkiye’nin müzik tarihinin önemli bir kişisinin biyografisi daha çok öğrenilir, belki de Türkiye’nin kültür tarihinin bazı köşeleri biraz daha açıklığa kavuşturulur; ve kendi arşivimde kalan, şimdiye kadar yeterince kullanamadığım bir kaynak nihayet bir işe yarar.
Yani, amaçlarım mütevazidir. Ne şans ki Alnar da anekdotlardan, yazılardan, ve kendi mektuplarında anlattıklarından anladığım kadarıyla mütevazi bir insanmış. Türk Beşleri’yle yakından ilgilenirken hep öyle bir izlenim aldım. Makamsal müzikten yola çıktığı için mi, Cemal Reşit Rey gibilerin yanında kişiliği daha sakin kaldığı için mi, bir şekilde bana hep Alnar biraz dışlanmış, unutulmuş gibi geldi. Belki de ondan daha çok ilgimi çekti ...
Alnar mütevazi bir insan olmuş olabilir, ama bence kesinlikle tercüme içinde yaşayan bir insanmış, hem de birkaç anlamda. Zaten, yirminci yüzyılın başındaki İstanbul’da dünyaya gelen bir insan olarak neredeyse kültür tercümesi içinde yaşamak zorunda kalmış. Meşhur postkolonyal kuramcı (postcolonial theorist) Homi Bhaba, kültürel tercüme içinde (“in translation”) yaşayan özneyi ve onun kültür ürünlerini anlayabilmek için sömürgelerden Batı metropollerine göç eden insanları inceledi. Fakat bence Bhaba’nın projesi için, Alnar’ın o kosmopolit imparatorluk başkenti ile modern ulusal şehir arasında kalan İstanbul’u da gayet uygun olurdu. Kültürel yaklaşım, dil, zaman kavramı, kılık, müzik, hepsi değişmekteydi Alnar’ın gençliğinde.
Huzur adlı o dönemki İstanbul’u ele alan romanında, Ahmed Hamdi Tanpınar durumu şöyle tarif ediyor: “Debussy’yi, Wagner’i sevmek ve Mahur Beste’yi yaşamak. Bu bizim tâlihimizdi.”
Bu söz geçerliyse, öncelikle Hasan Ferid Alnar için geçerli olması lazım, çünkü Alnar müzisyen olarak kesinlikle tercüme içinde yaşadı. Bütün o değişimler arasında Alnar İstanbullu genç bir kanun virtüözu ve saz semaisi, peşrev gibi formlarda zarif eserler besteleyen bir müzisyen olarak Batı klasik müziğini öğrenmek için çekip Avusturya’ya yerleşiyor. Orada Alnar, tercümelerini okuyacağınız mektupların alıcısı ve son derece gururlu bir Avusturyalı kimliğine sahip olan hocası Joseph Marx’la yoğun çalışarak çok derin bir ilişki kuruyor ve çok derin bir müzik bilgisine sahip oluyor. Bu hoca-talebe ilişkinin belki en bariz ürünü, Alnar’ın Kanun Konçertosu gibi eserlerle zirvesine ulaşan tam tercüme içinde bir müziğidir. Örneğin, Alnar, Kanun Konçertosu’nun orta bölümünde hem armoni kullanarak sabah makamının puslu İstanbul atmosferini yeni bir şekilde canlandırıyor, hem de içine makamsal müzik yapısı anlayışı katarak konçerto formunu değiştiriyor. Bu bölümde işte Bhaba’nın “third space” dediği alan oluşur; bu müzik tercüme içindedir.
Dil konusunda da Alnar tercüme içinde yaşayan bir insanmış. Almanca benim ana dilim değil, ama Alnar’ın mektuplarından İstanbul Alman Lisesi’nde ve Viyana’da geçirdiği senelerde hakikaten iyi bir almanca öğrendiği gayet nettir. O kadar iyi ki, hayatının büyük bir kısmını bu şekilde tercüme içinde geçirmiş: Alnar’ın ikinci eşi Avusturyalıymış ve evlerinde almanca konuşulmuş.
Ve dil konusuna gelirken yavaş yavaş yazımın asıl amacına dönmeliyim. Kusura bakmayın, yukarıdaki havalı düşüncelerimi bırakayım, kültürel tercüme kavramından ziyade normal, günlük anlamıyla diller arası tercümeye ve bu mektupların türkçeye tercümelerine döneyim. Bu mektupları Avusturya Milli Kütüphanesinde neredeyse on sene önce bulduğumda türkçe bilmiyordum ama almanca biliyordum. Ne şans ki ilgilendiğim bestecinin kişiliğine o şekilde yaklaşabilidim. O günlerde bir kaç akşamımı dil, kültür, zaman sınırlarını aşıp mektuplarını okuyarak Alnar’la geçirdiğimi hatırlıyorum.
Şimdi Alnar’ın kusursuz Almancasıyla yazdığı, elimdekilerden seçtiğim iki mektubunu çeviriyorum. Bu arada diller arası tercüme yardımsız olmaz: yardımları için araştırmacı Deniz İlbi’yi özel teşekkür etmek istiyorum.
Viyana, 31 Mart 1931
Sayın Temsilci Bey [Joseph Marx],
Dün İstanbul valisiyle yeni buluşmuş olan amcamdan bir mektup aldım ve sizinle aşağıdaki haberleri paylaşabilmekten çok memnunum.
Sayın Vali (Muhiddin) belediye mühendisi olan amcama Sayın Temsilci Marx’ın İstanbul’a çağrılmasına hemen karar verilmiş olduğunu, sadece bazı formalitelerin halledilmesi gerektiğini açıkladı. Örneğin: varsayılan tutarın dövizle, yani avusturya parasıyla ödenebilmesi için döviz komisyonu olarak adlandırılan şeyin onaylanması. Projenin durumundan da Viyana’daki Türkiye Büyükelçisi bilgilendirilmiş.
Konservatuar binasının inşaatıyla ilgili öğütlerinizi amcama teferruatla yazmıştım, o da mektubumu valiye göstermiş. Kendisi içindekilerinden etkilenmiş ve çok memnun kalmış. Vali beni aşağıdakileri Sayın Temsilciyle paylaşmak için görevlendirdi:
“Binayla iligli şartlarımızı zikredip geri kalanını Sayın Temsilci'ye bırakıyoruz. Mütevazi ama kullanışlı, içinde ya da yanında 800 kişilik bir tiyatro içeren bir öğretim kurumu inşaa edilmeli; odaların sayısı ve genel düzenlemesi Sayın Temsilci tarafından belirlenebilir. Aşağı yukarı 200,000 Türk Lirası mevcuttur (660,000 Schilling).”
Amcamın yazdıklarına tamamen güvenilebilir. Umarım seyahat, istenen şekilde Mayısın başında gerçekleştirilecektir.
Daha çok detayları geri dönmenize bırakıp size çok mutlu ve neşeli bir paskalya bayramı diliyorum.
Saygılarımla,
Öğrenciniz, H. Ferit.
İstanbul, 30 Nisan 1931
Sayın Temsilci Bey,
Çok iyi bir seyahattan sonra kendimizi tekrar İstanbul’da bulduk. “Karadeniz” o kadar sâkin ve usluydu ki çoğu zamanı güvertede geçirebildik. İstanbul’a döndüğümüzden beri her gün gittikçe sıcak oluyor, fakat dünkü yağmurla hava çok serinledi, bugün hava çok hoş, deniz ve gökyüzü çok berrak.
Bu ilk iki hafta esnasında çok iyi dinlenebildim. Belediyenin teknik işleri kurulunun başkanı beni İstanbul Valisi’ne tanıştırmak istemiş, ancak valinin programı çok yoğunmuş, kafası sayısız kaygılarla o kadar doluymuş ki şu an görüşmeler ve konuşmalar için müsait değilmiş. Şimdi tatil yeri olan “Yalova”ya gitmiş, dönünce daha çok haber verebilecekmiş.
Necil [Kazım Akses] iki gün önce Ankara’ya gitmiş; orada işe başka taraflardan da yaklaşmaya çalışacakmış. Her halükârda mümkün olduğu kadar tedbir alınmaktadır. Umarım en geç üç hafta sonra yazabileceğim. Size güzel bir yaz diliyorum, kendim ve Necil’in derin saygısını iletiyorum.
Sizin öğrenciniz,
Hasan Ferit
Abidin Beg ile
Anadolu Han No. 20
İstanbul
Okuduğunuz gibi, burada sunduğum tercümeler gayet mütevazidir, fakat yine de Hasan Ferid Alnar’ın başka taraflarını gösteriyor ve İstanbul’un kültür tarihinin bazı enteresan köşelerine aydınlatıyor. İlk olarak, birinci mektup Hindemith’in daha çok bilinen Ankara ziyaretlerinden ve Nazi Almanya’dan kaçan bilim insanlarının Türkiye’ye gelmesinden önce Marx’ın İstanbul ziyaretinin hazırlıklarına ve seyahatının amaçlarına bir pencere açıyor. Buna ilaveten, Alnar ve amcası bu projenin önemli aracıları olduğunu ve Marx'ın yeni bir konservatuar binasının planlamasıyla ilgili tavsiyelerde bulunduğunu öğreniyoruz.
Bu arada, acaba bu plananan konservatuar binası, SALT Arşivinde incelerken bulduğum 19 Şubat 1930 Cumhuriyet nüshasında zikredilen “Alman”ların yardımıyla Taksim’de yapılmaya planlanmış tiyatro ve konservatuar binası mıymış? Ben bilmiyorum, ama öğrenmek istiyorum ...
İstanbul ile ilgilenen biri olarak ikinci mektupta okuduğumuz, belki o zamanki İstanbul’un “eğlence coğrafyası” olarak adlandırıabileceğimiz olayı da enteresan buldum. Yani Alnar Karadeniz’e gitmiş—acaba Şile’ye mi? Tekneyle mi gitmiş ki, bütün zamanını güvertede geçirebiliyormuş?* İstanbul’un öbür tarafındaki Marmara Denizinde ise İstanbul Valisi Yalova’ya gitmiş kafasını boşaltmak için.
Alnar daha sonraları “Yalova Türküsü” adlı eseri ile Türk operetta külliyatına katkı sağlayacak (izini neredeyse hiç bulamadığım bir eser,). Vali’nin anlattıklarından mi ilham almış acaba?
İkinci mektupta öbür enteresan şey Necil Kazım Akses’in zikredilmesi. Akses de Viyana’da Prag’a geçmeden önce Marx’ın öğrencisiydi. Alnar ve Akses'in Viyana’ya gitmeden önce birbirlerini tanıyıp tanımadıklarını bilmiyorum, ama mektuptan Viyana’dan döndükten sonra ilişkiyi sıcak tuttukları ve hocalarını İstanbul’a getirtmek için beraber çalıştıkları anlaşılıyor.
Bu mektubun bir başka enteresan tarafı da yeni Cumhuriyetin değişmekte olan güç coğrafyasını ve merkez-çevre ilişkilerinı yansıtmasıdır. O sırada zaten çok genç Cumhuriyetinin kısa ömrünün bir kaç senesini Viyana’da geçirmiş iki İstanbullu için, acaba o sırada, Ankara’dan bir çözüm beklemek değişik bir tecrübe miymiş?
Mektupların almancadan türkçeye çevrilmesini “adeta asıl ifade aracına dönmüş gibi oluyor” diye nitelendirmiştim ama, aslında öyle değil: benim yirmibirinci yüzyılında yetişkin olarak öğrendiğim türkçem Alnar’ın yirminci yüzyılının başında öğrendiği osmanlıcadan çok farklı. İronik bir şekilde, Alnar belki kendi yazdığı mektupların türkçe tercümelerini tanıyamazdı hayatta olsaydı. Burada sunduğum iki mektupla, çok çok daha mütevazi bir şekilde olsa da, Alnar’ın Kanun Konçertosu’nun orta bölümünde olduğu gibi iki farklı ögenin “hibrit” bir unsuru değil, yeni, tercüme içinde olan bir unsur çıkıyor. Mektupları okurken yeni bir Alnar’la tanışıyoruz, gözlerimizin önünde yeni bir İstanbul sergiliyor. Ve tercüme devam ediyor, sonsuza kadar.
Erol Gregory Mehmet Köymen
12 Haziran 2021, Durham, North Carolina
Kaynakça:
Hasan Ferid Alnar’tan Joseph Marx’a, 31 Mart 1931, El Yazması Koleksiyonu, Avusturya Milli Kütüphanesi’nde, Viyana, Avusturya.
Hasan Ferid Alnar’tan Joseph Marx’a, 30 Nisan 1931, El Yazması Koleksiyonu, Avusturya Milli Kütüphanesi’nde, Viyana, Avusturya.
“Taksim’de Yapılacak Tiyatro,” Cumhuriyet, 19 Şubat 1930, Hayati Tabanlıoğlu Koleksiyonu, SALT Arşivi, İstanbul, Türkiye.
*Editör'ün Notu: O yıllarda İstanbul-Trabzon arasında İnebolu, Samsun, Ordu limanlarına da uğrayan vapur seferleri bulunuyordu.