Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınmasında Türk Beşleri’nin rolünün önemli olduğu âşikardır. Ulusal bir Türk müziğinin hem içe (yani Anadolu kültürlerine), hem de dışa (yani “evrensel” olarak nitelendirilen Batı klasik müziğine) dönük olması gerektiği düşünüldü. O yüzden genç müzisyenler okumak için yurt dışına gönderildikten sonra Türkiye’ye dönünce yurt içine yönlendirildi, halk müziği tarafından şekillendirilsinler diye. Bu müzisyenlerin beşinden genç cumhuriyete yakışır “Türk Beşleri” diye bir grup çıktı ve serüven başladı.
“E zaten biliyoruz onu biz” derseniz, kusura bakmayın. Ben de biraz önce o satırları yazarken dünyanın en sıradan hikâyesini yazmışım gibi hissettim. Fakat birinin her tarafını bildiğini düşündüğü bir konu, başka birinin belki hiç duymadığı bir şey olabilir. Örneğin ben bir zaman Türk Beşleri diye bir şey olduğunu öğrencince çok şaşırmıştım. Ya da iyi bildiğimizi sandığımız konular da bazen şaşırtıcı olabilir, gizli tarafları karşımıza çıkabilir, ya da farklı bir açıdan bakıldığında gözümüzün önünde bambaşka bir şekil alabilir. Bu yazıda sunacağım To Anatolia adlı piyano albümü biraz öyle bir şey. Albümde Beyza Yazgan hem Türk Beşlerinin daha samimi, minyatür yapıtlarını bir araya getirerek o grubun farklı bir tarafını kulak önünde bulunduruyor, hem de o yapıtlar vasıtasıyla kendi duyuş açısından sesle oluşturduğu bir Anadoluya ses veriyor.
Ama albüme geçmeden önce bir hikâye anlatayım: 2011 senesinde üniversiteyi yeni bitirmiştim ve tam ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Tanrı’ya şükür Avusturya’da bir iş bulmuştum. Fullbright için ingilizce öğretmeni olarak çalışıyordum. Bunun yanı sıra almanca öğreniyor, müzikle uğraşıyordum. Güzel bir zamandı.
O sırada hayatımı şekillendirecek bir şeye rastladım: Türk Beşleri. Tam nasıl oldu hatırlayamıyorım, ama “vay be, bu ne ya?” diye deli gibi ilgilenmeye başladığımı çok net hatırlıyorum. O sırada Türkçe okuyamadığım için Edinborough Üniversitesi’nden Emre Aracı’nın Saygun üzerine yazdığı doktora tezini istedim. Viyana Üniversitesi’nin kütüphanesinde Yılmaz Aydın’ın Türkische Fünf adlı doktora tezini buldum. Her ikisi de sağlam akademik çalışma, ama onun ötesine geçip, Viyana’nın Prückel Kahvehanesi’nde otururken sanki yeni bir peygamber’in vahiyini ilk ben okumuşum gibi okudum. Allah allah, bu Özsoy işi ne kadar ilginç ya! Hayda, Alnar kanun çaldıktan sonra Viyana’da mı okumuş?! Bu arada gittim baktım Avusturya Milli Kütüphanesinde; Alnar’ın [Nazilerle şüpheli ilişkisi olan] hocası Joseph Marx’a pürüzsüz bir Almanca ile yazdığı bir sürü mektubunu buldum; son derece enteresan, belki sonra anlatırım size!. Bir akşam önümde partitürle baştan sona Yunus Emre Oratoryosunu dinlemem aklımda kalan bir müzik tecrübesidir.
Benim için o Anadolu’dan faydalanan Türk bestecileri keşfetmek yeni (ve hâla devam eden) bir serüvenin başlangıcı olmuştu. Sanırım benzer şekilde size bu yazıda tanıtacağım yeni albümün müzisyeni için de öyleymiş. New York’ta yaşayan piyanist Beyza Yazgan’ın yeni “To Anatolia” adlı albümü yeni bir serüven daha sunuyor.
Bu serüven Anadolu’da geçiyor. Albümde tam 11 solo piyano eseri olmak üzere, Hasan Ferid Alnar’ın 8 Piyano Parçası, Ahmed Adnan Saygun’un Aksak Tartılar Üzerine 12 Prelüdü, ve Ulvi Cemal Erkin’in Duyuşlar gibi süit formundaki yapıtlardan seçilmiş bölümler var. Fakat Yazgan enteresan bir şekilde bölümleri sırayla almıyor. Onun yerine bölümleri seçip karıştırarak bizi kendi Anadolu’sunda sesle gezdiriyor. Muhteşem bir Anadolu halısı dokumuşcasına motifleri bir araya getirerek hakikaten samimi, içten bir Anadolu sunuyor.
Serüven Saygun’un “Meşeli” adlı bölümün hafif aksak ritmiyle ve gizemli melodisiyle Anadolu’nun herhangi bir köşesinde başliyor. Sonra Alnar’ın “Şu Yamaçta” ile hafifçe hareket etmeye başlayıp Saygun’un iki tane aksaklı bölümüyle devam ediyor. Bu koskoca Anadolu bozkırında henüz insan sesi yok. Sanki toprağın kendisi konuşuyor.
Sonra ama toprağın yetiştirdiği sesler duyulmaya başlıyor Ulvi Cemal Erkin’in “Küçük Çoban” bölümüyle. Sâde, ufuk gibi değişmeyen bir tonun etrafında küçük, koyunlarını gezdiren bir çoban gibi bir ses dolaşıyor. Belki Beyza Yazgan’ın sesle oluşturduğu Anadolu’da bu çoban koyunlarına su içirmek istiyor, çünkü Erkin’in su gibi akan “Dere” bölümü takip ediyor ve bizi Akses’in “Köy” bölümüne götürüyor. Orada insan sesleri çoğalıyor. Cemal Reşit Rey’le canlı, aksaklı bir “Horon”a şahit oluyoruz, o kolektif neşeden dönüp köyün Necil Kâzım Akses tarafından konuşturulmuş bir sâkininin “Şiir”ini dinliyoruz. Bu şiirle ise çok âni bir değişim oluyor; sanki dışardaki dünyadan dönüp bir köylünün daha sakin, iç dünyasına varmışız gibi.
Albümün ortasına Ulvi Cemal Erkin’in Beş Damla adlı eserinin beraber çalınan beş bölümü biraz bir altyapı veriyor albüme. Çeşitli atmosferleriyle ve karışık aksaklı ve ikili ritimleriyle albümün biraz mikrokozması gibi oluyor. Beş Damla’nın son bölümün esas tonunda bitmemesi de bana çok zeki geldi, aradan sonra albümün devamına kapıyı açık tutuyor.
Bu kısa aradan sonra Anadolu serüveni devam ediyor. Daha neler var bu sesli Anadolu serüveninde, oyunlar, helvacılar, sisli sabahlar... Yazgan’ın albümü geleneksel danslarla hemen bitirmeden önce, üç bölümünü sırayla çalarak koyduğu Saygun’un Sonatina Op. 15 eserinin yorumuna da dikkat etmek istiyorum. Yazgan eserin üç bölümünün birbirinden çok farklı karakterlerini başarılı bir şekilde çıkarıyor. Birinci bölümü neredeyse barok bir itidâlle çalarken ikinci bölümünün ağıt gibi havasının ortasındaki pentatonik kısmını âni bir rüya gibi seslendiriyor. Piyanistlerden çalması güç olduğunu anladığım üçüncü bölümünün neredeyse şiddetli aksak ritmini hafif ve net çalmayı da beceriyor.
Kısaca, bu albüm pek öyle, “haydi bir kaset koy da neşelenelim” diye açacağınız bir albüm değil. Yazgan bu küçük bölümleri örerek bir Schubert gibi sâde, ufak materyallerden dünyalar yaratmış. Yani bu albüm oturup, kitap gibi okuyup yorum yapacağınız bir albüm.
Sesleri dinlerken albümün kitapçığını da açarsanız, yine çok dikkatle tasarlanmış bir şey bulursunuz. Ne hoş ki Yazgan da görsel sanatçıymış, kitapçıktaki Nemrut heykellerinin, bestecilerin, ve geleneksel kostümlü dansçıların resimlerini de zarif bir elle çizmiş. Kitapçıkta İngilizce bazı faydalı bilgiler de var. Örneğin Atatürk’ten bir alıntı dahil olmak üzere klasik müziğin Anadolu topraklarındaki kısa bir tarihi, ya da horon-zeybek gibi geleneksel danslar hakkında kısa bilgiler. Fakat bence üzerine çok dikkatle düşünüldüğü belli olan ve Türkiye dışında pek bilinmeyeceği tahmin edilebilen bir albüm kitapçığı için daha detaylı bir yazı olabilirdi. Bir müzikolog, mesela, sofistike bir essai katsaydı böyle bir albümün keyfini arttırabilirdi.
Ama diğer taraftan belki böylesi daha iyi, yorumu dinleyiciye bırakıyor. Ben mesela bir zamanlar hiç bilmediğim, sonra bildiğimi sandığım Türk Beşleri konusunun yine de daha az bildiğim bir tarafını öğrendim To Anatolia sayesinde. Kimsenin her tarafını bilemeyeceği Anadolu’yu da Beyza Yazgan’ın duyuşu açısından gezme fırsatım oldu. Siz de albümü alıp kendi turunuzu, yorumunuzu yaparsınız. Anadolu’yu ne kadar iyi bilirseniz bilin yeni bir tarafı daha öğreneceğiniz kesin.
EROL KÖYMEN
5 Nisan 2021, ABD