Sevgili okurlarım, son yazımda unutulmuş veya unutturulmuş “ötekilerin” seslerinden bahsetmiştim. O yazıda Beethoven’le ilgili, daha geniş, soyut bir anlamda aydınlanma ve romantizm arasındaki ilişkiyi kastediyordum. Bu yazıda ise, yeni çıkmış, gayet mütevazi görünmesine rağmen, son derece önemli olan Black Swans adlı albümü tanıtarak çok daha somut bir şekilde unutulmuş ve unutturulmuş seslerden bahsedeceğim. Bu albüm için siyahi Amerikalıların ilk doldurduğu klasik müzik plakları bir araya getirilip yeniden düzenlenmiş. Albümde sunulan plakların hemen hemen hepsi 1919-1922 yılları arasında doldurulmuş, ve albümün kitapçığına göre bazıları tamamen unutulmak üzere olup tek örnek vaziyette kalmış. Yani, bu albümdeki sesler materiyal anlamda belki ancak unutulmaktan kurtarılmış.
Fakat, kayıtları kurtardık haydi doğru meyhaneye gidip kutlayalım diye bir yaklaşım olmaz. Sosyal bilimciler bize hatırlatıyor ki toplumsal bellek nesnel, tarafsız bir alan değildir. Kim ve ne hatırlanıyor ve unutuluyor politik alanının ana meydanında tartışılıyor. Türkiye’de tabii ki bellek politikalarının örnekleri de var, ama bu yazıda daha çok Amerikan vatandaşı olarak yazıyorum. Ve Amerika’da, unutturulan sesler listesinin başında siyahi Amerikalıların seslerinin geldiği kesin. Geçen yaz Amerika’nın meydanları siyahi hakları protestocularının sesleriyle doldu ve protestolar hakkındaki tartışmalar halen devam ediyor. Bazı noktalar da tartışılabilir, ama bilmemiz gerekiyor ki Amerika’da siyahi insanlara yapılmış muamele son derece menfurdu. O sesleri unutturmamak, o tarihiyle mücadele etmek bütün Amerikan vatandaşlarının omuzlarına ayrı bir sorumluluk yüklüyor.
O yüzden, Amerika’da “Black History Month,” yani Siyahi Tarihi Ayı olarak kutlanan Şubat ayı için elimizde kalan ilk siyahi klasik müzisyenlerin seslerini dinleyelim, hatırlayalım. Fakat bu albüme sadece toplumsal bellek politikalarına katkılarından dolayı değil, son derece enteresan bir tarih köşesi aydınlattığı ve güzel sesler canlandırdığı için de odaklanmak istiyorum. Örneğin, sade bir ingilizce ile çok faydalı bilgiler aktaran kitapçıkta “Black Swan” isminin kökenleri şöyle anlatılıyor:
Black Swan kayıt etiketi efsanevi, 1820 yılında köle olarak doğan Elizabeth Taylor Greenfield adlı şancı için adlandırılmış. Greenfield sahibi tarafından özgürlüğüne kavuşturulmuş ve müzik okumuş. Nihayetinde, Amerika’da sık sık sadece beyaz izleyicilerin önünde söylemek zorunda kalsa da, Black Swan olarak bilinen uluslararası çapta meşhur bir şancı olarak tanınmış. Kayıt dolduramadan 1876’ta ölmüş, fakat Black Swan etiketi 1921’de Harry Pace tarafından kurulduğunda hala hatırlanıyormuş.
Elizabeth Taylor Greenfield; Black Past web sayfasından
Ne yazık ki Elizabeth Taylor Greenfield’in sesini dinleyemiyoruz, ama Harry Burleigh, Florence Cole-Talbert, Roland Hayes gibi önemli şancıların sesleri albümde sergilenmekte. Harry Burleigh, spiritual olarak bilinen geleneksel siyahi şarkı tarzını, art song, yani sanat şarkısı, haline getiren besteci olarak tanınır. Bu albüm kendisinin söylediği, meşhur “Go Down Moses” şarkısıyla başlıyor, ve albümde “Sometimes I feel Like a Motherless Child” ve “Nobody Knows the Trouble I’ve Seen” gibi klasik spirituals ile tanışmak için birkaç fırsat daha sunulur.
Florence Cole-Talbert ve Roland Hayes adlı şancılar ise ırkçılıktan dolayı zorluk çekmelerine rağmen uluslararası kariyer yapmış. Her ikisi de Avrupa’da bir süre kalmış, ve kitapçıkta Talbert’in albümdeki gerçek bir opera performansına katılan tek şancı olduğunu yazıyor (Aida, Cosenza, Italya’da). Albümde bir araya getirilen kayıtların kalitesi tarihsel nedenlerle sınırlı olsa da, söyledikleri arialardan zarif yorumcular oldukları belli oluyor. Örneğin, Florence Cole-Talbert, Delibes’in Lakme operasından meşhur “bell song,” yani “zil şarkısı,” adlı arianın tizleri arasında cin gibi zıplıyor. Ya da, Leoncavallo’nun Pagliacci operasındaki “Vesta la giubba” ariasında, Roland Hayes pırıl pırıl parlayan tenor sesiyle karakterin acısını çok etkileyici bir şekilde çıkarıyor.
R. Nathanial Dett; Afrocentric Voices , 'Classical' Music web sayfasından
Albümde bir başka enteresan şey, siyahi besteci R. Nathaniel Dett’in kendi elleriyle seslendirdiği iki tane piyano parçası: “In the Bottoms—Barcarolle” ve “Magnolia Suite—Mammy.” Her ikisi de şirin eser ve Dett’in performansı çok rafine. Ben R. Nathaniel Dett’in ismini hiç duymamıştım, meğer Nadia Boulanger ile bir yaz çalışmış ve çok başarılı bir koro şefi olmuş. Internetten baktığımda onun bazı albümlerini ve bu siyahi klasik müzik müzisyenler tanıtan sitede biyografisini buldum: https://afrovoices.com/robert-nathaniel-dett-biography/.
Son bir nokta, zaten zikrettiğim gibi, albümdeki kayıtlar eski, çok nadir 78 rpm plaklardan yeniden düzenlenerek hazırlanmış. Yani, albümü hazırlamak için ciddi bir restorasyon çabası sarf edilmiş. “Öncesi ve sonrası” kıyaslamak için kitapçıkta bu link veriliyor: www.parnassusrecords.com/blackswans. O sitede başka bilgiler ve videolar da sunuluyor. Ne kadar faydalı bir iş!
Amerikan vatandaşları için Black History Month esnasında bu albüme dinleyerek içerdiği sesleri hatırlamak belki ayrı bir vazife olabilir, fakat hepimiz için bu sesleri hatırlamakta fayda var. Bu album jazz, blues, ve hip hop gibi daha sık “black music” olarak algılanan müzik türleri yanında klasik müziğin de çok köklü bir black music olduğunu hatırlatıyor. Bir de bu gösteriyor ki klasik müzikte daha nice bilmediğimiz tarihler ve sesler var. Unutturmamak lazım.
EROL KÖYMEN
6 Şubat 2021, ABD