Sevgili okurlarım, son yazımı “yeni ufukları dinleyelim” diyerek bitirdim. O cümleyi yazdıktan bir kaç hafta sonra gerçekten ufuğa uçup Amerika’ya döndüm. Tabii ki İstanbul’da onbeş ay kaldıktan sonra Amerika’ya dönmek tuhaf geldi. Muhteşem boğaz manzaraları yok, lezzetli yemekler bulmak zor, sevdiğim Süreyya Operası, Cemal Reşit Rey Konser Salonu uzak.
Bunlar yokken ve karantina yaparken, her açıdan olağanüstü bir sene olan 2020 hakkında düşünmek zamanı buldum. Benim hayatımda yeni olarak, zor ama vazgeçilmez İstanbul vardı. Amerika’da ulusal protestolar ve ülkenin tarihindeki belki en önemli seçim vardı. Türkiye’de ekonomik kriz, Akdeniz’deki gerilim, deprem, ve saire vardı. Bir de, tabii, bütün dünyada, hepimizin başına gelen COVID diye bir bela vardı. 2020 senesine veda etmek üzereyken, bu kadar değişimden sonra, neredeyse “eski” dünyaya veda etmiş olacağız gibi geliyor ...
Bunların yanı sıra, 2020 yılı başka bir açıdan önemliydi. Hepimizin bildiği üzere, bu sene bütün dünyada Ludwig van Beethoven’in 250’inci doğum günü kutlandı. Beethoven, yalnız bir besteci, bir insan değil, âdeta o gittikçe eski gibi görünen, “modern” dediğimiz dünyanın kahramanıydı. Toplumsal bilincinde, hayal kırıklığına uğrayıp öfkelenerek üçüncü senfonisinden Napoleon Bonapart’ın ismini silen Beethoven, modern çağın çekirdek ideololojisi olan demokratik liberalizmin devrimcisiydi. Hayatının sonuna doğru sağır olup gittikçe dünyadan kopan, son kuartetler gibi eserlerde inadına ilhamını kendi içinden çıkaran Beethoven, modern çağın sanatçı anlayışının birinci romantikçisiydi. Ciddi, derin, ve halâ anlamlı, dokuzuncu senfoni gibi eserler besteleyen Beethoven, modern çağında evrensel değerlerin neredeyse vizyoneriydi. Yani, Beethoven’in, şimdi yeni bir çağa yol verip vermeyeceğini bilmediğminiz modern çağın oluşmasına katkıları son derece önemliydi. Ben Amerika’ya dönmeden önce, Cemal Reşit Rey Konser Salonu meşhur, kırmızı eşarplı, katı Beethoven portresine bir maske ekleyerek reklamları için kullanıyordu. Sanki o ciddi, maskeli Beethoven içinde bulunduğumuz durumun bütün belirsizliklerini ifade ediyordu.
O yüzden, Beethoven yıl dönümü olan 2020 senesi sonuna yaklaşırken Beethoven’i dinlemek yerinde, ama bence 2021 yılı başlamak üzereyken Beethoven’i dinlemek daha da yerinde olur. Ne şans ki bunun için harika yeni bir albüm var: Fransız Trio Sora grubunun BEETHOV3N adlı prömiyer albümü bize Beethoven’in bütün piyano triolarını sunuyor. O şekilde, albüm, piyano trio perspektifinden Beethoven’in bütün yelpazesinden geçerek devrimci, romantik ve vizyoner olan Beethoven yanı sıra bize genç, şakacı Beethoven’i de hatırlatıyor. Bu albüm 2021 senesi için Beethoven’i yeniden tanıma fırsatı veriyor. Bu yazının şu ana kadar okuduğunuz kısmını (biraz uzun) bir prelüd olarak değerlendirirsek, geri kalanında dört farklı “bölüm”de Trio Sora’nın devrimci, romantik, şakacı, ve vizyoner Beethoven’i piyano triolarında nasıl yorumladığını değerlendireceğim.
Devrimci Beethoven: Allegro con brio
Başlamak için sonuna gidiyoruz. Hemen hemen herkesin gençliğinde bir “isyankârlık” var, ama Beethoven’in son bestelediği “Arşidük” triosunda olgun, mayalanmış bir devrimcilik buluruz. 1814 senesinde Arşidük Triosunu yazan Beethoven, artık üçüncü senfonisinden Napoleon’un ismini öfkeyle silen Beethoven değil, kontrollü, uzun vadeli düşünen bir devrimci Beethoven. Ve Trio Sora eseri başından beri tam da bu şekilde yorumluyor.
Arşidük Trionun birinci teması gerçekten hârika, buradalık olan bir tema. Ben en son Sabancı Müzesi’ndeki Bahçede Festival’de Jerfi Aji’nin parmağından duymuştum; tema o boğaz manzaralı ortamı bile doldurdu. Fakat, piyanist Pauline Chenais hemen temanın bütün ihtişamını göstermiyor, daha yumuşak, tedbirli bir şekilde çalıyor. Yaylı çalgılar girince tema o şekilde de devam ediyor. Bu devrimci bağırıp çağırarak değil, sakin bir özgüvenlilikle giriyor sahaya. Fakat, ikinci temaya gelince, bir nebze bir aceleyle çalıyorlar; sanki ilk bakışta hafif gibi görünen temanın içinde konsantre bir enerji varmış. Bu enerjiyi başarılı bir şekilde bölümün sonuna kadar besliyorlar. Ancak bölüm hemen bitmeden önce, yani kodasında, ilk temanın bütün boyutlarını çok kısa bir süre için açıyorlar. Zarif bir yorum; gerçek bir devrimcilik bu işte.
Sadece devrimcilik de olmaz, tabii. İleriye de bakmak lazım, ve bölümün gelişme kısmında, Beethoven, o ihtişamlı birinci temanın ikinci deyişini alıp geliştirerek bir vizyon da gösteriyor. Gamın ikinci perdesinin üzerine dolaştığı için, tema açık kalmış gibi geliyor, ve çellist Angèle Legasa’nın sotto voce yorumuyla, bu tema sanki başka, imkanlar dolu bir geleceğe bir nebze bir pencere açıyor. 2021 senesinde bizim böyle bir devrimciliğe ihtiyacımız olacak: sakin, iradeli, ve geleceğe dönük.
Romantik Beethoven: Adagio cantabile
Sakin olsa da, devrimci ateşinde kör noktaları oluşturulabilir; bazı şeyler devrim esnasında unutulabilir, unutturulabilir. Bu yaz Amerika’nın sokaklarında seslerini yükselten protestocular belki bu olayın en taze göstergesi. Benzer şekilde, romantizmin, bir estetik akım olarak modern çağı şekillendiren aydınlanma ve sanayi devriminin evrensel rasyonalizm tarafından unutturulmuş unsurlardan ibaret olduğunu söyleyebiliriz: doğa, gizem, duygu gibi. 1810 senesinde E.T.A. Hoffman meşhur olarak Beethoven’in enstrümantal eserlerinde müzikal romantizmi bulur ve Trio Sora onun müthiş bir örneğini bize sunuyor. Beethoven’in tam Hoffman’ın yazdığı döneminde bestelediği “Hayalet” Triosu’nun orta bölümü gayet klasik iki bölümün oluşturduğu bir çerçeve icerisinde esrarengiz, doğaüstü bir atmosfer oluşturuyor.
“Hayalet” bölümü için Clémence de Forceville ve Angèle Legasa kuru, vibratosuz bir tonla gerçekten hayalet gibi bir dünya açıyor; sanki zaman durmuşcasına. Bu esrarengiz, donuk atmosferi oluşturduktan sonra, soluk melodiler çıkarmaya başlarken âniden bambaşka, akrep iğnesi gibi bir akor basıyorlar. Altındaki tam eksiltilmiş arpej için Pauline Chenais piyanodan sinsi bir ses çıkarıyor, ve bir melodi ancak ondan sonra açılmaya başlıyabilir. Albümdeki tek esrarengiz kısım da bu değil. Trio Sora birinci Trionun ikinci bölümün B kısmında ve altıncı trionun üçüncü bölümün B kısmında benzer yöntemler kullanıyor..
Orta bölümü ya da B teması Batı müziğinde sık sık “öteki”nin sınırlandığı bölge oluyor.(“alaturka” müziklerin klasik eserlerin neresinde bulunduğunu bir düşünün.) Adeta Trio Sora tüm albüm çapında modern çağında kaybolan, unutulan “ötekiler”’i canlandırmaya çalışmış ve özenle hepsine ayrı bir ses, ayrı bir ton vermeye gayret etmiş. 2021 senesinde, her zaman hayatlarımızın en özel kısımlarına girmeye çalışan “dijitalleşme” devrimine karşı bizim böyle bir romantizme ihtiyacımız olabilir; “yeni normal”de adagio temposunu unutmayalım, kendi seslerimiz kaybolmasın.
Şakacı Beethoven”: scherzo humoresque
Trio Sora’nın BEETHOV3N albümü bizi çok önemli, arada unutulan başka bir ses de hatırlatıyor. O da genç, Viyana’nın çeşitli salonlar arasında dolaşıp duran, şakacı Beethoven. Bu albümdeki Op. 1 numaralı üç Piyano Triosu Beethoven’in ilk yayınladığı büyük eserler. 1795 senesi çıktığında, sağır olduğunu kabullendiği Heiligenstadt Testament, devrimcilik, romantizm, hepsi daha sonra gelecekti. Birinci piyano triosuna ilk açtığımızda, kulağımıza Beethoven’den genelde beklemediğimiz hafif, yalın klasik mimariye sahip bir müzik geliyor. Onun için, Trio Sora enstrümanlarından daha hafif, sade, ve rafine bir ton çıkararak, gayet coşkun bir müzik yaratıyor.
Coşkun olmakla kalmayıp bazı gerçekten komik şeyler de karşımıza çıkıyor bu yorumdan. Birinci trionun üçüncü bölümünde, Angèle Legasa sanki boş ver deyip bütün gücünü A temasının ortasında çıkan çift-stop kısmına vererek aristokratik salonun ortasına bir Viyanalı Heuriger’in barok eğlence tarzını sokmuş. Ya da, genel olarak belli bir kuşluk anımsatan ikinci trionun dördüncü bölümünde Pauline Chenais ikinci temasında piyanodan çıkardığı tavuk viyaklamasına benzeyen sesler tam şakacılık. 2021 senesinde böyle şakalara ihtiyacımız kesinlikle olacak. Şerefe!
Vizyoner Beethoven: allegro anima
Artık triomuzun son bölümüne geldik. Birinci bölümü albümdeki son eser olan Arşidük Trio’nun geleceğe açan kısa bir temasıyla bitmişti. Beni mazur görün, şimdi, neredeyse Beethoven’e layık bir tematik bütünlük anlayışıyla Beethoven’in son bestelediği piyano trio’nun temasının devamını genç Beethoven’in ilk yayımladığı eserlerde buluyorum. Yazımın son bölümü için albümün başına dönüyoruz; tam olarak ikinci trionun adagio giriş kısımına. Çünkü, Trio Sora’nın ellerinde, bu girişin ilk akorları bile, belli bir vizyon içeriyor. Bir piyanist tabii tuşa bastıktan sonra sesi değiştiremez, ama yaylılar akora yuvarlak bir şekil vererek anlamlı bir his yaratıyor; sanki akor doluymuş ve o dolu akordan bir sürü şey çıkacakmış gibi. Fakat Trio Sora, müzikal gerilimi sıkı tutarak o anlamlı hissi iki buçuk dakika uzatıyor, birinci tema başlayıncaya kadar.
Üçüncü trionun dördüncü bölümü adagio ile değil, şiddetli, hırslı bir temayla başlıyor. Fakat o bölümün ikinci temasında Arşidük’teki gelişme kısmındaki temanın vizyonunu tekrar buluyorum. Bu zarif tema hep kadansını erteliyor; sanki açık kalmak istiyor, bitmek istemiyor. İlk önce Pauline Chenais piyanoda, sonra Clémence de Forceville kemanda kreşendo yapıp deyişin sonuna doğru yaklaşırken âni bir dekreşendoyla bu açıklık hissini artırıyor. Artık pencere geleceğe tamamen açık.
Böylece Beethoven’in modern dönemin başında bestelediği bir eser Trio Sora’nın güncel yorumuyla halâ geleceğe dönük bir vizyon oluşturuyor. Hızlı değişimlerle başlayan 2021 senesinin “yeni normali” için böyle bir vizyona ihtiyacımız olacak. Fakat, Trio Sora’nın yaptığı gibi var olan kaynaklardan faydalanmaktan çekinmemeliyiz. Umarım Beethoven ve Trio Sora 2021 senesine hazırlanmanız için faydalı olur. Yeni yıl kutlu olsun. 2021 Beethoven yılında tekrar görüşmek üzere!
EROL KÖYMEN
27 Aralık 2020, ABD