İstanbul’un ve Türkiye’mizin yüz aklarından, klasik müzik camiamızın çok değerli kurumlarından biri olan Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, programlı ve rutin klasik müzik konserlerine başarı ile devam etmektedir. Bu konserlerden sonuncusu 5 Nisan 2018 Perşembe akşamı saat 20.00de Lütfi Kırdar Kongre Sarayında gerçekleşti. Orkestranın devamlı şefi Sascha Goetzel’di ve konsere solist olarak Avusturyalı mezzosoprano Elisabeth Kulman katılmıştı.
L.V.Beethoven Op. 72b Do Majör Leonore uvertürü
Program L. V. Beethoven’nin tek operası olan Fidelio için uvertür niyetiyle bestelediği ancak, sonraları farklı arayışlar içine girerek, başka uvertürler de yazarak bunları konser parçaları olarak yorumlandığını biliyoruz. Leonore uvertüründe adı geçen Leonore, Beethoven'ın tek operası Fidelio'daki başkarakteri olan mahkum Florestan’ın eşinin asıl adıdır. Beethoven’in iki perdeden oluşan bu operasının librettosunu Almanca olarak Joseph Sonnleithner ve Georg Friedrich Treitschke, Jean Nicholas Bouilly'nin ‘’Leonore ou Lamour Conjugal’’ adlı 1798 tarihli eseri üzerine yazılmışlardır. Operanın ilk temsili Viyana'da 20 Kasım 1805 tarihinde yapılmıştır. Beethoven bu opera için üç tane uvertür yazmıştır. Üçüncü Leonore uvertürü ise ayni konuyu işleyen orkestral yapıtlardır ve de diğer ikisi gibi operadan bağımsız olarak seslendirilmektedir. Fidelio operasının uvertürü ise, yani Fidelio Uvertürü ayrıdır. L.V.Beethoven’in Op. 72b Do Majör Leonore uvertürü, ilk kez 29 Mart 1806 tarihinde Viyana'da, Theater an der Wien'de seslendirilmiştir. Uvertür, iki flütün ardından, iki klarinet, obua, iki fagot, iki trompet, üç trombon, dört korno ve diğer sazların katılımıyla devam eden, Beethoven’in ruh halini son derece iyi anlatan melodilerle örülmüş bir yorumdur. Bazı şeflerin bu uvertürü, operada ara müziği olarak da icra ettiği söylenmektedir.
Sascha Goetzel yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası bu eseri başarılı bir şekilde icra etti. Şefin orkestra üzerindeki egemenliği tamdı. Tüm orkestra, mükemmel bir tınıyla gerek forte, gerekse piyano icralarında hataya düşmeden, Beethoven’in o güzel melodilerini bize yansıttılar. Beethoven bu uvertürü operası için yazmış olduğu için, adeta operanın bir özeti gibidir. Sonlara doğru, solo trompetçinin sahne dışına çıkarak, operanın konusundaki askerlerin gelişini simgeleyen marş tarzı melodilerinin icra şekli de ayrı bir güzellikteydi ve 13-14 dakikalık süren bu uvertürün bitiminde seyirciden hak ettikleri alkışı da almış oldular.
R.Wagner Wesendock Şarkıları
Programın ikinci eseri ise bir R. Wagner eseri idi. Opera eserlerinde benim için en büyük besteci olan Wagner’in Wesendock Şarkıları’nı Avusturyalı mezzosoprano Elisabeth Kulman söyledi. Wagner’in bu beş şarkısını tüm ses grupları seslendirmiştir. Sopranodan tutun da baritonlara kadar. Bunun da nedeni eserin çok sevilmesi ve icracılar için bir ölçü olmasındandır. Wagner’in Wesendock Şarkıları şu bölümlerden oluşmaktadır:
Der Engel (Melek)
Stehe still! (Artık dur!)
Im Treibhaus (Serada)
Schmerzen (Acılar)
Träume (Rüyalar)
Bu şarkılara konu olan şair Mathilde Wesendonck ile Wagner 1857 yılında romantik bir ilişki yaşamıştır. Otto Wesendonck, müziksever bir ipek tüccarıdır ve eşi olan Mathilde, Wagner, Tristan ve Isolde operasını bestelerken, Mathilde Wesendonck'un yoğun hisli olan bu beş şiiri üzerine besteler yapmaya başlamıştır. Hatta üçüncü lied Im Treibhaus ve beşinci lied Träume'nin alt başlıklarına Tristan ve Isolde operası ilham kaynağı olmuştur. Şarkıların bazı bölümlerinde Tristan ve Isolde’nin III. perdesinin prelüdünde ve Weiten Reich der Weltennachein başında duyulur. Son şarkı olan Träume'nin baş ve son kısımları, O sink hernieder, Nacht der Liebe'de benzer özellikler vardır. İşte bu nedenlerden dolayı şarkılar dizisi ile operanın birbirinden bağımsız ve bu kadar bağlantı içinde olması, yalnızca Wesendonck Şarkıları ile Tristan ve Isolde arasındaki ilişkide vardır.
Bu beş şarkıyı seslendiren Avusturyalı mezzosoprano Elisabeth Kulman, daha ilk parçayı söylerken, kariyeri ve yeteneği hakkında bizlere yeterli izlenimi verdi. Gerek tizlerde gerekse peslerde, hatta forte ve piyanolarda, ki bazen neredeyse zor duyuluyordu, orkestra ile bir bütünlük içinde, başarılı bir yorum yaptı. Şarkı aralarında, bazı seyircilerin alkışları sanatçının dikkatini etkiliyor olsa da o tecrübesi ile konserine aynı tempoda devam etti. Sesinin zerafeti, orkestra ile uyumlu birlikteliği sayesinde konser sonunda bolca alkış aldı. Defalarca selam için sahneye geldi. Elisabeth Kulman’ın ülkemize konser için gelmesi, bizler ve genç sanatçılarımızın bilgi görgü açısından son derece yararlı olmuştur. Bu olanağı sağlayan Borusan yönetimini kutluyorum.
R.Wagner / L.Maazel - Ring Without Words (Sözsüz Ring)
Aradan sonra, konser etkinliğinin başlığına da adını veren ve Richard Wagner’in seri halinde bestelediği, İskandinav ve Germen mitolojilerinden yola çıkarak, kendi hayal gücünü de ekleyerek yaratmış olduğu, dört operayı içeren Nibelungen Yüzüğü (Der Ring des Nibelungen) 1. Das Rheingold (Ren Altını), 2. Die Walküre (Waküreler), 3. Siegfried ve 4. Götterdammerung (Tanrıların Grubu) operalarının sözsüz bölümlerini, orkestra şefi Lorin Maazel’in 1987de düzenleyerek bir senfonik dinleti haline getirmiş olduğu Sözsüz Ring (Ring Without Words) adlı eseri vardı.
Kim ne derse desin ne düşünürse düşünsün; bence gelmiş geçmiş en büyük opera bestecisi Alman Richard Wagner’dir. Çünkü Wagner operayı ‘’Gesamkunswerk’’ topyekün sanat, sanatlar bütünü olarak ele almış ve operada devrim sayılabilecek girişimlerde bulunmuştur. Operayı müzikli dram olarak niteleyip, Alman operasını doruğa çıkarmış, özellikle olgunluk yapıtlarındaki armonik deyişle Romantik eğilimi doyuma ulaştırıp, klasik anlamdaki tonalitenin sınırlarını zorlaması onun yenilikleridir. Ayrıca Wagner’in 19. yüzyıl düşüncesi üstüne yazıları, yalnız müzik değil, edebiyat, tiyatro, politika ve ahlak üstüne görüşleri de besteciliği kadar etkin olmuştur. Wagner için müziğin görevi, dramatik anlatımın sonuçlarına hizmet etmektir. Bu nedenle en önemli besteleri, sahne yapıtlarıdır. Operayı da yukarda bahsettiğim gibi, içinde tüm sanat dallarını barındıran sanat olarak tanımlamıştır.
İşte Wagner’in toplam 17 saat süren ‘’Yüzüğü’’nden hareketle, onların sözsüz bölümlerini bir araya getirmiş olan Lorin Maazel’in düzenlediği ve 70 dakikaya sığdırdığı ‘’Sözsüz Yüzük’’ (Ring Without Words) sonradan yeniden düzenlemeyle 75 dakikaya çıkarmış; bölümler arasındaki geçişlerdeki pürüzsüz ve uyumlu bağlantısı ile son derece başarılı bir kompozisyon çizmiştir. Sascha Goetzel yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası bu eseri yorumlamadan önce ciddi endişelerim vardı. Öyle ya, Wagnerian orkestra ve şefleri çok farklıdır. Bunda, Wagner’e uygun ritim, tını, tonalite ve stil olması gerekmektedir. Bu özellikler solistler için de geçerlidir. Her iyi solist de Wagner söyleyemez, onu söylemek çok farklı deneyim gerektirir. İşte bu nedenlerle hem şefin hem de orkestranın, Ring düzeyinde bir deneyimleri olmamıştı. Orkestra ve şef yerini alıp konser başlayana kadar kalbim heyecandan çarpıyordu. Başarılı olmaları için içimden adeta dua ediyordum. Sonunda konser başladı ve Ring’in ilk operası olan Rheingold’un uvertürünün kontrbas ve kornolar, arkadan tüm orkestranın katılımındaki, başta olan az miktardaki çekincem giderek daha uyumlu birlikteliğe dönüşünce kendimde bir rahatlama, şefe ve orkestraya olan güvenim artmaya başladı. 14 dakika süren bu bölümden sonra, 12 dakikalık Die Walküre’de, orkestranın gerek ansambl olarak uyumlu icrası beni mutlu ederken, viyolonsel grup şefi Çağ Erçağ’ın başarılı solosu göz doldurdu. Sonra Die Walküre’deki flütlerin, bakırların, yaylıların birlikteliği ile coşkulu ‘’Walkürelerin Uçuşu’’ zarif ve başarılı bir birliktelik içinde yoruma devam ettiler. Hemen hemen 4 operada da olan ünlü ‘’Ateş Müziği’’ni dinlerken kalbim duracak zannettim. Solo klarinette Ferhat Göksel’in hem solo hem de ansambl olarak yorumları göz doldurdu. 6 dakikalık Siegfried’den sonra en uzun bölüm olan 36 dakikalık, Ring’in son operası ‘’Götterdammerung’’un düzenlemesine geçildi. Hırıltı Ormanı, Tanrıların Çöküşü, Siegfried’in Rhein’e Gelişi derken, ünlü ‘’Ölüm Marşı’’ timpanilerin piyano vuruşları ile başlayıp, yaylılar, bakırlar ve obua ile iki arpın ahenkli birlikteliği, kornoların, trompetlerin zarif melodileri bizlere güzel anlar yaşattı. Ring’in son bölümü olan ‘’Immolation’’ sahnesi de de Wagner’in anıtsal opera tanımına uyabilen en güzel bölümlerinden biri. Yaylıların uzun ve son derece duygusal, aynı zamanda görkemli tınıları, tüm orkestra ile harman olarak dinleyicinin kulaklarına yansıdı.
Konser bu şekilde sona ererken, salondaki seyircilerden, olağanüstü bir coşku ve memnuniyetlerini belirten alkış sesleri koptu. Orkestra şefi Sascha Goetzel, solo yapan sazların yanlarına tek tek giderek onları ayağa, selama kaldırdı. Ancak alkışlar kesilmedi, şef defalarca sahneye gelmek zorunda kaldı ve seyirciyi tüm orkestra ile birlikte selamladı.
Bence bu konser, Türkiye ölçüsündeki etkinlikler arasında başyapıtlardan biridir. Burada bir Türkiye prömiyeri yapılmış ve son derece başarılı bir sonuç alınmıştır.
Konser öncesi fuayede görüştüğüm Borusan Genel Müdürü Ahmet Erenli, seyircinin R. Wagner konusunda biraz çekinceleri olduğu için salonu tam dolduramadıklarını, bu konserle de bu çekinceyi aşmak istediklerini söylemişti. Bence de bu konserle ne kadar haklı olduğunu bizlere kanıtlamış oldu. İstanbul seyircisi, bundan sonra yapılacak olan Wagner konserlerine daha rahat gelebilecektir. Seyircinin bu ilgisi bunun kanıtıdır.
Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, başta yönetimi, şefi ve üyeleri ile muazzam bir iş başardılar. Tüm ekibi yürekten kutluyorum, hepsine de ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
İsmail Hakkı Aksu