İstanbul Opera Festivali 7. yılında büyük çöküşe doğru gidiyor. Açılış gala konseri, ne yazık ki boş salona verildi.
***
Bu yıl yedincisi düzenlenen Uluslararası İstanbul Opera Festivali'yle, dünya metropolü İstanbul’un hızla akan günlük yaşamını bir hafta boyunca bambaşka bir atmosfere taşımak amaçlanmıştı. Düzenlendiği ilk yıldan itibaren turistlerin de yoğun ilgisini çekerek turizme olan katkısı ile yerli ve yabancı sanatçılar tarafından tarihi mekanlarda icrasının amaçlandığı festival, bu yıl 2-16 Temmuz 2016 tarihleri arasında yapılacaktı. Ancak, festival tarihi yaklaştıkça, gerek duyuru eksikliği, gerekse program zayıflığı hemen kendini belli etti.
Her şeyden önce, festivalin sadece adı ‘’uluslararası’’ kaldı, kendisi ulusal niteliğe büründü.
Festivalin açılışı, 2 Temmuz Cumartesi akşamı, konuk şef Borislav Ivanov yönetiminde İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın çaldığı Gala Konseri ile başladı. Lütfi Kırdar Kongre Salonu’nda verilen konserin yabancı konuk solistleri Bulgar tenor Kaludi Kaludov ile bariton Kiril Manalov idi. Ancak, son anda, Bulgar baritonun gelemeyeceğini bildirmesi üzerine, onun yerine acele ile DOB Genel Müdür Vekili Selman Ada tarafından, İDOB solist sanatçısı ve eski müdürü bariton Kevork Tavityan görevlendirildi.
Kendisi ile görüştüğüm Tavityan, önceden belirlenmiş konser programında söylemek üzere ile kendisinin görevlendirildiğini, programda bir dahli olmadığını, ancak, zaten repertuarında bulunan parçalar olduğunundan eserleri bildiğini söyledi. Ama, zaman darlığı nedeniyle ezber yapamamıştı.
1 Temmuz günü konserin genel provasını da izlemiş, konser programını öğrenmiştim. Provaya Bulgar tenor Kaludi Kaludov ile bariton Kevork Tavityan katılmışlardı. Kevork Tavityan’ı zaten hepimiz biliyor ve takdir ediyoruz. Acaba tenor nasıl diye merak etmiştim. Vasatın üstünde bir sanatçı olarak gördüm. Keşke, konserde bir kadın sesi de olsa ne kadar iyi olur, diye öneride bulunduğumda, Bulgar tenorun, birlikte geldikleri soprano eşi Anna Dtry Kaludov , programda olmamasına rağmen sürpriz olarak son anda konsere dahil edildi. Genel prova bu şekilde sona erdi.
Ertesi gün, 2 Temmuz Cumartesi, Gala Konseri için Lütfi Kırdar Kongre Sarayına gittiğimde, ne bir afiş, ne broşür, ne de program vardı. Yâni hiçbir şey yoktu!. Acaba konser başka bir mekâna mı alındı, diye tereddüt ettim. Öyle ya, konser salonu girişinde bir afiş bile yoktu!
Ramazan Bayramı tatili nedeniyle, zamanlamanın yanlışlığı, seyircinin şehir dışına çıkması, salonun boş kalmasına neden oldu. Boş salona konser vermek de, sanatçılar için oldukça sevimsiz bir durumdur.
Programda Çaykovski, Leoncavallo, Verdi, Bizet ve Puccini operalarından en çok bilinen bölümler vardı. Borislav Ivanov yönetiminde İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın başarılı eşliği ile Bulgar tenor Kaludi Kaludov ve eşi soprano Anna Dtry Kaludov ile sesine hayran olduğum, bariton Kevork Tavityan boş salona rağmen çok iyi etkinlik çıkardılar. Programa sürpriz olarak katılan soprano seyirci tarafından büyük alkış alınca, eşi ile birlikte Verdi La Traviata ‘’Brindisi’’ düeti yaptılar. Konser de bu şekilde, kazasız belasız sona erdi. Ama bir festival havasında olamadı.
Böyle olacağını anlamak için müneccim olmak gerekmiyor. Hattâ, bir de şuna şahit oldum: Bir gün Süreyya Operası’nda, oranın yöneticisi Murat Katoğlu’nu ziyarete gittiğimde, telefonla DOBGM ile bu festival hakkında konuşuyordu. Konuşması bittikten sonra, bana dönerek: “Bak sen de duydun, bunlara Bayramda bu etkinliği yapmayın, seyirci bulamazsınız dedim, ama dinletemedim,”dedi. Ama nedense değiştirmediler, nasıl ve kimlerle bir angajmana girmişlerse.?
Önceleri Rengim Gökmen festivali Yekta Kara’ya teslim etmişti, arkasından Selman Ada da Kevork Tavityan’a.. Aslında, Kevork Tavityan, son derece başarılı bir solist, şef ve yönetici. Sanırım, bazı konularda eli kolu bağlı kalıyor.
Şunları merak ediyorum:
1) Her festivalin bir bütçesi olur, böyle ayrılmış bir bütçe var mı? Bence yok!
2) Her festivalin bir orkestra ve korosu olur. Var mı? Yok tabi ki!
Festivali "uluslararası yapan şey, farklı ülkelerden gelen orkestra şefleri, solistler ve rejisörlerdir. Topyekün orkestra ve korolarıyla, sanki turneye çıkmışlar gibi, festivale davet edilmeleri büyük bir savurganlık oluyor. Programı hazırlayan yöneticilerin davet edilen ülkelere daha sonra "sanatçı" olarak davet edilmeleri de ayrıca mânidardır.
İlgilendiğim için yurt dışında da bazı festivalleri izlemeye gittim ve işleyişleri hakkında bilgiler aldım. Kurallar hepsi için hemen hemen aynıdır. Bize de düşen, bu genel kabul görmüş kurallara göre hareket etmek, onlardan geri kalmamaktır. İyi niyetle başlayan etkinlik, bilinçli ve bilgili bir kadro ile düzenlenmeli ve yönetilmelidir. Yoksa sonu hüsran ve çöküş olur. DOBGM bünyesinde buna el atacak, başarabilecek kişileri varlığına inanıyorum. Lütfen biraz daha bilinçli program yapmak gerekiyor. Yoksa uluslararası değil ulusal olmaktan öteye gidemez. Yoksa zaten amaç, bu işi yavaş yavaş söndürüp yok etmek mi?
Bu arada seyircilerimizin de, her ne kadar yanlışlık yapılmış olsa da, Festivale sahip çıkmaları, izlemeleri gerek. Ama genel müdürün bile bulunmadığı, düzgün duyurulmayan, opera orkestraları dururken İDSO'ya emanet edilen bir “opera festivali”nin açılışına tatilini bırakıp dinleyici niye gelsin diye soranlara da hak vermemek elde değil.
Yöneticilerin, bunlardan ders alıp, daha mantıklı program ve düzenleme yapacakları inancımı taşımak istiyorum.