İDSO’nun 22 Aralık 2017 Cuma akşamı Fulya Sanat Merkezi’nde verdiği konserini, orkestraya geçen yıl da konuk olan Avi Ostrovsky yönetti. Geçen haftanın kahraman piyanisti, bu haftanın gerçek solisti Gökhan Aybulus konsere solist olarak katıldı ve Sergei Rachmaninov’un Op.18, 2 numaralı do minör piyano konçertosunu seslendirdi. Programda ayrıca Antonin Dvorak’ın Op.95, 9 numaralı “Yeni Dünya’dan” başlıklı mi minör senfonisi yer alıyordu. Başkemancı koltuğunda bu hafta Ayşe Özbekligil vardı.
GEÇEN HAFTANIN KURTARICISI.
Geçen hafta İDSO’ya konuk olan solistin rahatsızlanması sonucu, apar topar sahneye çıkan Gökhan Aybulus, bu hafta yerinde ve zamanında sahnede olmanın verdiği rahatlıkla piyanosunun başındaydı. Geçen haftanın bis parçası ile bu haftanın “fragmanını” veren Aybulus, Rachmaninov’un 2. Piyano Konçertosu ile dinleyicinin karşısına çıktı.
Rachmaninov’un bunalımlı dönemine rast gelen bu konçertonun ortaya çıkması da epeyce sancılı olmuştur. İlk piyano konçertosunun başarısından sonra bir türlü ikinci konçertoya başlayamayan besteci, amatör müzisyen ve psikolog olan Dr. Nikolay’ı Dahl ile görüşmüş, Dr. Dahl’ın hipnoz ve telkinleri sayesinde Rachmaninov içinde bulunduğu psikolojiden sıyrılarak konçerto üzerine çalışmaya başlamış ve eser Dr. Dahl’a adanmıştır.
Gökhan Aybulus’un piyano ile olan iletişimini çok seviyorum. Piyanoya yeri geldiğinde çok yumuşak davranan, yeri geldiğinde de kuyruklu piyano ile kıran kırana mücadele eden yapısı ile özellikle Rachmaninov-Beethoven gibi duygu-durumu fırtınalı bestecilerin eserleri için bana göre biçilmiş kaftan bir yorumcu.
Konçertonun ilk bölümünde yer alan ısırgan temalar için kadar haşinse, yeri geldiğinde tuşlara basmaya kıyamayan dokunuşları ile “piano” nüansını ve pedalların uzamalarını çok yerinde kullanan yapısı ile adeta başka başka bir dünyaya taşıdı diyebilirim. Tabii bu arada flüt solosu ile Recep Fıçıyapan kulaklarımızı doldurdu.
İkinci bölümde Rachmaninov’un halet-i ruhiyesinin bir yansıması olan temalar ise hem Aybulus’un tuşlarında hem de nefesli/yaylı gruplarında ses buldu. Bölümün başında gelen flüt sololarına klarnetçi Ayşegül Kirmanoğlu’nun solosu da eklenince girişten gelişmeye doğru açılan yolda Gökhan Aybulus da istediği yorumu bir tüy hafifliğinde yapabildi. Buradaki yoruma biraz akordu düşen piyano damgayı vurdu maalesef. Konserin hemen öncesinde akordu yapılmasına rağmen, salonun değişken havası akord dinlemiyor. Piyanonun kendi başına kaldığı bölümlerde salona yansımış mıdır bilmiyorum ama benim mikrofonlarıma tel salınımları çok fena geldi.Üçüncü bölümün aşina teması ile yeni bir havaya bürünen konçertoda, özellikle solist ve nefesli ünison partileri çok başarılı tınladı. Bakır nefesliler bu hafta ısınma süresi bulduğu için üçüncü bölüme daha güvenli başladılar. Üçüncü bölümün ortasında yeniden gelen ana tema şef Avi Ostrowsky’nin elinde hem oryantalist hem de romantik bir havaya bürünerek solistin parmaklarına doğru yola çıktı. Bölümün sonlarında yavaş yavaş yükselen temada, Ostrowsky kimsenin ofsayta düşmesine izin vermedi ki maalesef orkestranın çalıştığı bazı şeflerde bazen bu ofsayta düşme alışkanlık haline geliyor. Ostrowsky’nin verdiği güven sayesinde konçertonun en parlak bölümüne bir zafer edasıyla girdi.
Orkestra ve solist dinleyiciden hak ettikleri alkışları alınca, Gökhan Aybulus önce kendisine verilen çiçeği klarnetçi Ayşegül Kirmanoğlu’na verdi ve ardından bis parçası olarak yine Rachmaninov’tan 5 numaralı etüd ile do diyez minör prelüdü çaldı.
DENEYİMLİ ŞEFİN ELİNDE YOĞURULAN DVORAK.
Konserin ikinci yarısında İDSO, Antonin Dvorak’ın Op.95, 9 numaralı “Yeni Dünya’dan” başlıklı mi minör senfonisini seslendirdi.
Dvorak’ın Amerika Birleşik Devletleri’nde New York Ulusal Konservatuarı yöneticiliği yaptığı dönemde bestelenen eserde Avrupa-Amerika kıtalarının bir sentezini duyarız. Dvorak her ne kadar bu senfoninin Amerika ile bir alakası olmadığını söylemiş olsa da, bestecinin bu yeni kıtanın yerli halkının melodilerini bir şekilde senfoniye işlediği de açıktır. Konser programının açıklamalarını yazan Sungu Okan’ın da değindiği gibi, ikinci bölümün en vurucu teması olan koranglenin seslendirdiği tema Amerikan yerlilerinin melodilerini anımsatır adeta.
Senfoninin ilk bölümünde orkestrayı güvenli bir tempo ile yönetmeyi tercih eden Ostrowsky, bu tercihi özellikle bakır nefeslilerin tınısının daha iyi ortaya çıkması için yapmış olabileceğini düşünüyorum. Bu bölümde flüt solosu bu sefer Simge Kılıç tarafından başarı ile seslendirildi
İkinci bölümün sakin, lirik havasına tabii ki korangle teması damgasını vurdu, Simla Efe bu tip tehlikeli soloların ismi olduğunu artık kanıtladı diyebilirim. İDSO’nun nefesli grubu zaten uzun yıllardır oturttuğu kadrosu ile bu soloların altından rahatça kalktığını gösteriyordu, ancak kadronun alttan yetişen genç sanatçılarının bu bayrağı taşıyacağını görmek güzel. Bölümün sonunda gelen keman-viyola solosunda geçtiğimiz haftalarda başarılı sololara imza atan başkemancı Ayşe Özbekligil ve viyola grup şefi Ersin Pamukçu eserin o narin havasına uygun biçimde seslendirdiler.
Üçüncü bölüm timpaninin coşkun vuruşları arasında bizi son bölüme hazırlarken, Vahşi Batı’da at süren bir Kızılderili’nin hayali yansır adeta. Bu tema bir anda Amerika kıtasının keşfedilmemişliğinden, Avrupa kıtasının vals havasına büründüğünde bu gidiş-gelişler içinde duygular o kadar çabuk değişir ki, aslında senfoninin yorumu konusunda bana göre en zor bölümü budur. İDSO bu bölümde yaylı grubu olarak nefesli grubu ile iyi bir senkron yakaladı diyebilirim. Şef Avi Ostrowsky bu bölümde yaylı grubunun artiküle notaları üzerine iyi çalışmış, çoğunlukla vals temposu içinde bu artiküle notalar kaybolmaya meyillidir. Bölüm sonunda gelen Korno-Trompet partileri dördüncü bölüm için başarılı bir hazırlık yaptı.
Tabii ki senfoninin en can alıcı ve en bilinen bölümü olan son bölümde bakır nefesliler konserin başında buldukları motivasyon sayesinde tabir yerindeyse “cam gibi” üfleyerek bölüme başladılar. Trombonlar ile birlikte tüm bakır nefesliler bu bölümün hakkını verdi. Bölümün ortasında yer alan temadaki korno soloları temiz ve korkusuzca tınladı. Doğal olarak bu da bölüm sonuna denk gelen tüm nefesli sololarının kalitesini arttırdı.
Bir orkestrada önemli çalgı diye bir şeyin olması mümkün değil, her enstrümanın bir yeri var, ancak bazı eserlerde daha ön plânda olan çalgı grubu var ki, Dvorak’ın bu senfonisinde özellikle bakır nefesliler bu kapsamda yer alıyor. Her solonun bir diğer soloya etkisi var, bu “kelebek etkisi” pozitif olmazsa maalesef tüm grubu etkiliyor. Bölümün sonunda biraz yorgunluk belirtisi olarak gelen bir iki ufak ses hatası ve kontrbas grubunda nazarlık mahiyetinde kopan tele rağmen, orkestra konsantresini korudu ve Dvorak da aynen Rachmaninov gibi gecenin yıldızı oldu. Eser sonunda şef Ostrowsky benle aynı görüşte olacak ki, orkestra selamı sırasında korangle solosu ile göz dolduran Simla Efe’yi öne davet ederek dinleyiciye alkışlatması, deneyimli bir sanatçının genç bir sanatçıya nasıl değer vermesi gerektiği konusunda adeta bir ders niteliğindeydi.
Bu hafta İstanbul’da ciddi bir yağış olmasına rağmen seyircinin ilgisi müthişti. Eser arasında alkışlamayarak benden tam not alan dinleyici, eser sonunda bu hafta hem solist Gökhan Aybulus’u hem de İDSO’yu dakikalarca alkışlayarak aldığı keyfi yansıttı.
Şef Avi Ostrowsky, İDSO’yu çok iyi analiz ederek istediği yorumu tam anlamıyla orkestradan almayı başardı. Usta şef olmanın kumaşını orkestraya da yansıtan Ostrowsky’nin, gelecek sezonlarda da İDSO'yla çalışacağını tahmin ediyorum.
Bu hafta konsere gelmeyenler gerçekten dört dörtlük bir performansı kaçırdı diyebilirim. Orkestranın son haftalarda gösterdiği yükselen grafiğin devam etmesi dileği ile gelecek haftaya kadar herkese sanat dolu günler.
MEHMET SUNGUR
23 Aralık 2017