Yönetmen Anatole Litvak'ın unutulmaz filmi ve orijinal adı "Goodbye Again" olmasına rağmen Fransızca başlığı olan "Aimez-vous Brahms?" ile anılan "Brahms sever misiniz?" filminin başlığı ile başlamak istedim bu haftaki yazıma. Aslında ilk düşündüğüm başlık ise "İlginç Yorumlar Gecesi" idi.
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın 15 Ocak akşamı Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda verdiği konseri Güney Koreli şef Young Chin Lee yönetti. Konserin solisti Rumen kemancı Remus Azoitei idi. Başkemancı koltuğunda Ayşe Özbekligil oturuyordu.
Yazımın ilk başlığına "ilginç yorumlar gecesi" dememin nedenine gelince...
EL FRENİ ÇEKİK BRAHMS
Öncelikle şunu belirteyim, gecenin solisti olan Remus Azoitei çok iyi eğitim almış bir sanatçı. Dünyanın önde gelen sanat kurumlarından biri olan Juilliard Akademisi'nden 2001 yılında mezun olan Azoitei aynı yıl Londra Kraliyet Müzik Akademisi'ne öğretim görevlisi olarak kabul edilen en genç sanatçı ünvanının da sahibi olmuş.
Bu arada konserin program notlarında yer alan bir husus konusunda düzeltme yapmam lâzım, sanatçının Web sitesinden çevrilen biyografisinde "Londra Kraliyet Akademisi'ne kabul edilen en genç keman profesörü oldu" ibaresi maalesef biraz "direkt"çeviri olmuş. Burada profesör kelimesi akademik ünvan anlamına gelmiyor. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde öğretim görevlisi olanlara da "profesör" deniliyor. Bu nedenle mantıken 2001 yılında mezun olan birinin aynı yıl akademik anlamda profesör olması için çok ciddi üstün yeteneğe ihtiyacı olduğu da aşikâr.
Nigel Kennedy'den Itzhak Perlman'a kadar uzanan çalışmaları ile göz dolduran bir özgeçmişe sahip olan sanatçı bugüne kadar çok önemli yayın organları ve eleştirmenlerden de olumlu kritikler almış. Söz konusu bu olunca insan ister istemez biraz fazla beklentiye giriyor.
Konserde seslendirilen Johannes Brahms'ın Op.77 Re Majör Keman Konçertosu, 3 büyükler kategorisinde olan konçertolardan biri. İşin ilginç yanı Beethoven, Brahms ve Çaykovski'ye ait bu üç büyük konçertonun hepsi de Re Majör tonunda bestelenmiş ve bestecilerin tek Keman Konçertosu.
Konu Brahms'a gelince her zaman kulağıma yerleşmiş tek bir yorum gelir, Oistrakh... Bugüne kadar bu ustanın üzerine çıkacak bir yoruma daha rastlamadım. Tabii ki bir çok ünlü yorumcu bu konçertoyu hakkını vererek yorumladı, kayıtlarını yaptı. Ancak Oistrakh, diğer yorumlarında olduğu gibi bu konçertoda da çıtayı çok yükseğe koyan isim olmuştur.
Azoitei konçertoya başladığı anda yorum için seçtiği tempo beni şaşkınlığa uğrattı. Normalden daha ağır bir tempo seçen sanatçı bunu bir "yorum" olarak nitelendirebilir. Ancak bu seçim benim kayıt masama akıcı bir yorum olarak yansımadı. Her notanın bir sonraki notaya bağlanarak geçtiği bir konçertoyu tane tane çalmaya çalışırsanız, o konçerto maalesef akıcılıktan uzak bir noktaya gelir.
Çoğu sanatçı bir eseri çalışırken önce gerçekten ağır bir tempo ile başlar. Daha sonra yavaş yavaş hızlanır. Bu süreç içinde eseri tane tane parçalara ayırıp özümserler. Azoitei'nin yorumunda da benim hissettiğim aynen buydu. Eser sahnede seslendirilmiyor, sanki çalışılıyormuş gibi duyuldu. Dinleyiciye konçerto parça parça ulaştı ve bir türlü bir bütün olamadı. Yine de yorumda dikkati çeken başka noktalar vardı. Öncelikle Azoitei keman için çok tehlikeli sayılan tiz notalarda takdire şayan bir tonaliteye sahip. Ancak o incelik pes notalara gelince birden kaybolup tezat oluştururcasına kemanın limitlerini zorlamaya başlayınca iki arada bir derede kalıyorsunuz.
Bu ikilemde giderken ilk bölümün sonunda "ilginç" yorumların bir başkası karşımıza çıktı. Azoitei konçertoyu yorumlarken Joachim kadansının yerine Jascha Heifetz'in yazdığı kadansı tercih etti ki bence gecenin en büyük sürprizi bu oldu. Joachim'in kadansına oranla daha fazla teknik zorluklara sahip bu kadansın bugüne kadar pek duyulmamış olması bence haksızlık olmuş. Yer yer orijinal kadanstan bölümler duyduğumuz kadans o ana kadar umudumu kestiğim konçertoya bir dönüş yapmamı sağladı.
Üçüncü bölüme kadar yer yer koptuğum konçerto, son bölümde olması gereken tempoya gelmeye başlayınca doğal olarak enerjisi de yükseldi. Genel olarak sıkça bahsettiğim doğru nota seslendirmenin doğru yorum anlamına gelmediği konusu bu akşamki konserde bir kez daha içimden geçti. Azoitei'nin entonasyonu gerçekten sağlam. Entonasyon (doğru ses tınlatma) konusunda ciddi zorlayıcı bir konçertoyu bir kaç küçük "yakın" notayla geçen bir çalış, her zaman alkışı hakeder.
Konsere gelen dinleyici de bu zorlu konçertoyu seslendiren Azoitei'yi alkışsız bırakmadı ve tekrar sahneye çağırdı. Brahms'tan Piazzola'ya geçiş yapan dinleyici ne hissetti bilmiyorum ama bana kalırsa Azoitei Brahms'ta çektiği el frenini bu parçaya geldiğinde bıraktı ve bu sefer akıcı yorum benim mikrofonlarıma, dinleyicinin de kulağına ulaştı. Keşke bu akıcılığı Brahms'ta da yapsaydı. Böylece yeni isimlerden dinlediğim çok iyi yorumlardan biri diye yazma şansım olurdu.
BEETHOVEN'İN AYAK SESLERİ
Konserin ikinci yarısı başlarken ilk kez karşılaştığım şef Young Chil Lee'nin orkestra yönetim şeklini daha yakından izleme şansım olduğu için meraklandım. Son çeyrek yüzyılda Asya ve Uzak Doğu kökenli isimlerin Klâsik Müziği domine etmeye başladıkları bir gerçek. Batı'yı bu konuda yakalamanın ötesinde artık Batı'ya bu konuda ders verme noktasına geldiler. Bunun altında yatan en temel özellik kuşkusuz disiplinlerinden kaynaklanıyor. Batı sanat dünyasının rahatlığı sanırım bu ülkelerde yetişen öğrencilerde yok. Nüfusun daha kalabalık olduğu ve yaşam şartlarının da bazı istisna ülkeler dışında Batı standartlarının altında kaldığı bu ülkelerde kendini ispatlayarak sivrilme savaşı oldukça çetin geçiyor. Bu çetin savaş da doğal olarak çetin savaşçılar yaratıyor ister istemez.
Güney Kore bu alanda önde gelen ülkelerden biri. Young Chil Lee Seul doğumlu bir isim. Eğitimini Amerika Birleşik Devletleri'nde sürdüren Lee şu anda New York Devlet Üniversitesi'nde doktorasını tamamlıyor. 2008'den bu yana da Prag Bohemian Senfoni Orkestrası'nın da daimi şefi. Bu arada bir çok ünlü orkestra ve sanatçı ile konser yapma şansı olmuş.
Beethoven'in Op.21, 1 numaralı Do Majör Senfonisi bestecinin 30 yaşında bestelediği bir eser. İlk senfonisi müzik eleştirmenlerince Mozart ve Haydn'ın etkisinde kaldığı düşüncesi ile eleştirilse de Beethoven'in kendine has üslubu bana kalırsa senfoni boyunca kendini gösteriyor. Bu üslûp çalgıların kendisi ile birlikte gruplar arası disiplin ve senkronizasyonu da birlikte getiriyor.
Lee'nin orkestra yönetiminde -ki konçerto eşliğinde de bu hissedildi- orkestra ile iyi bir kontak kuramadığı hissi verdi. Bunu yaptı mı bilmiyorum ama orkestrayı Lütfi Kırdar'ın arka koltuklarından dinleyerek akustik sapmaları hesaplasa idi belki daha iyi bir senkronizasyon yakalayabilirdi.
Yine de Lee, Beethoven'in senfonik havasını iyi yakalamış. Bu arada konser kaydı sırasında ne yazık ki sormaya fırsatım olmadı, senfoninin timpani partisi keçe uçlu baget yerine tahta uçlu baget ile çalındı ki Klasik Dönem bagetlerinin kullanılmış olması kayıt sırasında gözlerimin ve kulaklarımın anında dikkatini çekti. Bunu şef mi tercih etti yoksa timpanide Müşfik Galip Uzun'un tercihi miydi ya da hepsinin dışında bu bir gelenek midir bilmiyorum. Bu nedenle ne olursa olsun bir dönemin tınlaması adına kesinlikle doğru olan şeydi.
Son olarak, Beethoven bu senfonisini nefesli grubunun üzerine inşaa etmiş desek yanlış olmaz herhalde. Bu nedenle nefeslilere epeyce iş düştü. Tek üzüntüm, uzun zamandır hatasız giden Korno grubuna birazcık nazar değmiş olması. Umuyorum bu nazar tek konserde geçer gider.
Bu konseri 3 Şubat Çarşamba akşamı saat 20.00'den itibaren Radyo 3'te yayınlanan Bir Konser programında dinleyebilirsiniz.
Gelecek haftaya kadar herkese müzik dolu günler diliyorum.