İDSO'nun 14 Nisan Cuma akşamı Fulya Sanat Merkezi'nde verdiği konserini Rengim Gökmen yönetti. Kemancı Hasan Niyazi Tura ve trompetçi Şenova Ülker konsere solist olarak katıldılar. Programda Yalçın Tura'nın Keman ve On Yaylı Çalgı İçin Oyun Havaları, Trompet Konçertosu ve Dmitri Şostakoviç'in Op.53 6 numaralı si minör senfonisi yer alıyordu. Başkemancı koltuğunda bu hafta Özgecan Günöz Kızılay vardı.
KONSERE TURA DAMGASI.
Bu hafta İDSO konserinde yer alan eserlerin ikisinin Yalçın Tura'ya ait olması, hâttâ bir eserin Dünya Prömiyerinin yapılması ve solistlerden birinin de Yalçın Tura'nın oğlu Hasan Niyazi Tura'nın olması, ister istemez konsere Tura imzasının atılmış olması anlamına geldi.
Konserde ilk olarak seslendirilen Keman ve On Yaylı Çalgı İçin Oyun havaları, 1970 yılında taslak olarak ortaya çıkmışsa da son şekline gelmesi 1993 yılına rastlıyor. Tamamlanan eser için Yalçın Tura kendi sözleri ile "Geleneksel Osmanlı Müziği'nde fasıl ve oyun havaları olan ve İnce Saz tabiriyle anılan grup, bu eserle bir nevi modern bir kimliğe bürünmüş ve yeni biçimiyle çok sesli ortama yansımıştır." diye ifade etmiş.
Keman sanatçılığı ile birlikte besteciliği ile de ön plâna çıkan Hasan Niyazi Tura bu akşam solist olarak sahnedeydi. Geçtiğimiz aylarda Cihat Aşkın'ın seslendirdiği "Konçertango" başlıklı konçertosu ile bu sütunlarda yer alan sanatçının ilk kez solist olarak kaydını yapacağım için keyifliydim. Eğitimine önce babası Yalçın Tura ile başlayan oğul Tura, daha sonra Prof. Gönül Gökdoğan ve Prof. Nuri İyicil ile eğitimine devam etmiş ve Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarından mezun olmuş. Kompozisyon eğitiminine özel olarak Prof. Hasan Uçarsu ile devam etmiş.
Keman ve On Yaylı Çalgı İçin Oyun Havaları, tınısal olarak "eseri tanımayan biri için bile" Yalçın Tura'nın "imzası"nı taşıdığını rahatlıkla söyleyebilirim. Özellikle makamsal armoniler konusunda çok seslemede kendine ait bir kontrapuntal yapısı olan Tura'nın diğer eserlerini dinlediğinizde bunu çok net olarak fark edebiliyorsunuz. Bu eserin girişinde yer alan "Taksim" bölümünün notalanmış olması aslında geleneksel müziğimizde ne büyük bir eksikliğin üzerine basılmış bir parmak olarak görülmelidir. Bugüne kadar yapılan taksimlerin doğaçlama olması yapı gereği de olsa sazında usta olan müzisyenlerin kendilerinin ya da bunları notaya alacak başkalarının bu "doğaçlama" müziği gelecek kuşaklara aktarabilmesi gerekirdi.
Hasan Niyazi Tura'nın çalıştığı keman hocalarının ne kadar disiplinli ve mazeret kabul etmez isimler olduğunu yakından bildiğim için, bu akşamki performansının nasıl olacağını az çok tahmin ediyordum. İlk bölümde yaşanan ufak hafıza oyunlarını saymazsak, Hasan Niyazi Tura bu akşam dinleyiciler arasında yer alan "Büyük Jüri"den tam not almıştır diye düşünüyorum, ki eserin sonunda Hasan Niyazi Tura kendisine verilen çiçeği alarak sahneden indi ve dinleyiciler arasında yer alan ailesine götürdü. Sanırım konserin en anlamlı sahnesi de buydu.
Alkışlar üzerine yeniden sahneye gelen Tura, şef Rengim Gökmen'in çok doğru bir kararı ile aksaklık yaşanan 4. Bölümü yeniden çaldı. Yaşanan aksaklığı dinleyici ile paylaşarak tekrardan çalan ve dolayısı ile arşive girecek bir kaydı da kurtaran Rengim Gökmen'e de buradan teşekkür ediyorum.
DÜNYA PRÖMİYERİ.
Konserin ikinci eseri yine Yalçın Tura'nın Trompet Konçertosuydu. Eser bu gece konserin bir diğer solisti olan trompetçi ve İDSO üyesi Şenova Ülker'in siparişi üzerine 2012 yılında bestelenmeye başlanmış. 2015 yılında tamamlanan eser ilk kez bu konserde seslendirildi. Bu değerli ânın kaydını yapmaktan kendi adıma gururluyum zira hem Yalçın Tura gibi bir bestecinin eserini ilk kez kaydediyor olmak hem Şenova Ülker'e borcumu ödemiş olmak (yıllar öncesinde kendisinin solist olduğu bir konseri hastalandığım için kaydedememiştim) hem de yeryüzüne ilk kez düşen notaların kaybolmadan saklanmasına aracı olmak sanırım yeterince gurur verici bir durumdur.
Orkestraya yıllardır trompet sanatçısı olarak hizmet veren Şenova Ülker bu akşam da performansından ödün vermeden sahnedeydi. Eserin soliste kendini gösterme imkânı veren partileri yanı sıra, orkestraya da iş düşen partileri ile solist-orkestra-orkestra-solist paylaşmasını çok yerinde kullanan Yalçın Tura bu eserinde geleneksel "Tura" yapısını 3. Bölümde biraz değiştirmiş gibi geldi bana. İlk iki bölümün aksine 3. Bölümde makamsal yapı korunmakla birlikte bu kez biraz daha Batıya dönük bir yapı hissettim.
Eserin sonunda alkışlar eşliğinde Rengim Gökmen ve Şenova Ülker ile birlikte sahneye gelen Yalçın Tura herkese duygusal bir an daha yaşattı. Alkışlar devam edince Şenova Ülker dinleyiciye düzenlemesi Yalçın Tura'ya ait Drama Köprüsü adlı türkü ile teşekkür etti.
STALİN'İN ŞOSTAKOVİÇ'İ.
Yukarıdaki başlıktan Şostakoviç'i yerdiğim sonucuna varmayın. Şostakoviç gibi bir bestecinin Sovyet rejimi sırasında nasıl hayatta kalma savaşı verdiğini bestecinin hayatını okuyanlar az çok zaten bilir. Kaderinin döndüğü ve tekrar gözde besteci olma hakkı kazanan bestecinin 6. Senfonisi 5. Senfoni ile karşılaştırıldığında çok ciddi değişimlerin olduğunu fark etmek mümkündür. Görkemli girişleri seven Şostakoviç'in bu senfonide yavaş ve karanlık bir giriş tercih etmesi belki de 5. Senfoninin yazılış sürecinde ve öncesinde yaşadığı ölüm-kalım anlarının ifadesi olarak bile tınlamış olabilir.
Uzun birinci bölüm sonrası gelen hızlı iki bölüm, birinci bölümün aksine kimi zaman pastoral tınılar içeren göreceli neşeli bölümler olarak nitelenebilir. Şostakoviç imzası yaylı çalgı temaları ile işlenen bu bölümlerde yine bestecinin nefesli çalgılara önemli pasajları verdiğini söyleyebiliriz. Tanıdık bir tema ile açılan son bölüm Şostakoviç'in bana kalırsa Stalin'e "Nanik" yaptığı bölüm olmuş. Her türlü baskı ile yıldırılmaya çalışan bir bestecinin yaşamını ve dolayısı ile müziğini sürdürebilmesi için görünüşte Politbüro'ya itaat eden bir hava verse de Şostakoviç asla "Stalin'in Şostakoviç'i" olmamıştır.
GECENİN ÖZETİ.
Bu gece gerçekten İDSO tarihinde özel bir konser yaşadığımızı söyleyebilirim. Bunda tabii ki Sayın Yalçın Tura'nın aramızda oluşunun etkisi büyüktü. Yalçın Tura'nın bir eserinin Dünya prömiyerinin yapılmış olması, solist sanatçının babasının eserini babasının önünde seslendiriyor olması tüm bu güzelliklerin nedeni idi.
Her zaman söylediğim gibi, genç bestecilerin Yalçın Tura'dan ve Yalçın Tura gibi değerli ustalardan öğrenmesi gereken çok şey var. Her şeyden önce bu ülkenin müziğini iyi tanımaya ve bu cevheri doğru işleyebilmeye çok ihtiyacımız var.
Orkestranın Şostakoviç yorumunda hem Rengim Gökmen hem de İDSO tüm kadro olarak odaklanmış bir performans sergiledi. Özellikle de bu hafta eserlerden dolayı zengin nefesli kadrosu ile gerçekten dinlenmesi gereken bir konser oldu. Keşke dinleyici Dünya prömiyeri yapılan bir eserde aceleyle bölüm arası alkış yaparak kaydı riske etmeseydi.
Gelecek hafta buluşuncaya kadar sanat dolu günler diliyorum.
MEHMET SUNGUR
15 Nisan 2017