İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın 26 Şubat tarihli konseri Fulya Sanat Merkezi'nde verildi. Benoit Fromangér yönetimindeki orkestra kontrbas sanatçısı Melih Balçık'a eşlik etti. Başkemancı koltuğunda bu hafta Bahar Biricik oturuyordu. Konserde Wolfgang Amadeus Mozart'ın Don Juan Operası Uvertürü, Serge Koussevitzky'nin Op.3 Kontrbas Konçertosu ve Charles Gounod'nun 1 numaralıı Re Majör Senfonisi yer alıyordu.
MASALLARLA YETİŞEN UVERTÜR.
Konserin ilk eseri olan Don Juan Operası Uvertürü açılış için güzel bir seçim olmuş. Bestelenme aşaması hayli ilginç olan eser, Mozart'ın alıştığımız tınılarının azıcık dışında bir yapıya sahip. Mozart'ın hayatını okuyanların alışık olduğu şekilde, operanın uvertürünün bestelenmesi her zaman olduğu gibi ilk seslendirilişin öncesindeki geceye kalmış. Mozart'ın eşi Constanza eşinin uykusunun geldiğini anlayınca onun uyumaması için başta Alaaddin'in Sihirli Lambası olmak üzere bir sürü hikâye anlatarak uvertürün yetişmesini sağlamış.
Fransız şef Fromangér geri plânına bakıldığında hem flüt sanatçısı (konser programında hangi alanda solist olduğu yazılmamışsa da) hem de dünyada kabul görmüş şeflerden biri. Flüt eğitimine bakıldığında da Jean-Pierre Rampal ve Alain Marion gibi ustalarla çalıştığını görüyoruz. Versailles ve Paris Konservatuarlarından mezun olan Fromangér daha sonra şefliğe ağırlık vermiş.
Fromangér yönetimindeki İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, uvertürde iyi bir giriş yaparak geçen hafta yaşadıkları sıkıntılı konser salonu depresyonunu attıklarını dinleyiciye hissettirdiler. Nefesliler hem entonasyon hem de birliktelik olarak iyiydi.
Yaylılarda da bir sıkıntı gözlemlenmezken sadece arada hissedilen senkron sorunu eserin bütünlüğünü biraz bozdu.
UZUN SÜRENİN ARDINDAN SAHNEDE OLMAK.
Kontrbas sanatçısı Melih Balçık benim Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı yıllarından yakıdan tanıdığım hocalarımdan biridir. O dönemlerin bir standardı olarak çok ciddi, otoriter ve gülümsemekten imtina eden hoca zihniyetinin "negatifi" olan hocalarımızdan biriydi. Daima güler yüzlü ve öğrencileri üzerinde değişik bir otorite kuran bir isimdi.
Kendisinin İDSO ile konserlerini kayıt eden biri olarak uzun süredir sahnede olmadığını biliyorum, en azından İDSO ile. Bu nedenle bu akşamki konserini biraz daha merakla beklemedim değil...
Geçen hafta Fagot için yazdığım cümleleri biraz daha değiştirerek kontrbas için şunu yazabilirim: Yaylı çalgıların "dedesi" olarak nitelendirilen bu hantal ve devasa çalgı, Keman, Viyola, Viyolonsel gibi yaylı çalgılarla karşılaştırıldığında insana ister istemez bu çalgıdan solist çıkmaz gibi geliyor.
Zaman içinde evrilerek her türlü müziğin içine giren bu çalgının bas gitar haline gelmiş şekli için şu espri yapılır mesela: "Bas gitarcıyı yanlış nota basana kadar kimse fark etmez"
Neyse ki zaman içinde bu çalgının sadece eşlik çalgısı olmadığı besteciler tarafından fark edilerek, konçertoların bestelenmesi ile solistik yönü de ortaya çıkmış.
İlginç bir durum değerlendirmesi olarak şunu diyebiliriz ki kontrbas konçertolarını besteleyen bestecilerin çoğu aynı zamanda kontrbas sanatçısı. Bu akşam konserde dinlediğimiz konçertonun bestecisi olan Koussevitzky de Rusya'nın önde gelen kontrbasçılarından biri.
1902 yılında tamamlanan eser, 1905 yılında Moskova Filarmoni Orkestrası eşliğinde kendisi tarafından Moskova'da seslendirilmiş. Genel yapısı orkestra eşliğindeki bir şancıyı anımsatan karakterdeki konçerto, bir yandan kontrbasın bas tonlarından ziyade tiz tonlarını ön plâna çıkartmış.
Hızlı ve yavaş bölümden sonra gelen ara ile üçüncü bölüme bağlanan konçertoda teknik zorluklar bu bölüme saklanmış.
Melih Balçık'ın yorumuna gelirsek, genel anlamda bir gün önceki provanın kendisi için iyi geçmediğini ifade ederken kafasının hâlâ orada kaldığını düşünüyorum. İkinci bölümde bu sıkıntıdan kurtularak daha romantik bir yoruma geçmesi ve üçüncü bölümdeki teknik pasajlara çoğunlukla hakim olması da bunu yansıttı. Sadece eserin sonuna doğru gelen entonasyon problemini yaşamasaydı iyi olurdu. Ne diyelim, bu da nazar boncuğu olsun...
DUYMADIĞIMIZ SENFONİ.
Charles Gounod müzik tarihine adını Faust Operası ile yazdıran besteci olarak tanınır. Bu nedenle iki senfonisi olduğu pek çok kimse tarafından bilinmez. Bu nedenle 1855'te tamamlanan iki senfonisinden birincisi olan Re Majör senfoniyi konser programında görmek benim için güzel bir sürpriz oldu.
Orkestra yönetiminin bu tarz bilinmeyen senfoni ve konçertolara yıllık programlarında şans vermesi ve alışık olduğumuz konser programlarının biraz dışına çıkması gerektiğini düşünüyorum.
Genel havası Mozart, Haydn ve biraz da Beethoven'i anımsatan Re Majör Senfoni teknik olarak zor görünmese de son bölümdeki pasajlarla aslında bir orkestra için hayli zorlayıcı sayılabilecek eserlerden biri.
Yaylı çalgıların birlikteliği ve nefesli grubunun armonik olarak doğru tınlaması bu eserin temel zorluklarından sayılabilir. Üçüncü bölümde nefeslilere ağırlık veren senfonide gruplar ufak tefek aksilikler dışında genel olarak iyi tınladılar.
Ağır tempo ile başladıktan sonra canlanan son bölüm yukarıda saydığım tüm zorlukların tam bir birleşimi. Birinci ve ikinci kemanlar mümkün olduğu kadar senkron olsalar da hızlı pasajlarda bu birliktelik maalesef bozuluyor. Orkestranın yaylı çalgılarda özellikle de Keman gruplarında tek bir çalgı gibi tınlaması için sanırım hem bireysel hem de grup olarak biraz daha özene ihtiyacı var kanısındayım. Yıllardır kayıtlarını yapan biri olarak, orkestranın gereken özeni gösterdiğinde neler yapabildiğini çok iyi biliyorum çünkü...
Bu gece Fulya Sanat Merkezi'ne gelen dinleyici alkış konusunda ilk kez inisiyatifi ele alan AKM dönemi dinleyiciyi anımsattı bana. Senfoninin genel "es" verdiği bir yerde ofsayta düşmek üzere olan bir iki kişiyi ipten almanın yanında, bölüm sonunda gelecek alkışı da "hişşşt" uyarısı ile kesti.
Sonuç olarak geçen hafta yaşadığım Kozyatağı üzüntüsünün ardından orkestrayı tekrardan toparlanmış ve konsantre olmuş olarak görmek beni sevindirdi. Doğal olarak bunda hem konser mekânının, hem de şefin büyük katkısı var. Bana göre Fromangér bir haftalık süre içinde orkestrayı okumayı başarmış ve ortaya iyi bir yorum çıkartmış diyebiliriz.
Gelecek hafta bulununcaya kadar herkese müzik ve sanat dolu günler diliyorum.