Savaşı, kavgayı, içimizi acıtan, anlamını iyice yitiren siyasetteki gidişatı, yeni cumhurbaşkanı seçimini ve hakkında daha çok yazı yazacağımız TÜSAK sorunlarını bir tarafa itip bugün bir yaz yazısı, bir tatil yazısı yazmak istedim.
Yazının başlığı, kısa bir süre önce bir konser için İstanbul’a gelen günümüzün ünlü kemancısı İtzhak Perlman’la ilgili basında yer alan haber başlıklarından birisinden alındı. Anlaşılacağı gibi çaldığı sazın ünü, kemancı Perlman’ın ününün de önüne geçmişti.
Aslında konser haberini manşete bu şekilde taşıyan gazeteci haksız da sayılmaz. İtalyan saz yapımcıları Antonio Stradivari ve Giuseppe Guarneri tarafından 1600’lü yılların son çeyreğiyle 1700’lü yıllarda yapılan kemanlar ile yaylı sazlar, ses ve işçilik yönüyle o denli ün yaptılar ki, dünyanın her tarafında basında bu başlıklarla yer alır oldular.
Daha baştan vurgulayalım, sınırlı sayıdaki bu sazlara sahip, şanslı uluslararası solistleri, müzikçileri bir yana bırakalım, bu sazlara sahip olmayan kemancılar, viyolacılar, viyolonselciler ile diğer nefesli saz çalanlar daha baştan şanslılar. Çünkü onlar, en azından, adeta bedenlerinin bir parçası durumuna gelmiş kendi sazlarıyla müzik yapıyorlar ve kendi sazlarıyla uluslararası podyumlarda yer alıyorlar.
Bir de, kendi sazlarıyla değil, ayrı sahnelerde tanımadıkları enstrümanla çalmak durumunda olan piyanistleri düşünün. Onların konser yaşantıları sürprizlerle doludur. Her konserde başka bir piyanoyla, daha doğrusu yeni tanıştıkları piyanoyla savaşmakla geçer.
Konser öncesinde bu olumsuz koşulları lehlerine çevirmeye çalışan piyanistler de yok değildir. Anımsıyorum Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’yla konser vermeye gelen Güher ve Süher Pekinel’ler, piyanonun akordunu akortçuya da bırakmaz, üretecekleri sesin tınısını elde etmek için akortla da yetinmez, piyanoların keçelerini de iğneleyerek özel bir işlemden geçirtirler ve gerçekten de sonorite açısından çok iyi sonuç alırlardı.
Titizliği ve duyarlılığı daha da ileriye götüren piyanistler de vardır. Dinlediğim sayısız piyanist içinde beni en çok etkileyenlerden birisi, sıra dışı piyanist Arturo Benedetti Michelangeli’ydi. Seslendirdiği Mozart konçertoda ürettiği tını, bir vurmalı sazdan değil de sanki yaylı sazdan çıkıyordu. Dinleyiciyi bulutlara taşıyan öylesine bir tuşeye sahipti.
Michelangeli konser vermek için gittiği her kente ve ülkeye kendi piyanosunu da beraberinde taşıyordu. Gemiyle, kara araçlarıyla. O da çözümü böyle bulmuştu.
Biz yazı başlığımıza, ünü, sanatçının ününü de aşan Soil Stradivarius kemana dönelim. Sözünü ettiğimiz yazıda, geçmişte Menuhin’e de ait olan ve değeri 20 Milyon Dolar olan Perlman’ın kemanının, çağının en ünlü sazı olduğundan da söz ediliyordu.
İlginçtir, ben efsanevi kemancı Yehudi Menuhin’i de ard arda iki konserle o sazla dinleme olanağı bulmuştum. Menuhin’in yaşı epeyce ilerlemişti. Mendelsohnn Konçerto iyi, Brahms Konçerto oldukça kötü yorumlanmıştı. Ancak o konserlerdeki yorumda, Brahms Konçertonun 1. bölümdeki kadanstan hemen sonra gelen kodanın dinginliğini, cennet sessizliğini hiç unutamam. Demek ki bazen Stradivarius da her zaman tek başına yeterli olamıyor.
Konuyla ilgili yaşadığım bir anekdotu aktarayım. Bir dönem Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konserlerine solist olarak Kıta Avrupa’sının en ünlü viyolonselcilerini getirmiştik. Bunlardan biri de Finlandiya’lı Arto Noras’tı. Yorumuyla orkestrada derin iz bırakmıştı. Provadan sonra kendi aramızda Noras’ı konuşurken, özgüveni yüksek bir viyolonselcimiz “çaldığı Stradivarius'u bana verseniz bende onun gibi çalarım” diyordu.
Konumuzla ve Stradivarius kemanla ilgili unutulmaz anekdotlardan birisi de, bir dönemin ünlü kemancısı Fritz Kreisler ile ilgili olanıdır, yazıyı onunla bitirelim.
Kendine özgü tanınabilir bir ses ve stile sahip Avusturya’lı kemancı, besteci Firitz Kreisler dönemin en ünlü müzikçisidir. Onunla ilgili anekdotlar hoştur. Kentin sokaklarında başıboş dolaşırken, tezgâhta ağızları açık sıra sıra duran balıkları görünce, onları konserlerindeki dinleyicilere benzettiğini, akşam konseri olduğunu o zaman anımsadığı anlatılır.
Firitz Kreisler de, ününü aşan Stradivarius kemanıyla ilgili haberlerden rahatsızdır. Konserlerini haber yapan gazeteler ve konser ilanlarında sürekli olarak Stradivarius kemanı öne çıkartılır. Yine böyle bir konserde Kreisler sahnededir. Birinci parçadan sonra alkışlar bitmez. Ancak Kreisler kemanını yere düşürür. Bununla da yetinmez, düşürdüğü sazı ayağıyla da ezer. Şaşkınlık içinde kalan dinleyiciye de, “telaşlanmamalarını, kırılan kemanı az önce 100 Dolara satın aldığını, Stradivarius kemanıyla şimdi çalacağını” söyler.
Ne dersiniz? Hangisi daha önemli? Anekdota bakılırsa kuşkusuz yorumcu. Biz yine de ideali söyleyelim. Üstün yorumcu ve kaliteli saz. Birbirlerini tamamlayan unsurlar.