Şubat ayının ilk haftasında İstanbul’a yaptığım bir gezideki izlenimlerimi Sanattan Yansımalar okuyucusuyla paylaşmak istedim.
Kuşkusuz yazıya döktüğüm izlenimler sanat alanı ile ilgili olacak.
Yazı, daha da çok, 2008 Haziran ayında kapısına kilit vurulup ölüme terk edilen İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nin yarattığı mekânsal boşluğu doldurmaya çalışan yeni gösteri ve kültür sanat mekânları ile sınırlı olacak.
10 yıl öncesine dönüp anımsayalım. AKM’nin kapısına kilit vurulunca, mega kentin dev sanat kurumları opera, bale ve senfoni orkestrası, sanatçıları, çalışanları ve izleyicileriyle birlikte adeta sokağa bırakıldılar. Sanat kurumları uygun olmayan mekânlara sığındılar. Birçoğu deyim yerindeyse “gezici kumpanya”lara dönüştüler.
Kapanmadan önceki son sanat sezonunda AKM’de 855 sanat etkinliğinin yapıldığını, etkinlikleri 1 milyonu aşkın seyircinin, dinleyicinin izlediğini anımsarsak yıkım daha da iyi anlaşılır.
Bu nedenle, konser salonu, opera yapılarının yerini tutmasa da, İstanbul’a kazandırılan yeni gösteri merkezleri, kültür sanat mekânları önemli.
2 Şubat 2017 günü akşamı Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nden L. van Beethoven’in 9. Senfonisini, 3 Şubat akşamı ise Grand Pera'da İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’ndan G. Rossini’nin Semiramis Uvertürünü, R. Straus’un Klarnet, Fagot ve Yaylı Çalgılar için Konçertinosunu, L. van Beethoven’in 3. Senfonisini (Eroica) dinleme olanağı buldum.
Devlet Opera ve Balesi Orkestrası, Korosu ve Solistlerini Cem’i Can Deliorman, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nı şef Antonio Pirolli yönetiyordu. 9. Senfonide solistler soprano Dilruba Akgün, mezzosoprano Nesrin Gönüldağ, tenor Bülent Külekçi, bas Suat Arıkan, koro yönetmenleri Paolo Villa, Gökçen Koray ve Seval Irmak’tı. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın solistleri ise orkestranın müzikçileri klarnetçi Ayşegül Kirmanoğlu ile fagotçu Selim Aykal’dı.
KUTLANASI GRAND PERA
İstanbul’un merkezinde, Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesindeki tarihi Grand Pera binası, aslına sadık kalınarak, renove edilerek, kent, öteki yaşam alanları yanında 8 sinema salonu, 1 tiyatro salonu ile birlikte tarihi Emek Sineması’nın tıpkı aynı yapımı 650 seyirci kapasiteli, sahne sanatlarına da ev sahipliği yapabilecek, modern ses ve ışık teknolojisiyle donatılmış yeni bir kültür merkezine kavuşmuş.
Emek Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Ahmet Akbalık’ı İstanbul’a kazandırdığı bu şık, yeni mekânlar için kutlamamız gerekiyor. Başkan, kültür merkezinin işlerliği için vakfın genel müdürlüğüne ise, sanat alanından gelen, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü görevinde bulunan ve ardından gerçekleştirdiği festivallerdeki çalışmaları ile de kendisini kanıtlamış sanatçı Remzi Buharalı’yı getirerek övgüyü de hak ediyor.
Sayın Buharalı görevini “başta sinema olmak üzere, kültür ve sanat alanında ihtiyaç duyulan tüm etkinlik ve çalışmalara fırsat sunma amacını taşıyoruz” diye özetliyor.
Bir dönem birlikte çalışma olanağı bulduğum Buharalı, insani ilişkilerde de çok başarılıdır. Vakfın yeni Genel Müdürü Remzi Buharalı’nın olanak yaratılırsa, kültür merkezini İstanbul’da özlenen, aranan bir özel işlerliğe kavuşturacağına inanıyorum.
İDSO VE PİROLLİ
Antonio Pirolli yönetimindeki İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nı bu salonda, Beyoğlu Emek Salonunda dinledim. Salonun yüksek tavanları, akustik verimine de olumlu olarak yansıyor. Sahne genişletilir, kulislerdeki darlıklar giderilirse salon bu tür büyük topluluklara daha da kolaylıkla ev sahipliği yapabilir.
Konsere gelince, uzun bir süredir uzak kaldığım orkestra üst düzey bir Semiramis Uvertürü yorumu, iyi bir R. Strauss eşliği, Scherzo’daki bir iki sallantıyı yok sayarsak dinamik bir Eroica yorumu çıkardı. Nefesli sazların temizliği beni şaşırttı. Şef Antonio Pirolli’nin özenli titiz çalışması belliydi. Orkestranın şefle uyumu ve sempatisi salona da yansıdı. Özetle İDSO ile gurur duydum. Zaten uzun yıllardır kadroları verilmeyen, salonsuz, gezici bir kumpanyaya dönüşen orkestra çoktan övgüyü hak ediyor.
1986’dan buyana Türkiye’ye çok şey veren ve alan Pirolli, ülkenin en iyi, en yetenekli orkestra şeflerinden birisidir. Müzisyenliğine, dürüstlüğüne, inceliğine ve özellikle de sanat namusuna güvenim tamdır. Antonio Pirolli’nin incelikle, “Hüseyin bey, ben 30 yıl önce Ankara’da operada yeniyken tüm görevler bana veriliyordu, şimdi ise geliştim dünyayı dolaşıyorum ancak bana hiçbir görev verilmiyor, anlayamıyorum” sözünü unutmam ise olanaksızdır.
ZORLU'DA, ZORLUKLA AMA DOLU SALONA
2200 seyirci kapasiteli Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nden Beethoven’in anıt eseri 9. Senfoniyi dinledim. Salon, özellikle de gösteri sanatları alanında İstanbul’un Avrupa Yakası’nın önemli bir boşluğunu gideriyor. İstanbul’da olacağımı öğrenip telefonla konsere davet eden operanın değerli müdürü Suat Arıkan’ın çağrısına uyarak kente bir gün önce giderken Arıkan’dan bir arkadaşım için bir yer daha talepte bulunurken tüm biletler tükenmişti.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin ulaştığı izleyici yoğunluğunu ifade etmek için bunları yazıyorum. Sevgili Suat Arıkan ile görüşürken, AKM’nin kapatılmasıyla yaşadıkları sıkıntıyı şöyle tarif ediyor. “Mega kentin Avrupa yakasında büyük, kitlesel izleyicimiz var. Onları kaybetmek istemiyoruz. Zorlu’daki bu tür etkinlikleri de, zorlukla, bu anlayışla sürdürmeye çalışıyoruz.”
KADIKÖY'DE KİRA YOK
Suat Arıkan, Asya Yakasında görev yaptıkları Süreyya Operası’nda, mekânın sahibi konumundaki Kadıköy Belediyesi’nin kendilerinden kira, aydınlatma, ısınma da dâhil hiçbir ücret almadıklarını söylemeyi de ihmal etmiyor. Birdenbire yıllar öncesine gittim. İzmir Operası’nın görev yaPtığı bina onarılıp yeniden açılırken görüştüğümüz kentin valisi “ kim daha çok kira verirse mekânı ona veririz” demişti. Verdiğim yanıtı yazmağa dilim varmıyor.
Belediye Başkanı Sayın Akyurt Nuhoğlu’na da danışmanı sevgili Murat Katoğlu’na da teşekkür etmeliyiz. Sanata değer veren çağdaş bir belediyecilik anlayışı sergiliyorlar.
Sözün özüne gelelim. Artık İstanbul’un batı yakasında da, doğu yakasında da opera, orkestra, opera salonu, konser salonu olmalı. Örnek mi istersiniz, 1994’te Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile konserler verdiğimiz aynı nüfus yoğunluğundaki Tokyo’da yerleşik 9 senfoni orkestrası, irili ufaklı 110 konser salonu vardı.
İstanbul’dan, Taksim’den ayrılırken, camları kırılmış, duvarları çatlamış hayalet haline getirilmiş AKM görüntüsü içimi acıttı.
Hüseyin Akbulut
10 Şubat 2017