Yazının başlığı; “günümüzde kültür sanat alanında yaşananlar, dünün değerini ortaya çıkardı” da olabilirdi.
Biz bu yazımızda “demokrasi”, “değişim”, “dönüşüm”, “yeni” “Yeni Türkiye” gibi sihirli büyük sözleri biryana bırakıp, gidişatı görmek için, 90 yıl öncesinin ve günümüzün resmini çizelim.
Dün:
Mızıka-i Hümayun’un Ankara’ya getirilerek, Riyaseti Cumhur Musiki Heyeti adıyla (CSO) yeniden örgütlenmesi ve halka konserler veren orkestraya dönüştürülmesi (1924).
Musiki Muallim Mektebi’nin kurulması.(Cumhuriyetin kurduğu ilk yüksek okul) (1924).
Öğretim Birliği Yasasıyla müzik ve sanat eğitimi derslerinin eğitim programlarında yer alması (1924).
Açılan yarışma sınavıyla sanat alanında yoksunluğu gidermek, sanatçı yetiştirmek üzere müzik ve plastik sanatlar alanında Avrupa’ya genç yeteneklerin gönderilmesi (1925).
Darülelhan'ın konservatuvara dönüştürülmesi (1926).
Halkevleri'nin kurulması (1932)
Milli Musiki ve Temsil Akademisi’nin kurulması (1934).
İlk Türk Operası “Öz Soy”un bestelenmesi, seslendirilmesi, sahnelenmesi.
Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün kurulması (1935).
Ankara Devlet Konsevatuvarı’nın kurulması (Çağdaş anlamda ilk konservatuvar)(1936).
Tatbikat Sahnesinin kurulması (1940)
İlk opera eserlerinin sahnelenmesi ve temsillerin verilmesi (1941)
Devlet Operası ve Tiyatrosu’nun kurulması (1948).
Devlet Balesi’nin kurulması çalışmaları (1948).
Tarihlere, dikkat çekmek amacıyla özellikle yer verdim ve yapılanlardan bir demet sundum. Cumhuriyeti kuranlar; “şimdi sırası mı?”, “kel başa şimşir tarak!”, “önce ekonomiye bakalım” dememiş, kültür sanat alanındaki kurumlaşmayı; üniversitenin kurulması, demiryollarının inşası, fabrikaların açılması, kadına seçme seçilme haklarının verilmesiyle birlikte, hatta daha da önce geçekleştirmiştir. Çünkü öncelikle insanı ve toplumu inşa etmek gerekiyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konuda, 9 Mart 1935’te dördüncü kurultayda yaptığı konuşma çok aydınlatıcıdır:
“Geçen kurultaydan bugüne başardığımız işler; Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal çehresini kesin çizgileriyle ortaya çıkarmıştır. Yeni harfleri, ulusal tarihi, öz dili, güzel sanatlar, bilim, müzik ve teknik kurumlarıyla, kadını erkeği her hakta eşit modern Türk Sosyetesi bu son yılların eseridir. Türk Ulusu, ancak varlığını derin ve sağlam kültür sınırları ile çevreledikten sonradır ki, onun yüksek kapasitesi ve erdemi uluslararasında tanınır.”
Gerçekleştirilen “kültür devrimi”, Cumhuriyet’in varlık nedeni olarak görülüyor.
Öte yandan, opera, tiyatro ve balenin 1936’da kurulan Ankara Konservatuvarı’ndan doğduğunu söylersek, kültür sanat alanındaki bu kurumlaşmanın, 1924’ten 1936’ya kadar geçen 12 yılda gerçekleştiğinin altını çizmek gerekiyor. Bu süre, bugün AKP iktidarının işbaşında olduğu süre kadardır.
Konu, bu köşe yazısına sığmayacak boyuttadır. O gün gerçekleştirilenleri satırbaşlarıyla yazmakla yetindik. Şimdi bugüne, AKP iktidarı dönemindeki anlayışa ve icraata bakalım.
Bugün:
Kapatılan ve turizme eklenen Kültür Bakanlığı. Kültürü, turizme hizmet sektörü gören bir anlayış (2003).
Kapatılan, yıkılan kültür merkezleri, (AKM 2008’den buyana kapalı, yıkılmayı bekliyor)
Dualarla ve ucube bir anlayışla yıkılan anıtlar heykeller. (Mehmet Aksoy’un İnsanlık Anıtı)
Sanat kurumlarını kapatmak için hazırlanan TÜSAK türü tasfiye yasa tasarıları (2013).
Mülga Devlet Tiyatrosu (2013).
Mülga Devlet Opera ve Balesi (2013).
Mülga Senfoni Orkestraları ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü (2013).
Eğitim programlarından silinen müzik ve sanat derslerini, medrese eğitimine dönüştürülen eğitim anlayışını, aydınlanma tarihimize yapılan karalamaları ve saldırıları, ulusal bayram kutlamalarına getirilen utanç verici yasakları ekleyin, “demokrasi”, “değişim”, “dönüşüm”, “yeni”, “Yeni Türkiye”nin de anlamı ortaya çıkar.
Yazıyı yazarken, terör örgütü IŞİD’in işgal ettiği bölgedeki okullardan müzik, resim, spor derslerini yasakladığı bilgisi yansıdı. Daha önce de Afganistan’da Taliban, bırakın sanatı, radyoda müzik yayınını bile yasaklamıştı. Türkiye’de hangi iktidar, sanat kurumlarını kapatan iktidar sıfatıyla, Taliban ve IŞİD’le tarih sahnesinde yer almak ister?
Biz, siyaset kurumuna ve aktörlerine söyleyeceklerimizi, cumhuriyetin kurucusunun ders veren sözüyle seslenelim:
“Güzel sanatlarda başarı, bütün devrimlerde başarının en kesin delilidir. Bunda başarılı olamayan uluslar, ne yazık ki uygarlık alanında yüksek insanlık sıfatıyla tanınmaktan ve yer almaktan her zaman yoksun kalacaklardır.”
Deriz ki, yaşadığımız coğrafyaya bir de bu gözle bakalım, o coğrafyada yaşanan büyük yıkımı, bir de o toplumların kültür sanatın aydınlatmacı işlevindeki yoksunlukla değerlendirelim.
Ülkemizi de onlara benzetmeye çalışmaktan vazgeçelim.