Çevre ve Şehircilik Bakanlığı; “Atatürk Kültür Merkezi Alanı”nda yapılacak yapılar ve düzenlemeler için bir çalıştay düzenledi. 28 Nisan’da gerçekleştirilen çalıştayın adı da katılımcılığa, dolayısıyla çoğulcu yönetim anlayışına uygun biçimde “Ortak Akıl Çalıştayı” olarak saptandı.
Çalıştaya konu ile ilgili kamu kurumları, Kültür Bakanlığı, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, Ankara Milletvekilleri ve uzmanlar davet edildiler. Ancak biz önce geriye dönüp, bilmeyenler için bir özet yapalım:
Öykü 35 yıl öncesine kadar uzanıyor. Bu zaman diliminde kaç iktidar, kaç Bakan, kaç Başbakan ve Cumhurbaşkanı geldi geçti? Ben, serüveni “Türkiye’nin Kültür Sanat Siyaseti” isimli kitapta “Başkente Bir Kültür Kompleksi Kazandırılabilir mi?” başlığıyla geniş biçimde anlattım.
1980 yılında önemli bir yasa çıkarıldı. 2302 sayılı “Atatürk Kültür Merkezi Kurulması Hakkında Kanun”la, Ankara’nın ortasında 5 bölgeden oluşan alan “Kültür Merkezi Alanı” olarak ilan edildi. Alan, kültür sanat yapıları dışında diğer her türlü yapılaşmaya kapatılarak yasal bir güvenceye kavuşturuldu.
Yasa, ülkenin kültürel gelişmesine ivme kazandıracak, Ankara’ya nefes aldıracak, sanat kurumlarımızın yükselişine olanak sağlayacak bir düzenlemedir. Alanın yönetimi ise Cumhurbaşkanının başkanlığındaki “Milli Komite”ye bırakıldı. Hazindir, demokrasi kültürü açısından da önemli bu uygulamayı siyaset kurumu değil de bir askeri yönetim gerçekleştirdi.
Alanda, yıllardır çözüm bekleyen önemli çalışmalar da yapıldı. Bunlardan ilki, 1991 yılında açılan ulusal yarışmayla elde edilen 2400 ve 600 dinleyici kapasiteli “CSO Konser Salonu” projesi, diğeri 1995’te sonuçlanan 1400 izleyici kapasiteli opera bale, 800 ve 600 seyirci kapasiteli tiyatro ile 3500 seyirci kapasiteli gösteri ve kongre yapılarını içeren “Ankara Kültür ve Kongre Merkezi” projeleridir.
Projelerin yaşam bulması için yoğun çalışmalar yapıldı. Projelerin ilkinde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Müdürü, ikincisinde Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürüydüm, dolayısıyla mal sahibi konumundaydım. İki projenin de danışman Jüri üyesiydim. Konser salonunun temeli atıldı, opera bale bölümü de inşaat ihalesi aşamasına getirildi. Görevlerim nedeniyle de projelerin tüm aşamalarında yoğun çabam ve imzam bulunmaktadır.
Değişen hükümetler, yaşanan krizler, verilmeyen ödenekler ve boş alanı ele geçirme ihtirasları nedeniyle 25 yıl sürse de, konser salonunun bugün bitme aşamasına gelmesi sevindiricidir. Opera bale yapısı ise kazma vurulmayı bekliyor. Yaşanan uzun serüveni merak edenlere sözünü ettiğim kitabı okumalarını öneririm.
Gelelim asıl konumuza ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın düzenlediği “AKM Alanı Ortak Akıl Çalıştayı’na:
Katıldığım kısa oturumda büyük emek verilen, önemli miktarda kamu kaynağı harcanarak inşaat aşamasına getirilen kültür sanat yapılarının ve özellikle opera bale yapısının sonuçlandırılmasının önemini vurgulamaya çalıştım ve opera, bale ve tiyatro yöneticilerinin neden toplantıya davet edilmediklerini sordum. Aldığım yanıt davet edildikleri, ancak gelmedikleri yönündeydi.
Ankara’ya modern bir opera bale ve tiyatro yapısı kazandıracak projeye kayıtsız kalınmasını anlamak zordur. Sormak gerekir? Türkiye’ye, Başkente ve Operamıza ve izleyiciye yakışmayan, sanatçılarımızın başarılarına engel sergi salonundan dönüşme bu günkü mekâna mahkûm muyuz? Yoksa TÜSAK vakası gibi “karışmayın, katılmayın” diye talimat mı alındı. Projeyi gözden çıkarmanın, kayıtsız kalmanın nedeni açıklanmalıdır.
Benden uyarması, 1995 yılında gündeme getirilen ve yoğun çalışmalarla elde edilen bu mükemmel projeye sahip çıkılmazsa, yeni bir projenin elde edilmesi için belki ömürler yeterse bir 20 yıl daha beklenecek, korkarım ki o zaman da opera bale için kentin merkezinde uygun bir arsa bile bulunamayacaktır. İkinci bir TÜSAK olayı yaşamayalım!
Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin ortak akıl oluşturmak için düzenlediği bu çalışmadaki anlayışını kutlarken, diğer çok önemli bir gerçeği vurgulamak gerekiyor:
‘Sayın Bakan; çok iyi biliyoruz ki bazı konularda icraat yapmak için anketler düzenlenmez, oylamaya başvurulmaz, gereği olduğu için yapılır. Örneğin döviz kurlarını ayarlarken veya bazı ürünlere zam yaparken anket yapmaz, halka sormaz, ekonominin gereği olduğu için yaparsınız. Kültür sanat işleri de bu kapsamdadır. Operayı da, konser salonunu da “Kültürün Gereği” olduğu için yapmalısınız. Anket yapılmadan, oylamaya sunulmadan yapılması gerekli başta gelen alan “Kültür ve Sanat” alanıdır.’
Dilerim, bu anlayışla projeyi yaşama geçirmek, Ankara’yı opera binası olmayan Avrupa’daki tek başkent olma utancından kurtarmak size nasip olur. Böylece partinizin de “kültür sanat karşıtı” imajını bir nebze de olsa düzeltmiş olursunuz.