Güncel, yaşamsal konuyu irdeleyelim…
Türkiye sorunlarla dolu bir süreçten geçiyor. Yaşanan, cumhuriyet tarihimizin en ağır sürecidir. Bu tür dönemlerde temiz insana duyulan özlem daha da gün yüzüne çıkıyor.
“Temiz insan”; kirli, lekeli, bulaşık olmayan, ahlakça lekesiz, dürüst, namuslu, pak insan, hayatı temiz yaşayan insan olarak tarif edilir.
Temiz insanın diğer yalın tanımı; olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan, halk diliyle siyaset yapmayan, rol yapmayan, maskesiz yaşayan, yalansız dolansız insan tanımıdır.
Eğitim ve kültür siyasetiyle toplumun her katmanının bu tür insandan oluşması temel amaç olsa da, özlem; daha çok toplumu etkileyen, şekillendiren, yöneten katmanı için duyulur.
Çağdışı siyasetle, toplumun büyük sorunlarla karşı karşıya bırakıldığı ve karanlığa itildiği yaşadığımız “kaos günlerinde”, temiz insana duyulan özlem iyice gün yüzüne çıktı. Çünkü kaostan çıkış için her zaman temiz insanlara, temiz önderlere gereksinim vardır.
Öte yandan, bu tür dönemlerin diğer bir gerçeği de kurulan pazarlardır. Bunlar insan pazarlarıdır. Özellikle, kaosun başat aktörleri “siyaset kurumu” ile yaşadığımız döneme uygun dizayn edilmiş “basın” dünyasında nemalanma uğruna, fırsat bilerek, toplumu büyük sorunlarla karşı karşıya bırakan insan pazarları kurulur. Her alanında yetkiyi ellerinde tutanlar kendilerini pazar tezgâhlarına koyarlar.
Yaşananların kısa bir özetini yapalım:
Siyaset kurumu söz konusuysa kriz daha da derindir. Çünkü “liderler demokrasisi” olarak tanımlanan bugünkü siyasal sistemimizde demokrasi ancak sözcük olarak vardır. Siyasi partiler ise yasada belirtilen zorunlulukla sözde oluşturulan kural ve kurullarıyla görüntüde olan kurumlardır. Yaratılan bu akıl almaz sistemde her şey liderin iki dudağının arasındadır. Milletvekilleri ise liderin gözüne, gönlüne girip, onun tarafından yeniden seçilebilmek için programlanmıştır. Konumları, kartvizitleri, kısaca varlık nedenleri genel başkana bağlı kılınmıştır. Gerisi, havaya kalkan inen parmaklar olarak tasarlanmıştır.
Bu, akıl almaz bir sistemdir. Böyle bir sistemde genel başkan yok olunca parti de yok olur. Yüzde 40’ı, yüzde 50’yi aşan oylarla iktidara gelen ve sonunda yok olan DP, AP, ANAP, DSP gibi anlı şanlı partileri düşünün.
Halkın önüne “demokrasi” olarak konulan bu sistem, aslında içinde halkın bulunmadığı bir sistemdir. Dolayısıyla bu tür kaos günlerinde, temsilcileri ortada göründüğü için halkın da beklenen gücü engellenmiş, yok edilmiştir.
Bunun yakın geçmişteki örneği, 2003’te yönetimi dağıtan ve AKP’yi iktidara taşıyan olaylar dizisidir. Bugün de aynı oyunun yeni perdesi sahneye konmuş, yine aynı insan pazarı kurulmuştur.
Yeni Cumhurbaşkanının seçimi sürecinde yaşananlar adeta oynanan oyunun final sahnesidir. Doğup yaşadığı ülke, eğitim gördüğü kurumlar ve üniversiteler ile yaptığı görevlerle şekillenen ve cumhuriyetin kuruluş felsefesiyle uyuşmayan bir kişilikten, Atatürkçü bir kişilik çıkartama çabaları iç acıtıcıdır.
Kaosun yaratılmasında, kanaat oluşturmak için görev yapan öteki aktör “basın kurumu”dur. Aslında sözünü ettiğimiz basın, dördüncü güç konumundaki Türkiye basını değil, siyasetten nemalanmak için iş tutan holdinglerin basını, güçlülerin basınıdır.
Bunun için medya havuzu oluşturulmuş, aynı görüşü seslendirecek gazeteci, siyasetçi, akademisyenden v.b. oluşan 20 – 30 kişilik bir grup oluşturulmuş, lafazan bu şahsiyetler Şirin’in, Didem’in, Nazlı’nın, Ece’nin, Nagehan’ın, Sevilay’ın karşısına dizdirilip, “Yeni Türkiye”(!) için kanaat oluşturma, daha doğrusu beyin yıkama görevi yapılmıştır. Ülkede, konunun uzmanı başka hiçbir kişi yokmuş gibi, nerdeyse tüm kanallar yalnız bu şahsiyetlerin görüşlerine açılmış, karşıt görüşler kısılarak adeta “çok sazlı tek sesli” bir orkestra oluşturulmuş, yaşanan “kaos”un yaratılmasında söz konusu basın önemli görev üstlenmiştir.
Toplum; kurulan tuzağa düşmeyen, düşürmeyen “temiz insan” arıyor.
“Temiz insan”; yaşamın her alanında soluduğumuz hava, içtiğimiz su kadar önemli ve değerlidir. Eğitimde, bilimde, kültürde, sanatta, siyasette, basın ve iletişim dünyamızda temiz insanın varlığı ve öncülüğü, kaos günlerini aşmamızın da anahtarıdır.