Ünlü bas Fiodor Şalyapin’in meslek yaşamına adım attığı Başkurtistan Cumhuriyeti’nin başkenti Ufa’da 1976 yılında doğmuş. On beş yıla yakın bir süredir en önemli opera evlerinde, neslinin en önemli baslarından biri olarak kendini kabul ettirmiş. Bir akşam Gounod’un şeytanı, ertesi akşam Boito ya da Berlioz’un şeytanını ( daha doğru bir anlatımla, Mefistofeles) aynı rahatlıkla seslendirmiş; derken sesini dinlendirmek için Figaro’ya başvurmuş; zengin repertuarıyla her yerde aranan bir sanatçı. Bas Ildar Abdrazakov’dan söz ediyoruz.
İlk kez 25 yaşında La Scala Operasında, 2004 yılında da Metropolitan’da sahneye çıkan Abdrazakov müzisyen olmayan ama sanatın içinde bir ailede yetişmiş. Altı yaşındayken kendisine bir piyano alan babasının, müzik eğitimi almamış olmasına rağmen keman, akordeon, piyano, mandolin çaldığını; bu nedenle de piyano eğitimi almasına karar verdiğini anlatıyor. Ama Ildar’ın piyanoyla, özellikle de ilk başlarda Czerny ve Bach’ın envansiyonlarıyla, yıldızı pek barışmamış. Şana okulda ilgi duymaya başlamış ama sevgisi ağabeyi Askar’ın Konservatuara yazılmasıyla perçinleşmiş.
İlk sahne deneyimi Surin rolüyle (Maça Kızı). Sahneyi paylaştığı büyük isimler onun için bir övünç kaynağı: Kontes rolünde mezzo soprano İrina Arkipova ve Hermann’da eşi tenor Vladislav Piavko gibi her yetişmekte olan sanatçının rüyasına girebilecek isimler. Ondan sonra da çoğu Rusya’da yapılan, bir yarışma maratonu dönemi yaşamış Abdrazakov. Moskova, Glinka (1997), Rimski-Korsakov (1998), Obratztsova (1999) bunların en önemlileri. İtalya’da katıldığı, Verdi’nin doğduğu şehir olan Busetto’da yapılan, Voci Verdiane yarışmasında 800 yarışmacı arasından seçilmiş. Bu arada Arkipova yarışması finalistlerinin gerçekleştirdiği bir konser turnesi sırasında Saint-Petersburg’da tanıştığı Valery Gergiev kendisine sabahın 2’inde, Mariinsky Tiyatrosu’nda, operanın komple ekibi karşısında odisyon için randevu vermiş! Rahmaninov’un “Aleko” operasından bir arya söyleyen Abdrazakov’a bundan sonra Mariinsky ve İtalya’nın kapıları açılmış.
Esasen Voci Verdiane yarışmasından kısa süre önce tanıştığı tenor Ernesto Palacio, hem menajeri, hem de eğitmeni olmuş, onu İtalyan stiline hazırlamış. Sonradan tanıştığı Riccardo Muti’nin de desteğiyle, 2001 yılında La Scala Operasında “La Sonnambula” operasında sahneye çıkmış.
Hocasına “bariton muyum, yoksa bas bariton mu?” sorusunu yönelttiğinde aldığı cevap, “ses senin, doğa seni nasıl yönlendiriyorsa, öyledir” olmuş. O, sesini “basso cantabile” diye tanımlıyor ve Donizetti, Rossini, Verdi için ideal buluyor. Nitekim Ildar Abdrazakov’un sesi genelde Slav ırkına öz, çok derinden gelen, Ortodoks rahiplerinkine benzer bir ses değil. Tatlı tınıda, lirik bir parlaklığa sahip. Güzel bir legatosu var. Bu da onu bel canto repertuarı için ideal bir konuma oturtmuş. Esasen Rus repertuarından, özellikle ülkesi dışında, çok az rol üstlenmiş. “Kovançina” (Mussorgsky) operasından Dosifey, Prens Igor (Borodin) seslendirdiği başlıca karakterler. Boris için kendini yavaş yavaş hazırlıklı hissetse de, tanıdığı bir rejisör, güzel bir yapım için biraz bekleme ihtiyacı duyuyor.
Ildar Abdrazakov ünlü mezzo soprano Olga Borodina ile evli. Ama birlikte sahneyi çok az paylaşmışlar. Seslendirdiği opera karakterlerinin listesi hayli kabarık. Repertuarı ünlü Amerikalı bas Samuel Ramey, İtalyan Ruggero Raimondi’nin repertuarına yakın. Abdrazakov onlara hayran ama onların dışında Cesare Siepi, Nicolai Ghiaurov, Robert Lloyd’u da kendine örnek aldığını belirtmiş bir söyleşide. Konservatuara ilk başladığında kendisi gibi bas olan kardeşi Askar Abdrazakov Verdi’nin “Attila” operasının bir videosunu göstermiş ona, Samuel Ramey’in Attila olduğu, referans kayıtlardan biri. Ildar da Attila rolünü seslendirme hayaliyle büyümüş adeta. 2010 yılında Metropolitan Operasında sahneyi Attila rolünün kült isimlerinden Samuel Ramey (Leone rolünde) ile, bu kez kendisi Attila’yı seslendirerek paylaşmış. Hem de Riccardo Muti’nin yönetiminde.
2012 yılında kardeşi Askar’ı Frankfurt’ta “Kovançina” operasında dinlemiş ve tanımadığım bu sese hayran kalmıştım. Ne var ki, sahne yaşamına küçüğünden önce başlayan ağabey Abdrazakov, kardeş kadar ünlenmemiş. Şans böyle bir şey, kimine çok, kimine az güler. Şansın hiç gülmediği aynı değerdeki insanlar ise hep çoğunluktadır.