Richard Strauss (1864-1949) dünyaya muhteşem bir şarkı dizisi bırakarak veda etmiş. Her ne kadar Son Dört Şarkı olarak adlandırılan bu şarkı dizisinden sonra da bir lied (Malven) bestelemişse de, Strauss’un bıraktığı eserler arasında bu şarkıların Bestecinin son sözü olduğunu söylemek mümkün. Son Dört Şarkı kanımca bestecisinin çok sevdiği soprano ses ile teknik olarak fevkalade üstün olduğu orkestrayı bir araya getirdiğinde ne muhteşem lirik bir sonuç elde ettiğinin kanıtıdır.
Bir yılın sonuna daha yaklaşırken bu eseri bir kez de Alman şef Christian Schumann yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestrası (BSO) ve Amerikalı soprano Hailey Clark’dan canlı dinlemek mutluluk verdi. Son Dört Şarkı, İlkbahar (Frühling), Eylül (September), Uykuya Dalarken ( Beim Schlafengehen) ve Akşamın Kızıllığında ( Im Abendrot) sırasıyla sunulur dinleyiciye; lakin ilk bestelenen şarkı Akşamın Kızıllığında’dır (Im Abendrot) ve metni Alman şair Joseph von Eichendorff’a aittir; Nisan 1948’de tamamlanmıştır. Daha sonra sırasıyla İsviçre’nin en ünlü şairlerinden Hermann Hesse’nin şiirleri üzerine bestelediği İlkbahar, Eylül ve Uykuya Dalarken gelir.
Bestecinin “tiz kadın sesi” ve orkestra için bestelediği şarkıları Amerikalı soprano Hailey Clark bütün olarak yapıtın ruhunu, derinliğini vererek terennüm etti. Hafif puslu ama çok da güçlü bir sese sahip olan Clark, her bir şarkının duygu yüklü atmosferini, melodik çizginin yalınlığını, lirizmindeki renkliliği, tatlılığını güzel verdi; cesur crescendolar zirvede biraz kısa şekilde ama oldukça temiz sonlandı. Son şarkı, bestecinin yaşamın sonunu düşünerek bestelediği Akşamın Kızıllığında’da ( Im Abendrot) kusursuz solo kemanın yarattığı tutkulu atmosfer ve kuş şakımaları benzeri kulaklara yansıyan flüt trilleri; “ Yavaşça yorgun gözlerini kapadı” sözleriyle sonlanan Eylül başlıklı şarkının temiz bir solo korno sesiyle etkileyici kapanışı; Uykuya Dalarken’de keman solonun nağmeleri, başta bizi, sanırım dinleyicileri etki altında bıraktı.
Soprano Hailey Clark ile BSO arasında oldukça dengeli bir ilişki kurulabildi. Orkestra sopranoya sadık biçimde eşlik etti ve Richard Strauss’un hem koyu, karanlık, hem aydınlık yönünü ustalıkla verebildi.
Bu arada, program kitapçığıyla ilgili bir küçük eleştiri yapmak gerekirse, şarkı metni yazarlarının adlarının açıklayıcı notlarda değil, şarkının başlığının yanında yer almasının daha bilgilendirici olduğunu söylemek isteriz. Hâtta bir adım daha ileri giderek; şarkı sözlerinin de çevirileriyle birlikte yayınlanmasının, besteci ve şarkıcının müzikle anlatmaya çalıştığını daha iyi kavramak bakımından, gerekli olduğunu düşündüğümüzü de ifade etmeliyiz.
İkinci eser, Johannes Brahms’ın 1 No.lu Senfonisi epeyce güçlü, görkemli biçimde yorumlandı. Şef Christian Schumann bize eserin nüanslarını, ayrıntılarını iyi yansıttı. Orkestra ile aralarında iyi bir eşgüdüm olduğu izlenimini verdi. Eser ilerledikçe, Orkestra ile Şef arasındaki geçişim (osmoz) daha belirgin hale geldi. Burada da ikinci bölümde solo keman (Konzertmeister İrina Nikotina) icrasıyla dikkat çekti. Klarinetler, kornolar, obualar, kısacası nefesli çalgılar; yaylı çalgılar; özetle, hemen tüm enstrümanların başarılı bir orkestra yorumunun ortaya çıkmasında katkıları büyüktü. Eser coşkuyla da sonlandı. Dinleyicilerin bir kısmı aradan sonra salondan ayrıldıklarından, güzel bir Brahms 1. Senfoni icrasını ne yazık ki kaçırmış oldular.
AYŞE ÖKTEM
Ankara, 3 Aralık 2024