Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı Opera Anasanat Dalı öğrencileri her yıl, sezon sonuna doğru, bir operayı sahneye taşıyarak, kendi olanakları çerçevesinde, sahne deneyimlerini hoca ve izleyicilerine göstermek üzere bir ya da birkaç temsil yapıyor. Bu yıl seçtikleri yapıt, Giaocchino Rossini’nin yirmi yaşında bestelediği, “Fırsat insanı hırsız da yapabilir, ahlâksız da” şeklinde tercüme edilebilecek (operanın bir ikinci başlığı daha vardır: Karıştırılan Valiz) “L’Occasione fa il ladro” adlı komik operasıydı. Bir perdelik eserin Türkiye’de ilk sahnelenişi olduğunu, dağıtılan broşürden anlıyoruz.
Eser Rossini’nin tüm komik operalarının konularında olduğu gibi, yanılmacalarla dolu; yanlışlıklar, yanlış anlamalar, gülünç durumlar vs. Yine Rossini operalarının temel özelliklerinden, çok hızlı söylenen pasajlarla bu eserde de sıklıkla karşılaşılması, şaşırtıcı değil. Bunları vurgulamadaki başlıca neden, genç sanatçı adaylarının bu özelliklerin üstesinden hayli rahat biçimde geldiklerini görmüş olmak. Henüz öğrenci olmalarına karşın, yapıtın zorluklarının üstesinden iyi gelmişler.
Don Parmenione’yu seslendiren bariton Mert Özdemir örneğin, hızlı pasajlara hayli hâkim. Bütün sanatçılar kentetlerde, dörtlülerde, üçlü pasajlarda aksama olmadan, uyumlu şekilde başarıyla söylüyorlar. Tenor Mehmet Kavil (Kont Alberto), soprano Melis Yegül (Berenice), soprano Ecem Topçu (Ernestina), bariton Buğra Can Öğüt (Martino), tenor Oğulcan Gökalp (Don Eusebio), rahat oyunlarıyla dikkat çektiler. Koreograf İnan Mert, Beste Erdem ve Gaye Tutuş için bir tür kabare dansı düşünmüş. Operayı sahneye, şan etkinlikleri dışında sahneleme eğitimi de alarak, çeşitli operaların sahnelenmesinde reji asistanlığı ve sahneleme faaliyetleri olduğunu, daha önce verdiği bir konser vesilesiyle öğrendiğimiz Ayşe Dağıstanlı Parlar koymuş. İddiasız bir sahne düzenlemesiyle, tüm ağırlık şancılara verilmiş.
Piyanoda Dengin Ceyhan şancılara eşlik etmekteydi. Dengin Ceyhan Konservatuarda yüksek lisans öğrenimini devam ettirmekte olan iyi bir piyanist. Rossini’nin hızına yetişmek kolay olmasa gerek, hele de bir orkestra yerine geçerekten. Piyanist ile sahnedekiler arasındaki uyum da iyi idi.
Dekorlar ve kostümler biraz Ankara Operasının, biraz da öğrencilerin kendi imkânlarıyla temin edilmiş. Dekor da öyle olsa gerek. Lakin insanı üzen bir husus vardı ki, bu da temsilin verildiği mekândı: H.Ü.Ankara Devlet Konservatuarı’nın tiyatro bölümünün sahnesiydi bu. Bundan onlarca yıl önce, ülkenin maddi olanaklarının henüz çok yetersiz olduğu dönemlerde okuduğumuz okullarda bulunan sahneler bile, göreli olarak bu tiyatro sahnesinden daha iyi durumdaydı. Geleceğin sanatçılarına daha iyi bir imkân tanınamaz mıydı?
Bu satırların amacı bir temsili eleştirel bakış açısıyla ele almak değil; temsilin “aktörleri” daha işin başındalar. Elbette daha gidecek çok yol, aşılacak çok engel var. Amaç, Türkiye’nin köklü, en iyi Konservatuarlarından birinde yetişmekte olan genç sanatçıların varlığına dikkat çekmek; güzel şeyler ortaya çıkarma heyecanına sahip bu gençleri yüreklendirmek. Zira dolaşan söylentiler; ülkemizde operanın gidişatıyla ilgili karamsar, hatta çok karamsar fikirlere sahip olunmasına neden olan uygulamalar (ya da icraat noksanlıkları); maddi-manevi sıkıntılar, yolun henüz başında olan bu çocukların kolunu, kanadını kırabilecek nitelikte. Hafif de olsa, arkadan gelen rüzgâr, büyük bir teknenin dahî yelken açmasına yardımcı olur.
AYŞE ÖKTEM
22 Mayıs 2017