İnsanın mesleği dışında bir başka dalda uğraş sahibi olması; onun da ötesinde, bu alanda ciddi bir yeteneğe sahip olması! Herkese nasip olmaz herhalde. Şöyle bir geçmişe bakıp tarihin sayfaları arasında dolaştığımızda, bugün benzeri var mıdır diye düşünmeden kendimizi alamadığımız büyük yeteneklere sahip, dahî diyeceğimiz insanlar görüyor; biraz hayret, daha çok hayranlıkla hayat hikâyelerini okuyoruz. Bunların arasında en çarpıcı örnek şüphesiz Leonardo Da Vinci. Da Vinci ressam, heykeltıraş, mimar, anatomist, botanikçi, yazar, müzisyen, bilim insanıydı. Onca yeteneğin sahibi olarak belki bir istisnaydı. Ama okudukça, tarihe adını kazımış başka şahsiyetlerin de kendi dallarından uzaklarda dolaştıklarından haberdar oluyoruz.
Bunların arasında, filozof ve yazar Jean-Jacques Rousseau (Köyün Kâhini adlı operası 2012 yılında İstanbul’da sergilenmişti) ve filozof, kültür eleştirmeni, şair Friederich Nietzsche (piyano eserleri, kadın ve erkek sesi için liedler, koro eserleri) beste yaparlardı. Besteci Hector Berlioz çok sayıda kitabın yazarı, keskin dilli bir eleştirmendi. Rus besteci Aleksandr Borodin kimyacıydı; yaşamı boyunca hem mesleğine, hem besteciliğe aynı ağırlıkta zaman ayırdığı gibi, kimya alanındaki deneyimleriyle öne çıkmıştı.
Resim yapan bestecileri de unutmamalıyız: Alman besteci Felix Mendelssohn- Bartholdy resim yapardı; Leipzig’deki müze evinde sergilenen pastel tabloları onun hiç de yabana atılmayacak bir resim ustası olduğunu gözler önüne serer. Arnold Schönberg amatör olmanın çok ötesinde, iyi bir ressam, karikatüristti; sanat eleştirmenlerince çok önemsenen tablolarıyla bilinir. Besteci Paul Hindemith’in de çizimler yaptığını biliyoruz. Bugün “hobi” olarak İngilizceden aldığımız, meslek dışındaki uğraşlar Fransızcaya bir deyim bile katmış: Ingres’in kemanı. Ünlü Fransız ressam Jean-Auguste-Dominique Ingres boş zamanlarını keman çalarak geçirmesiyle bilinirmiş.
Bir de ressam olan yorumcular var. Bunların en ünlüleri Dietrich Fischer-Dieskau ve Sviatoslav Richter. 1980 yılında ilk sulu boya sergisini Bamberg şehrinde açan, 20. Yüzyılın en büyük opera ve lied şarkıcılarından olan Dietrich Fischer-Dieskau resim sanatı camiasında da tanınan bir kişiymiş. İlk sergisinden sonra resimleri Japonya, Londra, Münih, Berlin, Stuttgart ve daha birçok yerde sergilenmiş. Bir başka yetenekli ressam olan büyük piyanist Sviatoslav Richter 35 yaşında resim yapmaya başlamış; resim yapmayı, kendi ifadesiyle , “yorgunluğunu gideren bir faaliyet” olarak gördüğünden, hiçbir tablosunu satmamış ve onları Moskova’daki Puşkin Müzesine bırakmış. Tablolar halen Richter Salonu adındaki salonda sergilenmekte.
Müzisyenler arasında resim yapanlardan biri de piyanist Alfred Brendel. Ama Brendel, ikinci uğraş olarak resimden çok yazılarıyla, kitaplarıyla ve şiirleriyle ünlü. Brendel’in Fransa’da yayınlanmış bir şiir kitabı da var (Şiirler, Christian Bourgeois, 2001).
Biraz farklı bir kategoride, yetenekten çok merak başlığı altında tanımlayabileceğimiz ilginç uğraşısı olan bir efsanevi kişi de piyanist Arturo Benedetti Michelangeli. Mekaniğe ilgi duyan Michelangeli yarış arabalarına, özellikle de Ferrari marka otomobillere meraklıymış. Çok titiz olan büyük piyanistin gerek Ferrari arabasını, gerekse Steinway piyanosunu tek tek parçalayıp, yeniden monte ettiği söylenir.
Ve son olarak, Herbert von Karajan pilotluk ve yelkene olan merakı (1981yılında katıldığı bir yarışmadan elde ettiği bir dünya şampiyonluğu var); piyanist Hélène Grimaud ise kurtlara olan tutkusuyla bilinir. Kurtların korunması ve doğal ortamlarında yaşamaları gerektiğini savunan Grimaud’nun bu konuda yazdığı kitap (Yabanıl Çeşitlemeler, Pocket, 2004) dışında, başka konularda yazdığı kitaplar da var.
İşte bugün alanında zirveye yerleşmiş birkaç büyük yeteneğin ikili yaşamlarına değindik. Kişisel olarak, merakla, hayranlıkla keşfettik bu enerjik kişileri. Belki bir gün sonraki nesiller arasında neler olup bittiğine de bakarız.
AYŞE ÖKTEM
29 Nisan 2020, Ankara