Tiyatroyu, orkestrayı, koroyu, opera ve baleyi ortadan kaldırmayı öngören, AKP’nin “Türkiye Sanat Kurumu” (TÜSAK) yasa tasarısı taslağı hakkında çok yazı yazıldı, çok söz söylendi. Gidişata bakılırsa daha da çok yazı yazılacak, çok konuşulacak.
Öte yandan, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in, günümüzdeki devlet sanat üretimi ilişkisi ile mevcut yasaları modası geçmiş, “Sovyetik Model” tanımlaması da, bu düzenlemeleri irdelememizi zorunlu kılıyor. Bu nedenle; yasaların eskiyen, sanatsal yarışı ve yükselişi engelleyen hükümleriyle, çözüm önerileri üzerine değerlendirme yapmak yararlı olacak.
Konu yaşanan süreç için de önemli. Çünkü birkaç değişiklikle eskiyen bu düzenlemeleri günün gerçeklerine uyarlayarak sorunu çözmek varken, bunu yapmayıp, eksiklikleri tasfiye için gerekçe yapan AKP’nin bu konudaki içtenliği ve gerçek niyeti de ortaya çıkacak.
Durumu daha baştan ortaya koyalım. Tiyatro, opera ve bale için 1949 da, CSO (orkestra) için 1957 de çıkartılan 5441 ve 6940 sayılı yasalar, düşünsel planda o günkü Türkiye için çok ileri yasalardır. Bugün yaşanan tartışmalara ve hazırlanan tasarılara bakınca görülüyor ki günümüzün Türkiye siyaseti, 60 yıl öncenin çok gerisine düşmüştür ve bugünün siyasal iktidarları, o düzeyde bir düzenleme yapabilmenin çok uzağındadır.
O gün hazırlanan yasaların temel özelliği, sanatın olmazsa olmazı, “siyasi iktidarların müdahalesinden ve değişiminden etkilenmeyen, sanatın kendi özel işleyişi içerisinde sanatçılar tarafından yaratılması ve sunulması” anlayışıdır. Bu anlayışın gereği olarak orkestra için seçimle gelen yönetimler; opera, bale ve tiyatro için daha geniş bir partisyon olduğu gerçeğiyle güçlü bir ele gereksinim duyulduğu için niteliği belirlenmiş bir sanatçının atanacağı, ancak tüm sanat kurumlarında yine sanatçılardan oluşan “yönetim”, “sanat”, “teknik”, “repertuar” ve “disiplin” kurullarıyla yönetilen düzenlemeler getirilmiştir.
Şimdi yaşanan sorunları birkaç tümce ile ortaya koyalım:
Yürürlükteki yasalar, 60 yıl önceki sanattan ve sanatçıdan yoksun ülkenin koşullarına göre hazırlanmıştır. İlerleyen zaman içerisinde Türkiye ve dünya değişmiş, sanat ve sanatçı varlığımız artmıştır. Kadrolarda tıkanma yaşandığı için de, gençlerin kadroya alınmasında sorunlar yaşanmakta, kurumlarda kan dolaşımı sağlanamamaktadır.
Diğer önemli sorun; dans, şan v.b. alanlarda gereksinim duyulan fiziksel ve artistik olanakların göz ardı edilerek bu dallarda 65 yaşına kadar çalışma zorunluluğunun getirilmesi, bu olanakları yitiren sanatçılara hak etmedikleri kıyıcı bir durumun yaratılmış olmasıdır. İnsan sesi yaşlanır, insan bedeni belli bir yaştan sonra fiziksel ve artistik olanaklarını kaybeder. Bu nedenle söz konusu alanlarda yeni düzenlemelere gereksinim vardır.
Mevcut yapılanmada kurumların sanatsal yükselişini engelleyen hükümler de bulunmaktadır. Özellikle orkestra şefi, konsertmaister, grup şefi, solist gibi kadroları alanlar, emekliliğe kadar bu kadroları tutmaktadır. Öyle olunca çalışmaya gerek duyulmaz. Oysa o kadrolara ulaşmak üstün başarılı her sanatçının hakkıdır. Bu durum kurumların ve sanatçıların yükselişine başlıca engeldir. Kadroların yaşam boyu sürdürülmemesi, başarının özendirilmesi gerekir.
Getirilmesi gerekli diğer önemli bir düzenleme ise, üretkenliğin özendirilmesidir.
Bugüne değin bu düzenlemeler için bir değil, çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların en kapsamlıları 1994 yılında 5 senfoni orkestrasının seçimle gelmiş yönetim kurullarının birlikte hazırlayarak bakanlığa sundukları “CSO ve Orkestralar Yasa Tasarısı”, diğeri 2000 yılında yerli ve yabancı uzmanların katılımıyla düzenlenen ve 3 gün süren bir sempozyum sonunda hazırlanan tasarı. Bakanlık, bu çalışmayı içeren 701 sayfalık “Devlet Müzik ve Sahne Sanatları Kurumlarının Yapılanma ve İşleyişinde Çağdaş Modeller” isimli bir de kaynak kitap yayınladı.
Ancak, soruna çözüm getiren tüm bu çalışmalar, siyaset kurumunun duyarsızlığı yanında, yine sanat kurumu içerisindeki belli çevreler tarafından engellenmiştir. Kazanımlar yaşam boyu sürdürülmek istenmiş, egemen olma hırsı ve bitmeyen egolar ön plana çıkmıştır.
Tasfiye yasa tasarısı TÜSAK konusunda bugün de aynı durum yaşanıyor. Bakanlık yetkilileri düzenlemeyi sanatçılar ve sanat kurumları yöneticileriyle birlikte hazırladıklarını söylediler. Bakan Ömer Çelik ise çok yakın zamanda yaptığı açıklamada hazırlanan tasarının paydaşı çok sayıda sanatçıdan söz ediyor, ancak deşifre etmemek için isimleri açıklamayacağını söylüyordu. Bu nedenle çuvaldızı biraz da kendimize batırmalıyız.
Yapılması gereken, mevcut yasaların özünü koruyarak, eskiyen hükümler yerine çözümleri monte etmektir. Bunu yapmayıp, TÜSAK gibi tasfiye tasarıları hazırlamak, uygarlaşmada içtenliği de gerçek niyeti de ortaya koyacaktır.
Hüseyin Akbulut // Bakış Açısı