“ Yeni Türkiye”, “Büyük Türkiye”, “Cihan devleti”, “İleri demokrasi”, “Ortadoğu bizden sorulur” ve benzeri söylemler ile günümüz Türkiye gerçeği ne denli örtüşüyor?
Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde, “Adriyatik’ten Çin Denizi’ne Türk Dünyası” sözünün, bağımsızlıklarına yeni kavuşan Türk cumhuriyetleri üzerinde yarattığı ümidin, giderek nasıl düş kırıklığına dönüştüğünü anımsadıkça, bugünkü Türkiye gerçeğiyle örtüşmeyen benzer sloganlar; içi boş söylemlerden öteye geçemiyor.
Söylemlerdeki niyet, “Türk'ün Türk’e Propagandası”nın da ötesindedir. Gaz vermeye, halkı kandırmaya ve oy avcılığına dayalı bu söylemler ortaya döküldükçe, sıfatlar ve unvanlar da şişirilmekte, buna koşut olarak nemalanmalar da büyümektedir.
Sonunda, konut; “Saray”, “Ak Saray”, “Başkanlık Sarayı” oldu. Hakkımızı hukukumuzu aradığımız adliyeye artık “Adalet Sarayı” dememiz gerekiyor. Saray, padişaha, krala özgü olduğuna göre, bizi de kral, padişah yönetecek, hakkımızı da isterlerse onlar verecektir.
Siyaset kurumunda sürdürülen bu şişirilmiş büyüklük özlemi, diğer alanlara da yansıdı. Örnek mi istersiniz? Milli takıma “Teknik Direktör” unvanı yetersiz görüldü, unvan “Türkiye Futbol Direktörü” oldu. Kültür sanat alanında; orkestra şefi, müdür, genel müdür konumları “Türkiye Sanat Kurumu Başkanı, Başkan Yardımcısı, Türkiye Sanat Kurumu Üyeleri”, orkestrada ise görülmedik şekilde “Sanat Yönetmeni”, “Genel Sanat Yönetmeni” oluverdi.
Peki, bu kocaman söylemler ile şişirilerek büyütülmüş unvanlar günümüzdeki Türkiye gerçeği ile örtüşüyor mu? Gelin, bir de bugünkü Türkiye fotoğrafına bakalım:
İnsani gelişme endeksinde 90’ıncı, ticari gelişmişlik endeksinde 83’üncü, yaşam kalitesi sıralamasında 51’inci, iş kazalarında Tunus ve Ürdün’den sonra dünya birincisi, yüksek işsizlik oranına Avrupa’da birinciyiz.
Kömür ocaklarında ölüme terk edilen, madenciler, baraj ve yağmur sularına kapılarak ölen insanlarımız, her gün yakınları tarafından katledilen kadınlar, her bayramda ölümlü trafik kazalarında dünya rekorları kıran bir Türkiye.
Bayrakları indirilen, okulları yakılan, gemide insanları öldürülen, uçağı düşürülen, askerinin başına çuval geçirilen, kalanları da hapishanelere tıkılan bir Türkiye. Bu eylemlere karşı yapılan tek şey ise “sabrımızı sınamayın” sözü.
Daha fazlasını yazıp iç karartmayalım.
Tüm olan bitene karşın yine de cihan devletiyiz! Öyle olunca da böyle bir devlete kuşkusuz saraylar, başkanlar, krallar, padişahlar yakışır…
Günün anlayışına uygun örneklerden birini de sporda alanından verelim. ”Yeni Türkiye”nin futboluna bakar mısınız? Ne Dünya Kupası’nda varız, ne de Avrupa Şampiyonası’ndayız. Son olarak 320 000 nüfuslu İzlanda’ya boyun eğdik. Yenildiğimiz yetmedi, alay konusu da olduk. FİFA, dünya sıralamasındaki yerimizi 6 basamak düşürerek 38. sıraya yerleştirdi. Ancak yine de sorsanız, futbolda dünya devleri arasındayız!
Bu nedenle olmalı teknik direktörlük unvanı yetmedi, unvan, “Türkiye Futbol Direktörü” olarak değiştirildi, ücreti de basına yansıyanlara bakılırsa dudak uçuklatan seviyeye çıkartıldı. Sanırım, artık milli takımımızdan başarı beklemek hakkımızdır.
Gelelim diğer bir alana, AKP iktidarının kültür sanat siyasetine ve icraatına:
Bu dönemde söylemlerle eylemin örtüşmediği en belirgin alan kültür sanat alanıdır. Çelişkiyi görmek için, 62. hükümet programındaki söyleme ve yapılanlara bakmak yeterli. Davutoğlu Hükümeti Programı’nın daha ilk sayfalarındaki vurguya bakar mısınız?
“Şimdi yeni bir kültürel uyanışın arifesindeyiz. Bu yeni kültürel uyanış, bütün insanlığa bir medeniyet çağrısıdır. Bu bakımdan, içselleştirici ve bütünleştirici kültürü egemen kılacağız.”
Eleştiriler karşısında sıkça duyduğumuz söz: “Gazi Mustafa Kemal muasır medeniyet seviyesini göstermedi mi? Biz de onu yapıyoruz.”
Peki, yapılan nedir? AKP iktidara gelirken yaptığı ilk köklü icraat, daha işin başında 2003’te, alanı yürütmekle görevli bağımsız Kültür Bakanlığı’nı kapatarak turizme eklemek oldu. Kültür ve Milli Eğitimde darbe niteliğindeki diğer icraatı yaşayarak gördük. İcraat devam ediyor. Sırada TÜSAK adlı bir tasarı taslağı bekliyor. Düzenleme yasalaşırsa, ülkenin dev sanat kurumlarının sonu getirilmiş, böylece AKP’nin “kültürsüzleştirme” icraatı tamamlanmış olacak. (Unutmadan yazalım, TÜSAK yönetiminde yer alacak 11 kişiye en yüksek devlet memurunun mali hakları verilecek)
Öyle görülüyor ki AKP’nin hükümet programındaki “bütün insanlığa medeniyet çağrısı” ile “kültürel uyanışı”, Kültür alanının ve sanat kurumlarının yok edilmesiyle, Milli Eğitimin medrese eğitimi siyasetiyle gerçekleştirilecek!
Söylemler ile eylemler ve gerçekler birbiriyle örtüşmüyor. Çok açıktır ki tüm amaç, cumhuriyetin yarattığı ve üzerinde yükseldiği çağdaş kültür sanat ve eğitim alanının yok edilmesidir. Önüne geçilmezse, varılacak yer karanlık ortaçağdan başka bir yer değildir.