TÜRKİYE’NİN KÜLTÜR VE SANAT SİYASETİ
Yaşananlar, Tanıklıklar, Düşünceler Işığında
Hüseyin Akbulut, Müzik Eğitimi Yayınları, 2013
Kitap 2013 yılında yayımlanmış olmasına karşın kitapçı raflarına konmadığı ve ancak özel siparişle edinilebildiği için gözünüzden kaçmış olabilir. Edebiyat tadında okunan bu kitap öz yaşam öyküsü gibi yazılmış olsada yazar kendini değil sanki1977-2000 yılları arasında sanatçı ve yönetici olarak çalıştığı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO) ve Devlet Opera ve Bale’sinin öz yaşam öykülerini yazmıştır. Daha sonra Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı olarak görev yaptığı (2000-2003) sırada “kültürsüz” Bakan ve Müsteşarlardan kimilerini okuyucularına tanıtmış ve kültürden yoksun politikacıların kültür yaşamımızı nasıl olumsuz bir biçimde etkilediğini belgelere dayanarak açıklamıştır.
Akıcı bir üslup ve düşünsel bir planla yazılmış olan bu kitap 1977-2003 yılları arasındaki politika, sanat ve kültür tarihimize ışık tutacaktır. Adını Mustafa Kemal’in verdiği Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve daha sonra Devlet Opera ve Balesinde büyük bir özveriyle görev yapan yazar, Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı olarak ta çalışmış ve 1997’den sonraki çeyrek asırlık zaman dilimi içinde tanıklık ettiği olayları tarafsız bir dille yorumlamıştır. Bu kitabı okuyacak olan genç kuşaklar CSO Müdürü ya da Devlet Opera ve Bale Genel Müdürü olduklarında günlük bürokratik işleri yürütmenin yeterli olmadığını görüp Akbulut’un yaptıklarından esinlenerek geniş kitlelerin yaşam biçimlerini ve sanata yaklaşımlarını değiştirebilirler..
Kültür, kültür politikaları, sanat ve müzik tarihi ile ilgilenen insanların aşağıdaki konulara ilgi duyacağını düşünüyorum. Örneğin; Derinlikli Tarihiyle Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, “Riyaset-i Cumhur Musiki Heyeti” adını taşıyan orkestranın 1926 ve 1991-1995 yılları arasında gerçekleştirdiği başarılı yurtdışı konserleri ve bu konserlerin kültürden yoksun bir Kültür Bakanı tarafından “turistik gezi” olarak nitelendirilmesi; Evrensel güzellikteki tınıların tadını çıkarmak için Hipodrom’a koşan 50,000-60,000 dinleyici; Uluslararası Aspendos Opera ve Bale Festivalinde Devlet Opera ve Bale temsillerini (bir gecede) izleyen 10,000 yerli ve yabancı müziksever; Esenboğa Havaalanı yolu üzerinde bulunan 10,000 kişilik Türk-Metal Sendikası salonundaki Beethoven’in 9.cu senfonisini dinleyebilmek için “yeni yeşeren tarlalardan, dağlardan, tepelerden akan insan seli” ve bu insan selinin oraya gidememesi için yolları greyderlerle kazdıran Ankara’nın Refah Partili Belediye Başkanı Melih Gökçek; Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana 85 yılda yalnızca 4 opera bale birimi” açılmışken 5 kentte daha (Antalya, Gaziantep, Samsun, Van ve Sivas) Opera-Bale Müdürlüklerinin kurulma kararının alınması, 58 yılda dört birime verilen 1,276 sanatçı kadrosuna 775 daha yeni sanatçı kadrosunun eklenmesinin ilginç öyküsü; Cumhurbaşkanları Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer’in CSO ve Devlet Opera ve Balesiyle olan ilişkileri; 2000-2003 yılları arasında Kültür Bakanlığında üretilen ilginç yeni projeler; Sanatsal yönden hiç bir ayırt edici özelliği olmayan insanların “Devlet Sanatçısı” olması ve bu kurumun siyasileştirilip içinin tamamen boşaltılmasından sonra“ Devlet Sanatçısı” ünvanının ortadan kaldırılıp “yok hükmünde” sayılması; Türk bestecilerinin eser üretimlerini teşvik projesi kapsamında Fazıl Say’ın “Nazım Hikmet Oratoryosu”; 1971 yılında kurulan Kültür Bakanlığının “yarım porsiyon” bir bakanlık haline dönüştürülmesi gibi daha bir çok konunun öyküsü bu kitapta yer almaktadır.
Yukarıda “kültürsüz” Kültür Bakanı ve Müsteşarlarından, kültürden yoksun politikacılardan sözedince belki de onlara karşı haksızlık ettiğimi düşünmüş olabilirsiniz.
Sizlere kitaptan bazı örnekler vermek istiyorum. Hüseyin Akbulut’un Opera Genel Müdürlüğü yaptığı dönemde yasalardan habersiz bir Kültür Bakanı Et ve Balık Kurumu Mezbahasında Kesim Şefliği yapmış bir bürokratı Müdür Yardımcısı olarak atar. Opera ve Bale sanatları müdür yardımcılığı yaratıcılığı gerektiren bir pozisyondur oysa “Mezbaha Kesim Şefliği” yaratılmış olanları keserek ortadan kaldırmayı öngörür. Akbulut, kesim şefi bürokratın operadaki yaratıcılığı ortadan kaldırmak için atandığını farkederek yasalara karşı yapılan bu atamaya karşı çıkar ve durdurtur.
Antalya’daki Arkeoloji Müzesini gezen bir başka Kültür Bakanına Antik Roma ve Bizans eserleri hakkında bilgi verilir. Oradan Konya’ya geçen Bakana Selçuklu eserleri gösterilince bakan sinirlenir ve “Türklerin hiçbir eseri yok mu?” diye çıkışır. Ayrıca Antalya Müzesindeki yer sıkışıklığına çözüm bulmak için Roma eserlerinin İtalya’ya, Bizans eserlerinin ise Yunanistan’a gönderilmesini önerir. Kültürsüz “Kültür Bakanı” Antalya’daki Devlet Balesi gösterilerine Cumhurbaşkanının baskısıyla gelmek zorunda kalır ama temsil süresince bale sanatçılarına değil başını öne eğerek yere bakar. Aynı Bakan Opera ve Bale Müdürlüğü bütçesinden 50 milyon lirayı keserek Hacı Bayram Camii çevre düzenlemesine aktarır. Evrensel güzelliklere düşmanlık ve nefretin tohumları ta o zamandan atılmaya başlanmıştır.
Kitapta bu tür örnekler akıcı bir üslupla anlatılır. İdeolojik siyasal anlayışın yöneticileri de Cumhuriyetin anıtsal kurumlarına saldırır onların kapatılmasını ister. Devlet Opera ve Balesinin Kayseri’ye düzenlediği bir turnede Kayseri Belediye Başkanı Genel Müdüre yakınmaktadır: “Ama sayın Genel Müdürüm, ben bale ile bizim kendi sanatlarımızı bir araya getirmekte zorlanıyorum…mandolin çalınırken ürperirim, benim halk türkülerim var, Mozart’tan bana ne…” Gazeteci Hasan Uysal Belediye Başkanı için şunları yazar: “Birisi Mozart’tan iğrenir, öbürü mandolinden, bir başkası violadan çıldırır. Tiyatro kaldırılmalı, opera yasaklanmalı. bale dağıtılmalı. Mozart ve Beethoven asılmalı, Bach ömür boyu, Verdi ile Haydn 20 yıl hapse çarptırılmalı, Türk besteciler ise tek ayak üstünde iki gün beklemeli…”
Bir Cumhurbaşkanının sözlerine tepki gösteren Refah Partili milletvekilleri TBMM’de “Mozart’ın 9.cu senfonisini dinlemek neden çağdaşlık oluyormuş” diye karşı çıkarlar. Kültürsüzlük süreci başlamış Cumhuriyetin getirdiği aydınlanma hareketini karanlıkta boğmak ve tümüyle ortadan kaldırmak için kollar sıvanmıştır.
Sanat ve sanatçılıkla ilgisi olmayan Refah Partili Kültür Bakanları da bir yandan değerli zamanlarını Akbulut’un görevine son vermek için harcarlarken yabancı devletler ve bazı sanat kurumları Akbulut’a Kültür ve Devlet nişanları vermektedirler: İtalya Cumhuriyeti (Cavaliere) Devlet Nişanı; Polonya Devlet Kültür Nişanı; Sevda Cenap And Müzik Vakfı Gümüş Madalyası; Atatürkçü Düşünce İletişim Ödülü; S.Fikri Erten Kültür ve Sanat Hizmet Ödülü; Sanata Saygı Derneği Sanata Hizmet Ödülü; Polifonik Korolar Derneği Ödülü ve Kültür Büyük Ödülü. Bu ödül ilk kez kişiye değil Akbulut’un Genel Müdürlük yaptığı Opera ve Bale kurumuna verilmiştir.
Türkiyenin çoksesli ve çok renkli uygarlık tablosu teksesli bir topluma dönüştürülerek giderek kararmakta, Cumhuriyetin anıtsal kurumları ve tüm değerlerine artan topyekun sakallı saldırı geleceğimizin üzerine karabasan gibi çöreklenmektedir. 2023’te Cumhuriyet’in yapısını tamamen değiştirmek isteyen ideoloji, kültürel değerlerimizi de “cebren ve hile ile” çağdışı başka bir dünyaya taşımaktadır.
Türkiye’nin Kültür ve Sanat Siyaseti kitabı elli-altmış yıl sonra Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Devlet Opera ve Balesi ve kültür-sanat politikaları üzerine araştırma yapacak olanlara ışık tutacak ve yol gösterecektir.
Yıldıray Erdener
30 Mart 2017
İnternet edinimi için:
http://www.muzikkitaplari.com/turkiyenin-kultur-ve-sanat-siyaseti